Beste Serim Erbak: Asya´nın Yeşil Ülkesi – Malezya

Asya´nın Yeşil Ülkesi
“NegarahijauAsia…”
Malezya I

Bu senenin yarıyıl tatilini Myanmar’da geçirmek istedik. Yapılan uzun uzun planlar, uçak biletleri, oteller. Her şey hazır. Ülkeden e-vize almayı en sona bıraktık. Doğrusu biz nasıl olsa bu vizeyi alırız diyerek pek rahat davranmadık. Ama uçuşumuza on gün kala ret cevabı alınca, inanamadık. Hatta kimse böyle bir şeyi tahmin bile etmedi. Tüm planlar altüst oldu. Ne yapacağımızı şaşırdık. En sonunda Quatar Havayollarından aldığımız biletleri az bir farkla değiştirerek rotamızı Malezya ve Singapur‘a doğru çevirdik.

Kız kardeşim ile 24 Ocak 2018’de İzmir – İstanbul-Doha güzergâhından Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a varacağız. Oldukça uzun ve yorucu bir yolculuk bizi bekliyor. İzmir’den sabah 08.10’da kalkan uçak 09.15’te İstanbul’a vardı. Bu yolun en kısa etabıydı.
İstanbul Atatürk Havalimanından saat 13.35’te hareket ederek 17.45’te Doha Hamad İnternational Havaalanına indik. Çok güzel ve modern bir yapı. Oldukça büyük.

Tekrar yerel saat ile 19.10’da yola çıkan uçağımız 25 Ocak sabahı 07.50’de Kuala Lumpur’a vardı. Malezya ile aramızda beş saat zaman farkı var. Bizden beş saat ilerdeler. Yani bu ülkeye gelebilmek için bir günümüz yollarda geçti. THY ‘nın İstanbul-Kuala Lumpur arası direk uçuşu var ama fiyatlar erişilecek gibi değil. En uygun Quatar Havayolları.Hele önceden alırsanız çok daha avantajlı.Uçak büyük,yemekler güzel, hizmet mükemmel.Ama uçaktan inerken çok üzüldük doğrusu. Çoluk çocuk binen yolcular yerleri o kadar kirletmişler ki. İnanılmaz.

Malezya Türklerden vize istemeyen nadir ülkelerden. Pasaport kontrolünden çok çabuk geçiyoruz. Daha önce çok beklenildiği konusunda duyumlar almıştım ama hiç de öyle olmadı. Nerede kalacağımızı bile sormuyorlar. Uçaktan inmeden kişisel bilgilerimizi içeren bir formu doldurup verdiğimiz için olabilir. Havaalanı bir garip. Valizlerin olduğu yer ile pasaport kontrolü arasında mesafe çok fazla. Birinden diğerine varabilmek için otobüse biniyorsunuz. Havaalanı şehre oldukça uzak. Taksiye biniyoruz. Yolculuk nerdeyse bir saat sürüyor.

Malezya parası bizim paramızla eş değerde. 100 lira 100 ringgit. Para biriminin adı Ringgit.Otelimiz şehir merkezine çok yakın. “Hotel Royal Kuala Lumpur” .Çin yeni yılı olması nedeniyle her yer süslenmiş. Resepsiyondaki bayanlar güler yüzlü değiller ve çok yavaş hareket ediyorlar. Odalar daha hazır olmadığı için bavulları bırakıp hemen dışarı çıktık. Tipik Asya havası. Aşırı bir nem ve sıcak. 35 derece ama nem oranı yüzde doksan. Dolayısıyla üzerinizde aşırı bir baskı hissediyorsunuz. Uyum sağlaması bizim için zor. Biraz zaman geçmesi gerekiyor.

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’un 451 m yüksekliğindeki Petronas İkiz Kuleleri şehrin simgesi ve her yerden görülebiliyor. Paris’in Eiffel Kulesi gibi. Malezya’nın yerli halkı Malaylar. Ülke büyük bir yarımada. XV. yüzyıl başlarında, 1402 yılında Malay Sultanlığı burada kurulmuş. Sonra buraları birçok devlet tarafından işgal edilmiş. 1500’lü yıllarda Portekiz ve Hollanda Kuala Lumpur’a, İngilizler de Penang ve Singapur’a yerleşmişler. Ülke II.Dünya Savaşı sırasında Japonlar tarafından işgal edilmiş. Ancak 1963’te Malezya Federasyonu kurulmuş.

