Beste Serim Erbak: Dominik Cumhuriyetinin Gizemleri 2

Dominik Cumhuriyetinin Gizemleri / 2
Casa de Campo, Altos de Chavón
Misterios de la República Dominicana

Günlerden 22 Ocak, Çarşamba. Sabah daha gün ağarmadan uyandık. Erkenden yola çıkacağız. La Romana yakınlarında Altos de Chavon’a gidiyoruz. Dün anlaştığımız araba bizi almaya geldi. Çabucak kahvaltı yaptıktan sonra 132 km gideceğimiz otobana doğru yöneldik. Şoförümüz Christian kendi internet şifresini bizimle paylaştığı için o yanımızda olduğu sürece telefonlarda bir sıkıntı yaşamıyoruz.

Küba’da alışık olmadığımız bir durum. Yol çok gayet güzel. Dominik’te hem çok fakirliği hem de çok zenginliği bir arada görüyorsunuz. Marka arabalar yanında çok eski, dökülen arabalar, gayet lüks yapıların yanında gecekondular. Ülkeye kapital sistem hâkim. Christian ile bol bol sohbet ediyoruz. Dominik, Amerikalıların tatil cenneti. Diğer taraftan halkın çoğunun Amerika’ya
yerleşmiş bir akrabası bulunuyor. Bir buçuk saatten biraz fazla süre sonunda Casa de Campo’nun giriş kapısına varıyoruz. Burası çok büyük, 7.000 dönümden fazla bir alana yayılıyor.

Günümüzde Karayiplerin en popüler destinasyonlarından biri olarak kabul edilen Casa de Campo Dünyanın sayılı zenginlerinin yerleştiği ya da tatilleri geçirdikleri lüks bir belde. Etrafı tamamen çevrili ve sıkı bir güvenliği olan bu yer için devasa bir tatil kompleksi demek yerinde olur. Tesiste, 2000’e yakın villa, 200’ün üzerinde otel odası, üç golf sahası, bir anfitiyatro, tenis kortu, plajlar her biri ünlü mimarlar tarafından tasarlanmış malikâneler, restoranlar, butikler, modern bir büyük ve 4 küçük marina, Altos de Chavon Köyü, arkeoloji müzesi, amber müzesi, puro, giyim ve mücevher mağazaları bulunuyor. Kısaca her şeye cevap veren tam bir eğlence ve kültür merkezi olarak tasarlanmış. Yıllardır Casa de Campo Kupası Golf Turnuvası ve Casa de Campo Caz Festivali, Yelken turnuvası gibi uluslararası üne sahip etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.

Dünyaca ünlü mimarların tasarladıkları yapılar, palmiyelerle çevrili plajlar, sisli dağlar, Dominik Cumhuriyeti’nin çarpıcı doğal manzaralarıyla inanılmaz bir uyum içinde gözüküyor.

Arabayı bırakıp yürüyoruz. Önce Altos de Chavon köyünün, pitoresk masalsı dünyasına giriyoruz. 1976 yılında kayalık tepenin üzerinde, Chavon Nehri manzaralı platoda 16.yüzyıldan kalma bir İspanyol köyünün canlandırılması düşüncesiyle ortaya çıkmış olan bu yer aslında 6 yıllık bir çalışmanın ürünü. Tüm yapılar, demir işleri, heykeller Dominikli ustaların eseri. Eski o kadar güzel
canlandırılmış ki; büyülü atmosfer tarihten miras kalmış ama çok iyi korunmuş gibi hissettiriyor.
Manzara, bitki örtüsü, ender rastlanan ağaçlar, Arnavut kaldırımlı sokaklar, aşınmış duvarlı avlular, taş tonozlar, çeşme, sanki ortaçağdan kalmış bir köyde geziniyoruz. Altos de Chavon’un açılışı 1982 yılında Frank Sinatra’nın canlı performansıyla 5.000 kişilik, tamamı taştan oyulmuş, açık hava amfi tiyatrosunda yapılmış. Daha sonraları Gloria Estefan, Sting, ,Shakira, Julio Iglesias, Duran Duran gibi ünlü sanatçılar da burada sahne almış.

