Beste Serim Erbak: Çorum-Hattuşaş- Yazılı Kaya-Alacahöyük-Zile“Veni-vidi-vici”

ANADOLU’DA 3500 km.
Yozgat’tan Hattuşaş’a doğru yol alıyoruz. Çorum’a bağlı Boğazköy’de bulunan antik Hattuşaş aslında Hattuşa şehri UNESCO Dünya Mirasları Listesinde. Burası bir açık hava müzesi. Hitit İmparatorluğunun başkenti.

Burada yaşayan halka Hattiler deniliyormuş. Şehir harabeleri oldukça geniş bir alana yayılıyor. Arabayla da dolaşabiliyorsunuz. Şehir bir tepeye kurulu. Giriş kapıları restore edilmiş. Buradan çıkan birçok eser Çorum ve Ankara Arkeoloji Müzesinde. Şehir zamanında altı kilometre uzunluğunda belirli aralıklarla yüksek kulelerle desteklenen taş temelli üstü kerpiç tuğlalarla örülü bir surla çevriliymiş. Şimdi sadece şehrin girişinde bu sur restore edilerek aslına uygun yapılmaya çalışılmış. Surlar içinde tapınaklar var. En önemlisi Büyük Tapınak. Tapınağın etrafında erzak küpleri görülüyor. Beş adet giriş kapısı bulunuyor. Bunlardan en sağlam kalanı Aslanlı Kapı. Önce burayı geziyoruz. Yanımıza yaklaşan çocuklar buradan aldıkları taşları yontarak güzel eserler yapmışlar. Tabii alıyoruz. Kapının her iki tarafında aslan yontmaları var. Aynı şekilde Kral Kapı da önemli. Kral kapını girişinde Hitit savaş tanrısının bir kabartması göze çarpıyor.. Buradaki kabartmanın orijinali Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde. Yer Kapı da surun yükseldiği bir yerde. Bu tepede bir de tünel var.(Potern). Buradan geçtik. Yer Kapının çıkışı iki dikey taş bloğun üzerine oturtulmuş yatay bir taştan oluşuyor. Bloklar arasındaki bağlantı son derece düzgün oyulmuş küçük yuvalara bronz dökülerek sağlanmış. Ürkütücü. Kalın büyük taş bloklardan oluşmuş. Buradan surun dışına çıkıla biliniyor. Tepede bir saray kalıntısı var. Tepeden bakıldığında evlerin planları gözüküyor. Özellikleri simetrinin hiç kullanılmamış olması. Bir odanın ölçüsü diğerinde yok.
Yeni bir oda açılmış. Duvarlar Hiyeroglif dolu. Daha doğrusu resim şekilli yazılar. Ve Hitit çivi yazıları. Hititler iki çeşit yazı kullanmışlar. Hiyeroglif ve Çivi yazısı. Akıl almaz.”Yozgat Tabletleri” adı verilen tabletler bulunmuş ve ünlü Çek bilgini Hronzy tarafından 1917 yılında çözülmüş. Tabletlerin sayısı on binden fazla. Her şey anlatılmış. Hattuşaş çok etkileyici bir yerleşim. Tarih gözünüzün önünde canlanıveriyor. Rahat rahat gezebileceğiniz bir alan. Tepedeki Kral Sarayından şehri seyrediyorsunuz. Şehir orman ve derenin yanına kurulmuş. Nasıl bir medeniyet! İki saat gezmeye yetmiyor. Zaman olsa çok daha fazla kalabiliriz.

