Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Republike Bosne i Hercegovine
Mostar – Stari Most 2024
Bugün güne Başçarşı’dan biraz uzakta,Željeznička Stanica Sarajevo garından başladık. 6.40 treni ile 2005 yılında UNESCO Dünya miraslarında yerini alan Mostar Köprüsünün bulunduğu Mostar şehrine gidiyoruz. Tren güzel ama gar binası için aynı şeyi söyleyemem. Pencere kenarına yerleştik. Saraybosna’dan çıkarken devasa Avaz Twist kulesini görüyoruz. 176 metre yüksekliğinde, cam ve alüminyum kullanılarak 90 derece dönüşümlü inşa edilmiş 40 katlı bir gökdelen. Mimar Faruk Kapidžic tarafından 2009 yılında yapılmış ülkenin en yüksek binası, bir gazetenin genel müdürlüğü olarak hizmet veriyor..
Saraybosna ile Mostar arası tren yolculuğu Avrupa’nın en popüler rotalarından biri. Sanki bir tablonun içinde süzülüyor gibiyiz. Tüneller, köprüler, yüksek viyadüklerden geçiyor,Neretva Nehrinin inanılmaz manzaraları eşliğinde ilerliyoruz. Küçük köylerin oraya buraya serpiştirilmiş renkli tipik evleri, bahçeler, ekin tarlaları, camiler, mermerden beyaz taşlarıyla mezarlıklar, kiliseler, çam ormanları,üzeri bulutlu yüksek dağlar, tam bir doğa şöleni. Mostar tren garında bir masada karşılıklı oturmuş sohbet eden yarım bedenli iki kişinin heykelinin kimin tarafından yapıldığını bir türlü bulamadım. Hemen bir taksiye atlayıp otelimizin bulunduğu eski şehre doğru hareket ediyoruz. Yolda Saraybosna’nın eski belediye binasına benzer Neo-Mağribi tarzında turuncu renkte bir yapı çok hoşuma gidiyor: “Gimnazia Mostar”. Bu yapı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde1893’te inşa edilmiş. Yapıldığında Sırp şair ve akademisyen Aleksa Šantić ‘in adını taşıyormuş ama günümüzde “Eski Spor Salonu” olarak anılıyor ve bir ortaokul binası olarak hizmet veriyormuş. Biraz ilerleyince Bosna savaşından kalma bir yapının tek duvarını, Aziz Petrus ve Aziz Paul Katolik Kilisesinin çan kulesini, dağların tepesinde kocaman haçı görüyoruz.
Zümrüt yeşili Neretva Nehri vadisinde yer alan Mostar etrafı dağlarla çevrili küçücük bir yer ama buram buram tarih kokuyor. Osmanlı miraslarına her noktada rastlamak mümkün.
Ülkede 1992-95 tarihleri arasında süren iç savaş en çok Mostar şehrini vurmuş. Osmanlı’dan kalan tarihi eserler harabeye dönüşmüş. Şehre adını veren inşa edildiği günden beri buraların simgesi Mostar taş Köprüsü16.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun Başmimarı ve inşaat mühendisi Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından 1557-1566 yılları arasında inşa edilmiş. Ne yazık ki, 24m yüksekliğinde,30m uzunluğunda ve 4m genişliğindeki köprü 1993’te topçu ateşlerinin hedefi olmuş ve tamamen yıkılmış.Ancak Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir onarım heyeti tarafından 2004’te eskiye sadık kalarak yeniden yapılmış.Yapıt 5 asırdır Neretva nehrinin iki yakasında oturan Boşnak ve Hırvatları birbirine bağlıyor.
Kalacağımız Kriva Cuprija Hotel Eski şehrin içinde muhteşem bir yerde. Masal ülkesinin taştan bir evi. Otel adını,Radobolja deresi üzerinde Mostar köprüsün küçük modeli tek kemerli taş köprü Kriva Cuprija’dan (Eğri Köprü) alıyor ve tam da onu seyrediyor. Ağaçlara bahar gelmiş. Her taraf su şırıltıları, kuş sesleri, rengârenk çiçekler ile dolu. Bahçedeki ufak bir su değirmeni atmosferi daha da hoş yapıyor. Odamız binaları kademeli olarak yapılmış otelin bir başka çatısına bakıyor. Alışık olmadığımız bir çatı kaplama. Sonradan görüyorum ki tüm tarihi yapıların çatılarını örten bu kaygan yassı taş malzeme, kışın fırtınadan çatıların uçmasını engellemek, çok sıcak yaz aylarında ise evleri serin tutmak içinmiş.
Otelin arka tarafından çarşıya çıkıyoruz.Kafe-bar, küçük restoran, ailelerin işlettiği şirin pansiyonlar, bakır, gümüş, hediyelik eşya satan dükkânların bulunduğu Osmanlıdan kalma tarihi çarşı Kujundžiluk’un taş döşeli yollarında yürümeye çalışarak köprüye doğru ilerliyoruz. Yokuş tırmanıp yeniden iniyor, kendimizi kalabalığın akışına bırakıyoruz. Hafifçe sola doğru dönen sokağa girince, bir zamanlar geleneksel Türk hamamı olan şimdi ise müze olarak hizmet veren taş yapıyı göze çarpıyor. Ona yakın 17.yüzyılda yapılmış Tabakçı Nezir Ağa Camii, ilginç mimarisi ile karşımıza çıkıyor. Altından dere geçen caminin tabakhane çalışanları için inşa edildiği düşünülüyor. Ufak bir meydanda yine eski bir han olan Tabhana şimdi deri eşyaların yapılıp satıldığı turistik bir yer bulunuyor.Restoranının terasına çıktığımızda işte o dillere destan Mostar manzarasını seyretmeye doyamıyoruz.