Paramount Studios’un tasarımcısı İtalyan Roberto Copa, Dominikli mimar Jose Antonio Caro ve Amerikalı endüstriyel tasarımcı Charles Bludhorn ile gerçekleştirilen bu proje birçok sanatçıya da esin kaynağı olmuş. Altos de Chavón, “Ciudad de los Artistas” Sanatçılar Şehri olarak da biliniyor. Farklı milletlerden gelen ünlü sanatçılar, sanat sergisi veya gösteri düzenlemek şartıyla burada üç ay ücretsiz konaklayabiliyor. Ayrıca köyde dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilere yönelik seramik, moda, çizim ve daha birçok el sanatları dersleri veriliyor. Ortaya çıkan eserler ise New-York’ta “Parsons school of design”da Parsons” (Tasarım Okulu) ve köyde sergileniyor.

Köyün ana meydanında bir kartpostaldan fırlamışçasına gözüken Chavón Nehrinin nefes kesen manzarasını seyreden biçimde yerleştirilmiş gotik yapısı ve taş merdivenleriyle büyülü St. Stanislaus Kilisesi bulunuyor. Papa II. Ioannes Paulus (Jean Paul) 1979 yılındaki ziyareti sırasında, Polonya’nın koruyucu azizi St. Stanislaus’un küllerini buraya taşımış. Burası Pop müziğinin kralı olarak bilinen Afro-Amerikalı şarkıcı Michael Jackson ve Lisa Marie Presley çifti gibi birçok ünlünün düğünlerinin yapıldığı kilise. Son derece romantik bir görünümü olan yapının ön cephesi neoklasik tarzda inşa edilmiş. İki Çanlı kulesi ilginç. Kilisenin
kapısından içeri girildiğinde ise çok sade olduğunu görüyorsunuz.

Küçük bir topluluk geleneksel giysilerle müzik eşliğinde Dominik yerel dansı Merenge yapıyorlar. Hemen yanında el işi takılar satılıyor.

Kilisenin hemen arkasında Dominik tarihini anlatan bir arkeoloji müzesine giriyoruz. Müze, Karayiplerin en güzel müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Özellikle İspanyolların buraya gelmesinden, yani Kristof Colomb’un adayı keşfinden önce yaşayan Taino yerli halkının kültürüne ait koleksiyoncu Samuel Pión tarafından bölgede 40 yılı aşkın bir sürede toplanan 3.000’den fazla objeyi
içeren sergisi görülmeye değer. Eğer adanın ilk sahipleri hakkında bir fikir edinmek istiyorsanız, 1982 yılında açılan müzede Tainoların günlük yaşamını, dini inanç ve ritüellerini, sanat ve zanaatlarını görebilirsiniz.

Güzel bir manzarada, Café Marietta’da nefis bir yemeğin ardından yine gezmeye devam ediyoruz. Casa de Campo üyeleri için üzeri açık küçük arabalar var. Alanın geniş olması nedeniyle gidecekleri yere bu arabalarla götürülüyorlar. Bahçelerde ayrı bir peyzaj
mimarisi kullanılmış. Burada tüm dünyada salsa müzikleriyle adını duyurmuş Porto Rikolu şarkıcı ve söz yazarı Marc Anthony gibi ünlülerin evleri bulunuyor.

Yaklaşık 4 km. sonra Casa de Campo Marina’ya geliyoruz. Chavón Nehri’nin ağzında ideal bir konuma sahip Teknelerin durduğu marina rengârenk binalarla dolu. Artık Palaya Minitas’a (Minitas Plajı) gidiyoruz. Bembeyaz kumsalda, yüksek palmiye ağaçlarının olduğu bu güzel plajda dinleniyor, yüzüyoruz. Artık bayağı yorulduk. Santo Domingo’ya dönme vakti. Akşam karanlığı çöküyor. Şehrin içinde 1967 yılından beri açık olan ve hemen El Conde caddesinin başında yer alan Grand’s Cafeteria & Bar’a oturup akşam yemeğimizi yiyoruz. Nasıl yattığımızı bilmiyoruz. Yarın yeni bir macera bizi bekliyor.