Buradan Yazılı Kaya Tapınağı’na gidiyoruz. Kayaların üzerinde insanların taptıkları şeylerin resimleri çizilmiş. M.Ö 1300 yıllarına dayanan bir tarih burada yatıyor. Hattuşaş’a yakın. Şehrin dışında, yüksek kayalıklar arasına saklanmış. Yazılı Kaya kutsal bir mekan. Burada çeşitli kutlamalar yapılıyormuş. Kayalara tanrı ve tanrıçalar sıralar halinde kabartma olarak işlenmişler. Buraya bu kutsal mekânına girdiğimde ilk hissettiğim, burayı ilk bulan kişinin coşkusu. Tanrı Şarruma ve Kral IV.Tutuhaliya kabartmaları, ellerinde orak biçiminde kılıç taşıyan on iki tanrı ve Kılıç Tanrısı Nergal. Bunlar diğer dünyalarla ilişki kurabilen yeraltı tanrılarıymış. Mısır’da gördüğüm kabartmalara çok benziyor.
Aslında dünyada yazılı ilk barış antlaşması Hititler ile Mısır Medeniyeti arasında imzalanmış.(Kadeş Antlaşması)
Burada bir de yeşil renkte çok büyük parlak bir taş daha çok kaya diyebilirim, bulunuyor. Bu taşın eşi benzerinin olmadığı söyleniyor.

Hattuşaş’a yakın Aşıkoğlu otelde yemek yiyoruz. Her şey Hattuşaş Harabelerine uygun yapılmış. Otelin şekli bile.
Dokuz kilometre gidince Alacahöyük’e geliyoruz. Dört çağın geçtiği bir yer. On dört katlı bir yapısı var. Burada en önemli yapılar 13 kralın mezarları. Atatürk buranın kazılarının yapılabilmesi için Türk Arkeologları görevlendirmiş. Her alanda ileri görüş sahibi olan Atamız benim şimdi gezebildiğim bu ören yeriyle o zaman ilgilenmiş. Müzeyi geziyoruz. Ağaçlıklı yol sizi müzeye götürüyor.
Kral Mezarlarının üzeri camlarla kapatılmış. İçinde ölünün değerli eşyaları ölümden sonra hayata inanıldığı için hazır edilmiş. Ayrıca Hititlerin Güneş sembolleri çok güzel. Mezarlarda bulunan eşyaların büyük bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte.
Zile‘ye doğru gidiyoruz. Zile pekmeziyle ünlü. Roma İmparatoru Cesar ünlü sözünü burada söylemiş ve bu sözün bir mermere yazılı. Küçük sevimli Zile’ye giriyoruz. Sora sora yukarıdaki kaleye çıkıyoruz. Taşın burada olduğunu söylüyorlar. Ama kime sorsak bir türlü yerini bilemiyor. Birtakım mermer sütunlar, bunların üzerinde de Latince yazılar var ama aradığımız değil. Zile halkı kalede piknik yapıyor. Kimileri surlardan Zile’yi seyrediyor. Bizimle ilgileniyorlar. Hatta bizimle birlikte taşı arıyorlar. O sırada yanımıza yanaşan biri bu taşı bulamayacağımızı zira taşın Belediye Binasının önüne konduğunu oradan da kaybolduğunu söylüyor. Böyle bir şey olsa olsa bizim memlekette olur demek istemiyorum ama…. Devam ediyor. Burası antik eser dolu diyor. Örneğin benim evin tabanında çok büyük bir Meryem Ana mozaiği vardı diye anlatıyor. Belediyeye haber vermiş. Yetkililer sen onu muhafaza et demişler. Adam ne yapacağını bilmiyormuş. Komşularım tünel kazıp evime girmeye çalıştılar diyor. Güler misin? Ağlar mısın? Burada bir tarih yatıyor, ama tam yatıyor…

Gece çökmeye başladı. Zile Pekmezi, Tokat Sucuğu almak için neresi daha iyi diye sorduğumuzda Özkaleli diyorlar.1955‘ten beri hizmet veren bir kuruluş. Hakikaten Tokat’ın o bezlere sarılmış sucuğu enfes. Pekmez ise bildiğimiz pekmezden değil. Katı bir pekmez. Tahta kutu içinde satılıyor. Yolumuz Tokat’ın Turhal’ına doğru.