Beste Serim Erbak – Asya´nın yeşil ülkesi Malezya – NegarahijauAsia…

Asya´nın yeşil ülkesi Malezya
NegarahijauAsia… II.

27 Ocak sabahı Kuala Lumpur’un, şehirlerarası otobüs terminalinden (Terminal Bersepadu / Selatan) Perakeyaletine gitmek üzere yola çıktık. Otelden taksi ile geldiğimiz terminal oldukça büyük, modern, havaalanına benzer bir yapı. Cam giriş kapısının her iki kanadında, Malezya milli giysileri ile bir erkek, bir kadının resimleri var. Size “Hoş geldiniz” diyorlar. Otobüs Ipoh’a gidiyor. Perak eyaletinin başkenti. Şehir yaklaşık olarak, Kuala Lumpur’un 200 km daha kuzeyinde.Buradaniki saatlik mesafede ama siz onu altı saat olarak düşünün.Zira kazalar ve yol çalışmalarından dolayı sürekli yavaşlamak ya da durmak zorunda kalınıyor. Anladığım kadarıyla Malezya’da otobüs ile seyahat etmekistiyorsanız zamanınızı iyi ayarlamanız gerekiyor. Öyle “Google Maps’in gösterdiği mesafelere aldanmayın. Otobüsün kalkış saatini beklerken kahvaltı yapmak istedik. Çok bizim damak tadımıza göre değil ama yumurta güzel pişmiş ve lezzetli.

Otobüse gelince, ortam tam bir ev havasında, sanki oturma odanızda, bir koltuğa kurulmuş çayınızı yudumluyormuşsunuz gibi rahat. Detaylı, kalın kumaştan klasik kırmızı süs perdeleri pencereleri örtüyor. Koltuklar uçakların VIP bölümündeki gibi. Büyük, geniş, yatabilir, ayaklarınızı rahat rahat uzatabilirsiniz. Şaşırdık doğrusu. Ama bizim otobüslerdeki gibi öyle sürekli bir servis yok. Bilet fiyatları ucuz.

Her taraf yemyeşil. Otobüsle seyahat etmenin en güzel tarafı da çevreyi rahatça görebilme fırsatını yakalamak. Burada bizi Malezyalı bir arkadaşımız karşılayacak. Ülke halkı, bizim halkımız gibi misafirperver. Sizi rahat ettirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Otobüsten iner inmez, yemeğe davet ediliyoruz.“Nasi Kandar Makbul” restoran .Asya’nın tipik restoranları.Bol baharatlı yemekler. Bize çatal,kaşık veriyorlar ama genelde elleriyle yiyorlar. Yemekte su içiliyor. Bol miktarda tavuk eti tüketiyorlar. Yemekler öğünlük pişiriliyor.Ekmek yenmiyor. Arkadaşım Kalaimani Hint kökenli. Ailesi birkaç nesildir Malezya’da yaşıyormuş. Kalaimani Supramaniam, Malezya İzciler Derneği başkanı ve ENO Dünya Çevre Örgütünde aktif olarak çalışan bir öğretmen. Onunla bu çalışmalar esnasında tanışmıştım. Malezya’ya yolumun düştüğünü öğrenince beni misafir etmek, okulunu tanıtmak istedi.

Yemekten sonra sıra çevreyi gezmeye geliyor. Penang Kuş Parkı (Taman Burung Pulau Pinang) gerçekten muhteşem. O kadar çeşitli o kadar güzel kuşlar var ki; inanılmaz. Dünyanın her yerinden getirilen kuşların çoğu kafeslerde değil serbest dolaşıyorlar. Kuşları çok yakından görebiliyor, besleyebiliyorsunuz. Şimdiye kadar hiç görmediğim türler. Mavi, yeşil,kırmızı, sarı rengârenk kuşlar. Fotoğrafçılara tam bir ziyafet. Bembeyaz gelin gibi süzülen Tavus kuşu, turuncu gagalı papağan ve daha birçokları, masalsı bir yer. İnsan burada saatlerini geçirebilir. Doğa ile iç içe.

