ANADOLU’DA 3500 km.
Zonguldak’ın ilçesi olan Devrek’te arkadaşlarımız bizi karşılıyor. İki dağ arasında ağaçlar, yeşilin her türü. Akşam tepeye yerleşmiş güzel, şirin bir evde kalıyoruz. Devrek ışıklarını seyrederek nefis bir yemek yiyoruz. Karadeniz mutfağı. Evin bahçesine karalahana ekilmiş. Karadeniz’de karalahananın her türlü yemeği pişiriliyor. Anadolu turumuz sırasında yediğimiz her şey doğal. Biz bu yiyecekleri organik diye İzmir’de ayrı ayrı yerlerden alıyoruz. Yine de lezzet farklı. Hava tertemiz biraz da serin. İki üç gün önce fırtına varmış.
Ertesi gün Devrek’in merkezine iniyoruz. Devrek güzel bastonlarıyla tanınıyor. Kızılcık ağacının dalından yapılıyormuş. Bu dallar bir yıl bekletildikten sonra işleniyormuş. Çarşıda en eski usta Tansel ustaymış. Devas Ağaç Sanayi diye bir de kuruluşları var. Işık Bastonculuk. Dediklerine göre herkes bir gün yaşlanacak ve yürümek için desteğe ihtiyacı olacak. İşte o zaman bir bastona gerek duyacak. Doğru söze ne demeli. Bastonların işlemeleri o kadar ince ve zarif ki hayran olmamak elde değil.
Ucuz bastonlar olduğu gibi değerli taşlar ile süslenmiş çok pahalı olanları da var. El işlemeciliği harika. Ne emek. Bizde bir tane alıyoruz. Zaten insan bunlara dayanmaya kıyamaz. Devrek’te Baston Festivali yapılıyormuş.
Meydanda baston heykeli gözüküyor. Çok sakin, güzel bir belde. Sanki zaman durmuş. Herkes birbiriyle selamlaşıyor. Ağaç işlemeciliği buralarda fazlasıyla yapılıyor. Anahtarlıktan tutun mutfak kaşıklarına kadar her şey. Hatta ben bir kaşık alınca üzerine hemen “Beste Hanım’ın Mutfağı” diye yazdılar. Öğlene kadar vakit geçiriyoruz.
Bir sonraki rotamız İznik. Anadolu Selçuklularına başkent olmuş bir şehir.
M.S 325 yılında Roma İmparatoru Konstantin zamanında burada toplanan kilisenin ileri gelenleri Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğunun resmi dini olmasına karar vermişler. İznik böylece Hıristiyanlığın kutsal mekânı olarak Haçlılar döneminde birçok kez işgal edilmiş.
Şehir daha sonra Anadolu Selçuklularına geçmiş. Bu dönemden başlayarak Osmanlı zamanı da dâhil olmak üzere İznik, çini sanatının merkezi olmuş. Zamanla bu Çini Atölyelerinin sayıları azalmış ama şimdilerde yine önem kazanmış. Antik Roma devrinde yapılmış olan şehir surları son derece güzel. Surlardaki şehrin giriş kapıları “Lefke, Yenişehir, İstanbul Kapı” gerçekten harika.
İznik Gölü’nün etrafında parklar, bahçeler var. Orada oturup bir çay içiyoruz. Gölden ziyade denize
benziyor. Etraftaki evler çok güzel. Belli ki buralara yazlık olarak yapılmışlar. Şehrin meydanında “Ayasofya Kilisesi’ni geziyoruz. Şimdi camii ve müze olmuş.
“Yeşil Camii” İznik’in sembolü. Yeşil çinili, tuğlalı bir minaresi var. Gerçekten çok güzel görünüyor. Çarşıda çini atölyelerini geziyoruz. Ustalar harikalar yaratmışlar. Eski bir hamamda çini atölyesi gezilmeye değer. Burada tarihi çini fırınları kazıları başlatılmış. İznik çinisinin tarihi araştırılıyormuş.
İznik görülmesi gereken yerlerden. Çok daha fazla zaman geçirilebilir.
Bursa’ya doğru gidiyoruz. Bursa birçok kez geldiğimiz yer. Ama her seferinde başka bir güzellik gördüğümüz bir şehir. Bu sefer Uludağ yolu üzerinde İnkaya Köyü’nde bulunan Anıt Ağaç “600 yıllık” Doğu Çınarı’na gittik. O kadar ulu ki! Yeşil eski dallar, her tarafa yayılmış”. Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi’nde çınarın altında çayımızı yudumluyoruz. Aynı Abant’ta olduğu gibi burada da Arap turistler var. İstanbul ve Bursa onların en sevdikleri ve en çok ziyaret ettikleri şehirler.
Karagöz ve Hacivat’ın mezarını ziyaret ediyoruz. Anlatılanlara göre her ikisi de Bursa Ulu Camii’nin inşaatında çalışan işçilermiş. Yaptıkları şakalarla diğer işçilerin çalışmalarına mani oldukları için padişah tarafından cezalandırılmışlar. Daha sonra verdiği cezaya üzülen padişah Şeyh Küsteri’ye bu iki kişinin affedilip ebedileştirilmesini söylemiş. O da Hacivat ve Karagöz’ü geleneksel Gölge Tiyatrosunun iki kahramanı yapmış.
Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’nin bulunduğu meydanda “Hünkâr” restoranda bursa döneri yiyoruz. Enfes. Bursa’dan Susurluk’a gidiyoruz. Burası ana yolda çok tanınan bir yer. Ayranı ve tostuyla meşhur.
Böylece Anadolu’da 3500km yolumuzu
tamamlıyor. İzmir’imize dönüyoruz. Bundan sonraki Türkiye rotamız Doğu Anadolu olacak diye düşünüyorum. Gez gez bitmez memleketim…