Beste Serim Erbak: Doğu Anadolu Günlükleri – Van Denizi’nde bir Ada

Doğu Anadolu Günlükleri 2022
Van Denizi’nde bir Ada

Ana yolu takip ederek Gevaş’a vardık. Van Gölünün çevresini dolaşan turumuz yavaş yavaş sona eriyor. Saati üç yapmışız. Karnımız acıktı ve tek seçenek olan Akdamar iskelesi karşısında Grand Deniz Restorana oturduk. Van’a gelen herkes mutlaka buraya uğruyor. Turiste doymuş olmalılar ki; ne yemek güzeldi, ne de hizmet. Karşı tarafta teknelerin durduğu iskeleye geçmek için bir demir köprü yapılmış. Her 30 dakikada bir, bir tekne Akdamar adasına geçiyor.

Van Gölündeki dört adadan biri Akdamar. En büyüğü değil ama coğrafyası bakımından yerleşime en uygun olanı. Ada bitki örtüsü çeşitliliği açısından oldukça zengin. Çok sayıda, farklı ağaç türlerini özellikle de badem ağaçlarını barındırıyor. Anlatılanlara göre baharda bu ağaçların çiçek açmasıyla birlikte oluşan muhteşem görüntüleri seyretmeye doyum olmuyormuş.. Ada toprakları yaklaşık 700 bin metre kare civarında. Adanın en yüksek noktası 1912 metre. Akdamar Adasının batısında gri ve sert görünümlü kireçtaşı uçurumları yer alıyor.

Halk arasında adının nereden geldiğine dair hüzünlü bir hikâye anlatılıyor. Bir zamanlar adada Ermeni bir keşiş ile “Tamar” adındaki kızı yaşarmış. Ada’ya yakın kıyı köylerinden birinde oturan genç bir çoban bu güzeller güzeli kıza âşık olmuş. Onu görebilmek için her gece adaya yüzermiş. Tamar, elinde bir fenerle sevdiğini beklermiş. Fakat bir zaman sonra bu durumu fark eden keşiş çok kızmış. Onları ayırmak istemiş. Fırtınalı bir gecede bu sefer feneri o almış ve beklemeye başlamış. Genç adaya yaklaşırken sürekli yer değiştirerek onun yorulmasına neden olmuş. Bitap düşen çoban “Ah Tamar” diye haykırarak son nefesini vermiş. Sevdiği adamın çığlığını duyan Tamar da kendini sulara atmış. “Ah Tamar!” seslenişi zaman içinde değişerek adanın adının “Akdamar” olmasına neden olmuş.

Burada, yazları Ege, Akdeniz kıyısı tatil kasabalarındaki tekne turlarına benzer bir organizasyon kurulmuş. İskelede yolcuların oturması için tahta sıralar bulunuyor. Ben biniş sırasını nasıl kontrol ediyorlar acaba derken, bir görevli, bu tekne kalkıyor diye işaret edince güruh halinde tekneye bindik. Sıra olmadığı için bir düzen söz konusu değil. Teknede yüksek sesle müzik çalıyor. Eğlene eğlene gidiyoruz. Ada,ana karadan yaklaşık 3 km uzaklıkta. Ulaşmak 20 dakika sürüyor ama yolculuk çok keyifli. Göl, deniz gibi olunca… Uzaktan pek küçük gözüken kilise adaya yaklaştıkça büyüyor. Devasa olduğu kadar da zarif bir yapı. Tekneye ödediğiniz ücret kiliseyi gezebilmek için yeterli değil. Onun için ayrı ücret ödemek gerekiyor. Pek ucuz olduğunu söyleyemem. Hafif bir merdivenle, badem ağaçları arasından tepedeki düzlüğe tırmanıyoruz.