Parktan çıktıktan sonra araba ile Kuala Ketil’e doğru hareket ettik. Yol üzerinde kurulmuş bir pazarda duruyoruz. Gözlemeye benzer bir yiyecek yiyorlar. Balıklar çeşit çeşit, oldukça fazla tüketiliyor. Hem taze hem de doğal ürünler.
Buradan Kalaimani’nin bahçesinde, her çeşit ağacın bulunduğu, tek katlı evine varıyoruz. Yaşlı annesiyle birlikte yaşıyor. İnce, narin Hanım güler yüzle bizi karşılıyor, odamızı gösteriyor. Hazırlık yapmışlar. Havanın genelde sıcak olması nedeniyle odaların hepsinde klima var. Ayrıca her Hintlinin evinde bulunan dua köşesinde vefat eden babasının fotoğrafı çiçeklerle süslenmiş. Annesi dikiş dikiyor. Kendisine ait dikiş odası oldukça büyük. Yaşı bir hayli olan anne enerji dolu, hiç oturmuyor. Devamlı iş yapıyor. Televizyonda Hint filmi oynuyor. Bu Bollywood yapımlarındaki danslar benim çok hoşuma gidiyor.

Akşam bizi, yemeğe çıkardılar. Yemek bol baharatlı ve deniz ürünlerinden oluşuyor. Bir başka öğretmen arkadaşı da bizimle birlikte geldi. Gerçekten leziz yemekler.
Ertesi gün okula gideceğiz. Malezya’da bir okul göreceğim, heyecanlıyım. Okulda ağaç dikeceğimiz için dönüşte, önce bir başka eve uğrayıp fidanları alıyoruz. Nasıl eğitim alıyorlar? Okulları nasıl? Öğretmenler neler yapıyorlar? Tüm bu soruların yanıtları bizi bekliyor. Eve dönüp güzel bir uykunun ardından güne başlamak için sabırsızlanıyorum.

Gideceğimiz okul bir Müslüman Okulu. Ortaokul ve lise. Sabah Kalaimani’nin annesinin yaptığı omletleri yiyoruz. Yanlarında içtikleri kahve pek hoşuma gitmiyor. Okul ile ev arası araba ile yaklaşık 25 dakika sürüyor.
Çok geniş bir araziye yerleşmiş olan okulda karşılama töreni muhteşem. Öğrenciler sıralanmışlar. Bir grup milli giysilerle yerel melodileri çalıyor. Özenle bir tabağın içine konmuş karşılama çiçeklerini yakamıza takan öğrenci bize bu tanışmadan onur duyduklarını mırıldanıyorlar. Temiz ve düzenli giysileri ile öğretmenler bir köşede duruyorlar.

Müdür ve müdür yardımcısı yanımıza gelip “Hoş geldiniz” konuşmasını yapıyorlar. Bu seremoninin ardından Müdürün odasına gidiyoruz. Bir ev havasında. Öğrenciler ve öğretmenler çok güler yüzlü. Bizi karşılamak ve ağırlamak için çok iyi hazırlanmışlar.
İki katlı okulun sınıflarını, kütüphanesini ve resim odasını dolaşıyoruz. Her yer yemyeşil. Doğa ile bütünleşen yapılar harika gözüküyor.
Okulun ikinci katına çıkan merdiven basamaklarında yazılar rengârenk. Her yerde doğanın korunması gerektiğini anlatan panolar bu konuya verilen önemi yansıtıyor.
Öğrenciler meraklı gözlerle bizi süzüyorlar. Öğretmenler yaşadığımız yer hakkında sorular soruyor. Lise 1.sınıf öğrencilerinin bulunduğu iki ayrı sınıfta İngilizce ve Türkçe ders veriyorum. Ülkemiz ve Türkçemiz ile ilgili verdiğim bilgileri çocuklar büyük bir dikkatle dinliyorlar. Bu arada bir sınıfın tüm öğrencileri İngilizce mektuplar yazmışlar bizim öğrencilerle mektup arkadaşı olmak istiyorlarmış. Onları bana teslim ederken çok heyecanlandılar. Dersten sonra öğrencilere çikolata dağıttım. Zira Malezyalılar çikolatayı çok seviyorlar. Öğretmenliğimin bu yılında Malezya’da ders vermek kısmet oldu. Çok hoş bir duygu. İçeri girdiğimde hepsi ayağa kalkıp “Goodmorning” diyorlar. Kızlar ve erkekler ayrı yerlerde ama aynı sınıfta oturuyorlar.
Dersten sonra Müdür ve öğretmenlerle birlikte bizim için özel hazırlanmış yemek sofrasına oturuyoruz. Yemekhanenin ayrı bir bölümünde konuklar için ayrılan yerde aşçının özel hazırladığı yemekleri yiyoruz. Aşçı beğenip beğenmediğimizi anlamak istercesine bizi seyrediyor.