Malezya, federal anayasal monarşiye dayanan parlamenter demokrasi ile yönetiliyor. Ülke 13 eyalet ve 3 federal bölgeden oluşuyor. Eyaletlerin 11’i Malezya Yarımadası’nda, 2 tanesi Borneo Adası’nda yer alıyor. Dokuz Eyaletin her birinin başında bir Sultan bulunuyor. Devletin başı, 9 eyaletin sultanı tarafından rotasyon usulüyle seçilen kral. Ülkeyi şu anda yöneten kral V. Muhammed, 2016 Aralık ayından beri başta. İngiltere’de eğimini tamamlayan kral, 47 yaşında ve Malezya’nın on beşinci kralı. İngilizler buraları terk ederken kendi kültürlerinden bir hayli miras bırakmışlar. Hindistan gibi burada da trafik soldan akıyor. Halkın nerdeyse tamamı İngilizce konuşuyor. Yerli halk kendi aralarında Malayca konuşsa da mutlaka İngilizce biliyor. Bu durum Singapur’da daha çok hissediliyor. Öyle ki halktan birine “hangi dili konuşuyorsunuz?” diye sorduğunuzda “İngilizce” diye cevap veriyorlar. Ülkede halkın çoğunluğu Müslüman ama Hindu, Hıristiyan ve değişik dinlerden topluluklar da yaşıyor. Bu nedenle farklı dinlerin ibadet yerlerini görmek mümkün.
Kuala Lumpur büyük bir şantiye görünümünde. Her yerde inşaat var. Gökdelenler, küçük binaların yanından adeta yerden fışkırmışçasına yükseliyorlar. Mimari açıdan baktığınızda güzel gözüküyorlar. Dikkatimi çeken bir nokta ise tüm bunlar yapılırken yeşilin yok olmamasına özen gösterilmesi. Hatta öyle ki bazı gökdelenlerin neredeyse tüm yüzlerini yeşil bitkiler süslüyor. Çiçekler, parklar, ağaçlar muhteşem. Şehir onlar ile nefes alıyor. Diğer taraftan insanları bu kadar fazla balkonsuz kutucuklara mahkûm etmek korkunç. Gökdelenlerde yaşayan, çalışan insanlar modern dünyanın getirilerinden yararlanıyorlar ama…

Malezya’da petrol, Petronas şirketi tarafından çıkartılıyor. Kulelerin adı da buradan geliyor. 1998’de yapılmış bu ikiz kuleler aynı zamanda Dünyanın en yüksek ikiz kuleleri unvanını taşıyor. İlk hedefimiz 88 katlı bu kuleleri ziyaret etmek.Gerçekten devasa yapılar.
Binaya girişte bilet alıyorsunuz. Ama iyi ki gelmekte acele etmişiz. Felaket bir kuyruk var. Biletleri aldıktan sonra çıkmak için ancak bir saat sonraya randevu alabildik. Biz de bunu fırsat bilerek karnımızı doyuralım diye düşündük. Kulelerin bulunduğu binada büyük bir alışveriş merkezi yer alıyor. Adı Suria KLCC.Burada “Secret Recipe” adlı restoranda Malezya yerel yemeklerinden yedik. Bol baharatlı. Binada her türlü restoran ve mağaza bulunuyor. Yukarıya gruplar halinde, bir rehber eşliğinde çıkılıyor. Gezmek için size belli bir süre veriliyor. Bir grubun ziyareti bitince diğeri alınıyor. Oldukça düzenli bir sistem kurulmuş. Çıkmadan önce kulelerin yapımı hakkında bilgi veren bir video seyrediyorsunuz.41 ve 42 katlar arasında her iki kuleyi birbirine bağlayan çelik bir köprü yapılmış.
Önce oraya çıkılıyor.“Sky bridge Petronas” Köprü, 170 metre yükseklikte, 55 metre uzunluğunda ve 750 ton ağırlığında, üzeri kapalı.
Köprüden Kuala Lumpur’u kuşbakışı seyretmek, bu kadar yüksekten garip bir duygu. İyi mi kötü mü bilmem ama çok değişik. Yaklaşık bir on beş dakika boyunca bir sağa bir sola koşuşturuyor, fotoğraf çekiyoruz. Sonra tekrar rehber eşliğinde 86. kata çıkılıyor. Bu katta, kulenin maketleri, Malezya hakkında genel bilginin yazıldığı bir pano ve kendinizi seyredebileceğiniz bir televizyon yerleştirilmiş.