Büyük bir bahçe içinde yer alan, Ermeni“Kutsal Haç Kilisesi”, bölgede uzun yıllar hüküm süren Ermeni Vaspurakan Kralı Gakik tarafından M.Ö. 915- 921 yılları arasında, keşiş mimar Manuel’e yaptırılmış. Ermeni sanatının en değerli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yapının beden duvarları kırmızı kesme tüf taşlarıyla örülmüş. Kilise merkezi bir kubbe ve onun etrafında dört yapraklı yonca şeklinde, haç planı ile inşa edilmiş. Konik külahında taş malzeme kullanılmış. Dış cephesi, hikâyelerini İncil ve Tevrat’tan alan sahnelerin işlendiği zengin taş kabartma figürler ile dolu. Ayrıca kiliseye ilave yapılar da yapılmış.1021’de Vaspurakan Krallığının yıkılmasından sonra, 1113 yılında manastıra çevrilmiş ve ardından Kutsal Haç Kilisesi olmuş. Ayrıca, 1895’e kadar da Ermeni Patrikliğinin merkezi olarak hizmet vermiş. Eser birçok defarestorasyon geçirerek, 2007 yılında anıt müze olmuş. Halen aktif olarak faaliyet gösteriyor. Senenin belirli günlerinde ayinler yapılıyor.
İsteğiniz zaman dönebiliyorsunuz ama geç kalmamak gerek. Yoksa adada konaklayacağınız bir başka yer yok. Akşam Van’da kalacağız. Oldukça yorucu bir günün ardından iyi bir uykuyu hak ettik.

Ertesi gün bu güzel seyahatin son günü. Uçağımız 22.50’de kalkacağı için Van’da gitmek istediğimiz birkaç yeri daha ziyaret edelim istedik.
İlk olarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi kampüsünde yer alan Van Kedi Villasına gittik. Bembeyaz tüyleri birbirinden farklı renkte gözleriyle, Dünyada oldukça önemli bir yeri olan bu türün korunması ve çoğaltılması amacıyla kurulmuş bir araştırma merkezi. Hitit paralarında resmi bulunan Van kedisi, zeki, güzel ve çekici. Onları beslemek, sevmek ayrı bir zevk. Doğum odasına kadar çeşitli bölümlerin olduğu bu yapı gerçekten harika. Şehirdeki kedi evlerinden çok daha düzenli ve temiz. Buraya yakın yine üniversite bünyesinde kurulmuş “Türk El Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezi ”ne uğradığımıza fazlasıyla memnun olduk. Van kilim ve halılarının özel olarak dokunduğu, inanılmaz güzel parçaların yer aldığı, bu yerden ayrılmak zor oldu. Ayrıca yönetimde görevli bayanın sohbetinden de son derece keyif aldık.

Van merkezde daha önceden gözümüze çarpan, adı Kürtçe öğle yemeği anlamına gelen “Firavîn”restoranda yemek yedik. Yerel tatların sunulduğu güzel bir mekân.

Van Kalesinin arkasındaki XVII. yüzyılda yapılmış Kaya Çelebi Camii, Orta Kapı Mahallesinde. Kaya Çelebizade Koçi Bey tarafından 1660 yılında inşasına başlanmış ancak Koçi Bey’in öldürülmesinden sonra inşaatı duran cami ancak 1662 yılında ancak tamamlanabilmiş. İki renkli kesme taştan kare planlı büyük merkez kubbeli, ufak bir avlu ve minaresiyle zarif eser, bitkisel ve geometrik süslemelerle estetik açıdan güzel bir görünüm sunuyor. Güneş batarken oluşan ışık oyunlarıyla sonsuzlukta parlayan bir yıldız gibi.

Toprak yolda biraz daha yürüyünce Hüsrev Paşa Camiini görüyoruz. Cami bir külliye içinde yer alıyor. Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından 1567’de yaptırılmış. Mimar Sinan’ın eserlerinden biri olduğu söyleniyor. Minare ve dış cephelerde iki renkli kesme taş malzeme kullanılmış. Bir gelinle damat caminin avlusunda pozlar veriyor. Bu civarlarda kazılar halen devam ediyor.
Artık havaalanına gitme vakti. Arabayı teslim edeceğiz. Uzun bir beklemenin ardından uçağa binebildik. Doğu Anadolu’yu mümkün olabildiğince saklı cevherleri keşfederek yirmi gün boyunca gezdik. Masalsı güzelliklere şahit olduk. Benim harika Ülkem…