Bayan öğretmenler başlarına bağladıkları örtülere parlak taşlarla süslü broşlar takmışlar. Yemeğin yanında portakal suyu içiyoruz. Yemekten sonra bahçede ağaç dikme seremonisi başlıyor. “Jackfruit” (Artocarpushetero-phyllus)ağacı dikeceğiz. Bu ağacın meyveleri çok büyük. Hatta bazen bir tanesinin ağırlığının 50 kiloya kadar çıkabileceğini söylüyorlar. Dünyanın en büyük meyvesi diye biliniyor. Bu ağaç yüz sene yaşarmış. Ama meyveleri ağır olduğu için altından geçerken dikkatli olmalıymış. Boyu 25 metreye kadar uzuyor. Tropikal bir ağaç.
Toprağı kazacağımız kürek bile süslenmiş. Çevre örgütünden çeşitli ülkelerden gelen diğer çevrecilerin diktikleri ağaçlar da bu alanda. Belki yıllar sonra tekrar gelir ne kadar büyüdüğünü görürüm.
Bu güzel seremoninin ardından artık vedalaşma vakti geliyor. Bizi kapıya kadar geçiriyorlar. Duygu dolu güzel anlar geçirdik. Ne kadar içten samimi insanlar. Tekrar görüşmeyi dileyerek ayrıldık.

Şimdi Taylandlıların yaşadığı bir köye gidiyoruz. Tayland sınırında. 25 km daha giderseniz Tayland’a varıyorsunuz. Köydeki Tayland Budist tapınağı rahibinin kızı, gittiğimiz okulda okumuş. Şimdi küçük bir bebeği var. Bizi o gezdiriyor. Rahip bölgede oldukça bilinen saygın bir kişi. Bizi kutsuyor. Dualar okuyor. Tapınaklara yalınayak giriyorsunuz bu bir kural.

Bahçede çok güzel ve oldukça yaşlı ağaçlar var. Tropikal ormanın içinde yer alan tapınaktan sonra ormandaki ağaç çeşitlerini göreceğiz.
Palmiye ağaçlarının bir türü olan, Elaeis guineensis’ten yağ çıkartılıyor ve tüm yemeklerde kullanılıyor. Meyveleri renkli. Palmiye ormanı içindeyiz.
Dünya ticaretindeki önemi çok büyük olan Kauçuk ağacı ‘Hevea’ . Bu ağaçtan lateks elde ediliyor. Ağaçlar beş altı yaşlarına geldiğinde gövdelerinin üzerine ‘V’ şeklinde çizik atılıyor, buradan sızan ve lateks adı verilen süt kıvamındaki sıvı, çanaklarda toplanıyor. Toplama işlemi sanıldığı kadar basit değil. Kauçuk ağacından gece saatlerinde daha iyi verim alındığı için lateks toplayıcıları geceden sabah saatlerine kadar süt kıvamındaki bu sıvıyı toplamaya çalışıyorlar. Biz de denedik. Gerçekten çok zor. İğne ile kuyu kazmak gibi bir şey.
Yavaş yavaş karanlık çöküyor. Akşam yemeğinden sonra erkenden yattık. Ertesi sabah yolumuz Penang’a doğru. Penang büyük bir ada. Malakka boğazında Malezya’nın dördüncü büyük adası. Adanın başkenti “GeorgeTown” adı uzun zaman bu adayı ele geçiren İngilizler tarafından verilmiş. Penang 2008 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yerini almış. Ada ile Malay yarımadası birbirine 13 km uzunluğunda bir köprü ile bağlı. Git git bitmiyor. Çok uzun bir köprü.