Duvarda, mavi ışıklı resimlerde kulenin yapım aşamalarını izleyerek asansöre biniyorsunuz. Bu şehri ziyaret eden biri mutlaka buraya çıkmalı, bu deneyimi yaşamalı. Hediyelik eşyaların satıldığı bölümü de geçiyoruz. Kulelerin arka fonda gözüktüğü ön planda bizim fotoğrafımız olan buzdolabı magnetini hatıra olarak satın alıyoruz. Pek ucuz bir şey yok.

Kuleden sonra biraz daha dolaşarak otele doğru yürüyoruz.
Şehrin önemli caddelerinden biri olan Bukit Bintang boyunca çiçekler ağaçlar bize eşlik ediyor.Bütün bir günü yolda geçirmenin verdiği yorgunluk üzerimize fena halde çöküyor.Otele gelince odamıza çıkıp dinleniyoruz. Ama gezme tutkusu yüzünden bu pek fazla sürmüyor. Yine kendimizi dışarıya atıp hemen hemen Asya’nın tüm büyük şehirlerinde bulunan Chinatown’a gidiyoruz. Oldukça karışık ve kalabalık mahallelerden geçiyoruz. Anlaşılan burada herkes gece yaşıyor. Karanlık çökünce herkes dışarı fırlıyor. O gündüz gördüğümüz caddeleri tanımak ne mümkün. İnsan kaynıyor. Kapalı olan dükkânlar açılmış. Ortam rengârenk.

Chinatown’da her yer kırmızı renkli Çin fenerleriyle süslü. Giriş kapısının önü içeriye girmek isteyenlerle dolu. Sağlı sollu ufak dükkânlar, ortada bulunan her iki tarafa da girişi olan alışveriş alanları. Dar yerlerden pazarlık yaparak ilerliyoruz. Dünyanın en meşhur markaları, çok başarılı taklitler oldukça ucuz fiyatlara satılıyor. Biz daha fazla satılan meyvelerle ilgileniyoruz. Asya’nın orijinal meyveleri. Her birinin tadına bakmak hoş oluyor. Çıkışta gözümüze kestirdiğimiz bir taksiye binerek otelimize gitmeyi hedefliyoruz. Hintli şoför bizi biraz gece gezdirmek istiyor. Kabul ediyoruz. Önce ışıl ışıl bir meydana gidiyoruz.

Merdeka Meydanı(Özgürlük Meydanı). Selangor Sultanı Abdul Samad’ın 1897’de tamamlanmış görkemli binaları meydanın büyük bir bölümünü kaplıyor. Selangor Malezya’nın en geniş ve en gelişmiş eyaletlerinden biriymiş. Hatta şimdi Kuala Lumpur havalimanının bulunduğu yer bu eyaletin sınırları içinde kalıyormuş. Çok güzel ışıklandırma yapılmış. Binalar İngilizler zamanında resmi büroların bulunduğu yerlermiş. Şimdi de ülkenin bakanlık binalarını barındırıyor. Malezya İngilizlerin sömürgesinden kurtulup özgürlüğünü ilan ettiğinde bayrağı ilk defa 31 Ağustos 1957’de buraya asılmış. Ayrıca binaların bir de saat kulesi bulunuyor.40 metre yüksekliğindeki kule 1971 yılında çıkan bir yangında yanmış daha sonra 1978-1984 yılları arasında yeniden yapılmış.