Ara ara yağan yağmur güzelliklere güzellik katıyor. Morun, turuncunun, yeşilin, kırmızının, pembenin en çarpıcı tonlarına bürünmüş kimi alçak kimi yüksek kimi araya sıkışmış tarihi binalar, zümrüt yeşili akan nehrin iki yakasını birbirine bağlayan yarım ay biçimindeki taş köprünün görüntüsü masalsı bir tablonun içindeymişiz hissi veriyor. Bir Ortodoks kilisesinin beyaz çan kulesi, sisli gri, siyah taş yapıların arasında yükseliyor. Artık bu muhteşem mimarlık harikası, o dönem imkânsız olduğu düşünülen bir teknikle yapılmış köprüye varıyoruz.
Girişte kenardaki bir taşın üzerinde “ Don’t forget 1993” (1993’ü unutma!) yazıyor. Zira 1993’te topçu ateşleriyle bu güzelim köprü yıkılmış.Burada bir de kitapçı bulunuyor. Kayılmasın diye mermerden köprü boyunca merdiven gibi kademeler yapılmış ama ne mümkün, düşmemek için çok dikkat etmek gerekiyor. Taşlar son derece kaygan. Köprünün yan duvarlarına tutunarak ilerlemek en iyisi. Mükemmel bir taş işçiliği ile inşa edilen köprünün iki kara bağlantısının bulunduğu noktalarda zamanında onu korumak ve savunmak ile görevli Mostari denilen köprü bekçilerinin oturduğu kuleler bulunuyor.Köprüden aşağıya Neretva nehrine atlama geleneği oldukça revaçta olan bir aktivite.
Karşıya geçerken Avusturya- Macaristan İmparatorluğu (1878 -1918) zamanında inşa edilen sarı, yeşil boyalı zarif bina çok hoşuma gitti. Sonradan öğrendim ki; Burası Yunus Emre Türk Kültür Merkeziymiş. Karşıya geçtiğimizde köprüyü arkamıza alarak klasik pozu veriyoruz. Çarşıda bize tanıdık gelen birçok tabelalara rastlıyoruz. Restoran “Kulluk” gibi.
Nehrin kenarındaki tek kubbeli, kare şeklinde Koski Mehmet Paşa Camiinin kemerli kapısından içeri giriyoruz. Cami,1618 yılında Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet’in lalası Koski Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Avluda, cami ile aynı dönemde inşa edilen ve bugün dükkân olarak kullanılan, medresenin yanında, 1737’de yapılan Şeyh İshak Efendinin Türbesive çevresinde tarihi bir mezarlık yer alıyor.Avlunun ortasındaki şadırvanın çevresinde hediyelik eşyalar satılıyor. Ayrıca avlunun köprüye bakan harika bir manzarası görülmeye değer.
Artık yemek vakti geldi. Sokakta kilim desenli örtüleri ile masaları bulunan Vrata Orijenta restorana oturup bakır kâselerde servis edilen Begova Çorbası içiyoruz. Karnımızı doyurduktan sonra yine gezmeye devam.
Koski Mehmed Paşa Camii’nin ilk imamı ve Halvetî tarikatının ilk şeyhi olan Mahmud Baba’nın türbesi beyaz boyası sade görünümü ile dikkatimizi çekiyor. Türbede Türkçe açıklama yazılmış. Biraz ileride “İslam Kültür Merkezi tarihi binası bulunuyor.
Aralardan yukarı doğru çıkınca Mareşal Tito caddesinde bahçesinde şehitlik olan Osmanlıdan kalma büyük bir camii görüyoruz. Nasuh Vučjakovića Ağa Camii 1564 yılında hayırsever Nasuh Ağa tarafından yaptırılmış. Yanından çıkan merdivenler bir saat kulesine varıyor.Mostar’da Osmanlı döneminden kalma 43 cami ve çok sayıda küçük mescit var.
Caddede bisikletiyle durup bize yol tarif eden bir Mostarlı ile sohbet ediyoruz. Savaşın çok kötü olduğundan bahsederken “Komşular birbirine düşman oldu, aileler dağıldı ve binlerce kişi sokaklarında yaşanan çatışmalarda hayatını ve evini kaybetti ”diyor. Nitekim cadde üzerinde yıkılmış, üzeri kurşun delikleriyle dolu bazılarının sadece ön cephe duvarı kalmış binalar çok sayıda.
Hayatını Mostar’da geçiren Sırp kökenli şair Aleksa Şantić heykeli (1868-1924) Mostar köprüsüne bakan çok güzel bir parkın içinde. Šantić’in şiirleri arasında en ünlülerinden birine konu olan Müslüman kızı güzeller güzeli Emina Sefić’in geleneksel giysiler içinde heykeli biraz ilerde. Şiir artık popüler bir halk şarkısına dönüşmüş.
Karşı tarafa geçmek için bu sefer halk arasında Luchsky olarak bilinen Port Bidge köprüsünü kullanıyoruz. Mostar tarihi köprüsünün en güzel göründüğü yer burası. Mostar’da yapılan ilk betonarme köprü olma özelliğini taşıyor. Köprünün demir parmaklıklarına şans kilitleri asılmış. Dolaşırken değişik bir duvar resmine rastlıyoruz.
Otelimize dönüp akşam yemeği için hazırlanıyoruz. Bu gece eşimle birlikteliğimizin 30.yılını kutluyoruz. Otel restoranı bize sürpriz bir de pasta hazırlamış. Keyifli bir akşam geçiyor Mostar’da.