İlk olarak şifacı Budist rahip ChorSoo Kong’un adına yapılmış “Yılan Tapınağına”(SnakeTemple) uğruyoruz. Çin mimarisi göze çarpıyor. Yılanlar her yerde, en tehlikeli yılanlar sessizce dolaşıyorlar. Benim çok hoşuma gitmedi ama burada gezilecek yerlerin başında geliyor. Oldukça kasvetli bir yer. Çıkışta küçük dükkânlar giysi, hediyelik eşya satıyorlar. Mango suyu içmeyi ihmal etmiyoruz.

George Town bölgesine doğru gidiyoruz.“ Dharmikarama Budist Tapınağı” ilk ziyaret yerimiz. Bir Burma Tapınağı. Nisan ayında kutlanan “Songran” bayramında daha görkemli oluyormuş. Penang’ın tek ve Malezya’nın en eski Burma tapınağı. Uzun bir koridordan geçtikten sonra ulu bir Buda heykeli sizi karşılıyor. Tapınak 1803 ya da 1805 yılında yapılmış. Tam tarih bilinmiyor. Ayrıca Budist ülkeleri temsil eden Buda heykelleri çok orijinal. Her biri bir meditasyon pozisyonunu temsil ediyormuş. Duvarlarda çokça Buda heykelleri görmek mümkün. Oldukça geniş bir araziye kurulmuş.

Tam karşısındaki “Yatan Buda” Wat Chaiyamangalaram bir Tai Tapınağı. Görkemli ve pırıl pırıl. Dünyanın en uzun uzanmış Buda heykellerinden birini barındırıyor.
Yağmur bastırmak üzere. En son, TanjungBungah’ta bulunan Penang Yüzen Camiini görmeye gidiyoruz. Okyanus kıyısındaki camii, gelgitin kuvvetli olduğu zamanlarda su üstünde yüzüyormuş gibi görünüyormuş. Bir bölümü denizin üzerine kazıklarla inşa edilmiş. 1500 kişi kapasiteli camii,Orta Doğu ve yerel mimari karışımı kullanılarak yapılmış.. Yedi katlı yüksek bir minaresi var.

2012 yılında Lituanyalı Sokak resim sanatçısı Ernest Zacharevic şehrin sokaklarında boş bulduğu duvarlara resimler çizmiş. Devamında 2014 yılında bir Rus sanatçı Julia Volchkova da duvarları resimleriyle süslemiş. Bu resimler sayesinde Penang daha gezilesi bir yer olmuş. Turizm açısından büyük bir gelir sağlanmış. Hatta tekerlekli çek-çek arabaları ile resimlerin bulunduğu sokaklarda bir tur yapılıyor.

 

Ne yazık ki bizim çok fazla zamanımız olmadığı için hepsini göremedik. Bu bambaşka bir sanat. Çok güzel. Yağmur zaman zaman şiddetini arttırıyor. Artık Kedah’a dönme vakti. Penang için bir ya da iki gün ayırmalı. Keyifli bir şehir.
AkşamKalamani’nin annesi bize güzel yemekler pişirdi. Kızı Rathamani, damadı ve çocukları da geldiler. Hep birlikte yedik. Kızı İngilizce öğretmeni damadı polis. Yuvarlak metal kaplarda el ile yemek yiyorlar. Sohbet tüm gece sürdü. Gezinin en ilginç ve hoş zamanı farklı kültürlerdeki insanlarla böyle anları yakalayabilmek.