Arka planda şehrin telekomünikasyon kulesi yükseliyor.420 m yüksekliğindeki kulenin 276.metresinde bir seyir terası bulunuyor. Aynı zamanda burada döner bir restoran var. Yeterince zamanımız olmadığı için buraya çıkamadık. Ertesi gün ünlü Batu mağaralarına gitmek istediğimiz için otele dönüyoruz. Yolda şoför ile yarınki program için de çeşitli pazarlıklar yapılıyoruz. Ama daha otele geldiğimizde bizden fazla para almaya kalkıyor. Ertesi gün gelip bizi alacağını söylüyor ama bizim onunla gitmeye hiç niyetimiz yok. Bu durum can sıkıcı. Taksicilere dikkat etmek gerek. Fırsat kolluyorlar.

Ertesi sabah kahvaltıyı otelde yapalım istedik. Fena değil. Otel kalabalık. Daha ziyade Çinli turistler göze çarpıyor. Kahvaltıdan sonra resepsiyonda tur ayarlayan biri bizi gezeceğimiz yerlere götürmek için pazarlık yapmaya çalışıyor. Ama o kadar fazla bir fiyat veriyor ki. Hiç gerek yok deyip yola çıkıyoruz. Batu Caves’e trenle gitmeye karar veriyoruz. Bunun için önce KL Central Gara gitmek gerekiyor. Sky trene binip bir alışveriş merkezinden geçerek gara geliyoruz. Havadan giden, havalı tren çok uzun bir yol kat etmiyor ama şehrin üstünden gittiği için Kuala Lumpur ‘u seyredebilme olanağı sağlıyor.

Garda Batu mağaralarına gitmek için bilet alıyoruz. Mağaralara ulaşmak yarım saat sürüyor. Gişede özellikle mi yoksa yanlışlıkla mı bilmem iki kişi ücreti alıp bilete bir kişilik ücret yüklenmiş. Bu bizi epey üzdü. İnişte bileti gösteriyoruz ama bir türlü kabul etmiyorlar. Geri dönüp tekrardan bilet alın diye tutturuyorlar. Derdimizi anlatıncaya kadar canımız çıkıyor.
Neyse sonunda dışarı çıkıyoruz. Kendimi Hindistan’a gelmiş gibi hissediyorum. Trenden indikten sonra sağlı sollu Hindu satıcılar boncuk, kolye, kumaş ve daha birçok hediyelik eşya satıyorlar. Hint baharatları yiyecekleri. Dediğim gibi burası küçük Hindistan. Girişte kocaman bir Tanrı Hanuman heykeli rengârenk. Yürürken, Hinduların kutsal Tanrısı Lord Murugan’ın altın renginde 42 m. yüksekliğinde devasa heykeli gözüküyor. Batu tapınağı Hindu inanışına göre Buda’nın 7.reenkarnesinin yaşadığı yer olarak biliniyor.

Her yıl Ocak ayında bir milyonun üzerinde Hintli bu kutsal yeri ziyaret ediyormuş. İnançlarına göre bu bir haç ziyaretiymiş. Bu sene de 31 Ocakta yapılacak olan Hindu festivali (Taipusam ) için hazırlıklar yapılıyor. Burası dünyanın en büyük Hindu mağara tapınağı.272 basamak ile 400 milyon yıllık, ünlü kireç taşı mağarasına çıkıyorsunuz.

Çıkarken bize bir etek veriyorlar. Dönüşte eteği vererek, ödediğiniz ücreti geri alıyorsunuz. Yüzleri gözleri kafaları boyalı Hindular yalınayak basamakları tırmanıyorlar. Şeker kamışı taşıyarak ya da başlarında süt kapları ile mağaraya doğru ilerliyorlar. Hediyeleri Tanrılarına sunmak için tırmanıyorlar. Kutsal ziyaretlerini bu şekilde sürdürüyorlar. Basamakları çıkarken, maymunlar ziyaretçilere eşlik ediyor.
Tecrübeme göre maymunlarla göz göze gelip “Ne tatlı şey “falan derseniz hemen üzerinize atlıyorlar. Elinizde parlak bir şey ya da yiyecek içecek varsa almak istiyorlar. Merdivenler çık çık bitmiyor. Geriye dönüp baktığınızda Murungan’ın arkasından Kuala Lumpur manzarası görülmeye değer.
Hatırı sayılır bir kalabalık var. Birkaç Türk turiste rastladık. Merdivenlerin bittiği yerde kireçtaşı mağarasına giriyorsunuz. Hinduların tarihini anlatan heykeller, yazılar ve ibadet yerlerinin bulunduğu mağara inanılmaz bir görsel ziyafet.

Başınızı yukarı kaldırdığınızda, gökyüzünün görüntüsü muhteşem. Malezya’ya gelip de burayı ziyaret etmeden olmazmış. Büyülü bir yer. Çıkışta hatıralık eşyaların satıldığı bir yerden buranın anısına bir şeyler alıyoruz. Aşağıya inerken sağ tarafta başka bir mağara yazısı görünce oraya doğru yöneliyoruz. Dark Cave.

Bir milyon yıllık bir mağara. İçeriye rehber eşliğinde giriyorsunuz. Oldukça zengin bir ekolojik çeşitlilik gösteriyor.Ayrıca kalkerlerin aldığı şekiller görülmeye değer.

Yağmur tüm şiddetiyle geliyor gibi. Aşağıya inince mango suyu içmeğe karar veriyoruz.Bu bir klasik.Çok doyurucu bir besin olduğu söyleniyor.Karnımız acıktı ama midemize uygun bir yiyecek bulamadık.Buradan bir saat uzaklıkta bulunan yağmur ormanlarına gitmek istiyoruz. Hintliler birkaç gün sonra kutlayacakları bayramları için hazırlanıyorlar.

Giriş kapılarının birinden çıkınca sırada bekleyen taksilerden biri ile anlaştık. Bizi Kanching Yağmur Ormanlarına götürecek.(Taman Eko RimbaKanching) götürecek. Yağmur şiddetle yağıyor. Muson yağmuru. Bu kadar yeşil onun sayesinde ama Malezyalılar bu sene her zamankinden fazla yağmur yağdığını söylüyorlar. İklim değişikliği burada da etkisini göstermiş. Arabanın silecekleri boşuna çalışıyor gibi.

Göz gözü görmüyor. Epeyce gittikten sonra varıyoruz. Orman muhteşem. Bizim saksıda büyüsün diye özenle baktığımız süs bitkileri burada devasa ağaçlara dönüşmüş. Her şey güzel de bu kadar çok maymunun bize eşlik edeceği hiç hesapta yoktu. Ürkerek yürüyoruz. Uzaktan şelalenin sesi geliyor. Suyun yüksekten döküldüğü yerin hemen altında bir havuzcuk oluşmuş. Yüzenler var. Bu arada Arap turistler çok fazla. Bir maymun çantamı almaya çalışırken kardeşimi fark edince hemen geri çekiliyor. Maymunların saldırıları insanların çığlık çığlığa koşuşturmalarına neden oluyor. Isırırlarsa hiç iyi olmaz.Dikkat etmeli diye düşünüyoruz. Ormanda rengârenk papağanlarla ücret karşılığında fotoğraf çektirmek pek güzel oluyor. Bizim için çok değişik bir an. Kafeslerde gördüğümüz papağanlar elimizde, kolumuzda.
Karnımız çok acıkınca girişte bulunan küçük bir marketten hazır sandviç alıyoruz. Bizi bekleyen taksiyle Batu Mağaralarına gelip geri dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Metroya binerken vagonun üzerinde yapılmaması gereken davranışları gösteren simgeler ilgimi çekiyor.

Akşam tren istasyonuna ulaşmak için geçtiğimiz AVM’de, “Pasta Zanmai”de nefis bir yemek yiyoruz. Önceden adımızı yazdırıyoruz zira restoran kuyruğu epeyce uzun. Fiyatlar pahalı değil. Otelimize dönüyoruz. Sabah erken saatte otobüse binerek Penang eyaletine gideceğiz.