Beste Serim Erbak: İtalya-Floransa Bölüm I

İtalya Bölüm I. 2016
Toskana’nın İlk Şehri Floransa

Defalarca gitsem de gezmeye doyamadığım sanat şehri Floransa. İtalya’nın gözbebeği. Sevgili öğrencilerimle Uluslararası Fransızca tiyatro festivalinde ülkemizi temsil edeceğiz.Ne yazık ki Floransa’ya Türkiye’den direk uçuş olmadığı için Roma ‘da aktarma yapmak zorunda kaldık.Bir Nisan sabahı İzmir’den THY ile İstanbul, oradan Alitalia ile Roma, nihayet gecenin bir vakti Floransa’ya varabildik. Yorucu, hemen hemen bir günümüz yolda geçti. Çok şükür ki Türkiye’den ayarladığımız servis ile gece yarısı otelimize yerleştik.

Floransa Havaalanı Peretola (AmerigoVespucci) şehre yakın.Öyle beklediğim gibi modern bir havalimanı değil. Otelimiz Michelangelo şehir merkezinde.Oldukça güzel ve temiz bir otel. O kadar yorgunuz ki hemen uyumak istiyoruz. Bu arada otel gece başına bir kişi için 7€ şehir vergisi alıyor. Türkiye’den oteli ayarladığımızda bu belirtilmemişti. Buna dikkat etmek gerek.
Floransa halkının ataları Etrüskler. Toskana vadisinde kurulan ilk şehir olma özelliği ile Floransa tarihe tanıklık ediyor. M.Ö 63 yılına dayanan geçmişi ile “Çiçekler Şehri” Floransa ya da İtalyanca deyişle “Firenze” muhteşem bir Ortaçağ şehri. Bir zamanlar kutsal Roma imparatorluğuna bağlı olsa da kendi kurumlarını, yöneticilerini özgürce seçen bir yer.Rönesans’ın beşiği.

Sabah kahvaltıdan sonra Arno nehri boyunca yürüyerek bir an önce GaleriaUffizi’ye ulaşmayı planlıyoruz. Ne kadar erken varırsak o kadar iyi olur diye düşünüyorum. Zira fazlasıyla talep gören dünyanın tanınmış müzelerinden.Sabah sabah şehrin o büyülü havasını solumak bir ayrı güzel.Nehrin her iki yakasına sıralanmış tarihi yapılar. Coşkuyla akan nehir.Yavaş yavaş ünlü PonteVecchio’ya yaklaşıyoruz.Eski köprü. Floransa şehrinin sembolü. Arno nehrinin iki yakasını birbirine bağlayan tarihi taş köprü.Üzerinde dükkânlarvar. XIV. yüzyılda yapılmış.Üzerinde kuyumcular oldukça ünlü.Son derece estetik bir köprü. Anlatılanlara göre İtalya ve özellikle de Floransa’da meşhur Medici ailesi burayı gizli bir geçit olarak yaptırmış.Halkın arasına karışmak istemedikleri için köprüyü kullanıyorlarmış. O zamanlar köprüde deri dükkânları varmış.İkinci Dünya Savaşında köprü bombalanmamış. Daha sonra ise köprü halka açılmış.

Köprüye doğru yürürken dar bir caddeden geçiyoruz. O kadar dar ki gelen giden birbirine yol veriyor. Yol üzerinde kara tarafında lüks dükkânlar İtalyan zarafetini yansıtıyor. Tabii fiyatlar oldukça yüksek. Şehirde bir nem kokusu hissediliyor. Nehirden olsa gerek.
O kadar çok fotoğraf çekiyoruz ki nerdeyse adım adım bu güzel tarihi yerdengeçişi ölümsüzleştirmek amacımız.
Galeriye yaklaştıkça kalabalık artıyor. Bir an önce içeriye girip dünyanın en ünlü eserlerini görebilmek için can atıyoruz. Eh haksız da sayılmayız. İçeri girer girmez Amerikalı ressam, film yapımcısı, Pop Art akımının tanınmış isimlerinden Andy Warhol’un (1928 – 1987) sergisi bizi karşılıyor. İlginç bir sergi.
Klasik sanat ve modern sanat.Bugün sanata doyuyoruz. Aslında bu müze günlerce gezilebilir.Burada ünlü Medici ailesinin sanat koleksiyonları sergileniyor.

Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu”,”İlkbahar’ı” Tiziano’nun “UrbinoVenüsü”, “PierodellaFrancesca” Michelangelo’nun ” TondoDoni”si,Raffeaelo’nun kendi portresi, “Madonna del cardellino” su,Caravaggio’nun “Medusa’sı, “Bacchus”‘sü, Rembrant’ın portresi ve daha birçok değerli eser. Hepsi ayrı güzel. Ayrıca müzenin tavanları ayrı bir sanat eseri.Osmanlı padişahlarının portreleriyle süslemiş.
Sabah geldiğimizde tenha olan müzede, öğlene doğru artık zor yürüyoruz.En akıllıca işi erken gelmekle yapmışız. Ünlü eserlerin önü fotoğraf çektirmek isteyen turistlerle dolu. Bu kadar güzel eseri bir arada görmek insanı bambaşka bir dünyaya götürüyor.
Floransa ve Rönesans burada tam olarak bağdaşıyor. Müzenin çıkışında çeşitli hediyeliklerin satıldığı bir bölüm var. Hepsinin kaliteli olduğunu söyleyemem. Aldığım küpe takarken ikiye bölündü. Dönüp değiştirmek istedim ama izin vermediler. Tekrar içeri girmem gerektiğini söylediler. Müzenin çıkış kapısı arka sokağa açılıyor.

Uffizi’den çıktıktan sonra ara sokaklarda restoran ararken güler yüzlü bir garsonu kıramayıp “IlToccodiBacco” adlı restorana giriyoruz.Kırmızı tonların hâkim olduğu hafif loş sevimli bir yer. Özellikle de vitrinde duran içi şişe mantarlarıyla doldurulmuşdevasa bir şişe dikkatimi çekiyor. Yemekler leziz İtalyan tatları. Yemekten sonra kendimizi yine ara sokaklara atıyor ve “PiazzadellaSignoria “ya varıyoruz.Burada bir saat sonra buluşmak üzere anlaşıp ertesi gün gideceğimiz Venedik tren biletlerini almak üzere Santa Maria Novella tren istasyonuna koşturuyoruz. Tren istasyonundan birçok yere direk bilet alabiliyorsunuz. Venedik hızlı tren ile iki saat sürüyor. Biletler öyle pek ucuz değil.
Yolda rastladığımız bir kitapçıda Kapadokya ile ilgili bir kitap görünce seviniyoruz. Tekrar meydana döndüğümüzde hatırı sayılır bir kalabalık bizi karşılıyor. Her tarafta devasa bir o kadar da zarif heykeller…
Michelangelo’ya ait heykellerin bire bir kopyalarının yer aldığı bir meydan.Burada vakit geçirmek Floransa’da yaşamanın ta kendisi. Loggia del Lanzi adlı bina inanılmaz.

Avlusunda birçok heykel yer alıyor. Bu binadan sonra yapılan Uffizi Galerisi buraya bağlanmış.Sırt sırta vermişler. Avluda en meşhur eser Cellini tarafından yapılan ve Yunan Mitolojisindeki Perseus adlı kahramanın, Medusa’nın başını kopardıktan sonra zaferle havaya kaldırdığı heykel.Estetik Floransa’nın nefesi.
Şimdi sırada “Vecchio” Sarayı “MuseodiPalazzoVecchio”var. Kuleye çıkıp Floransa’yı seyredeceğiz. Görünüşü bir kaleye benziyor ama içi tam bir saray. Tırmanması zor geldi ama değdi. Ünlü Floransa Katedrali en güzel buradan gözüküyor.Dar merdivenlerden çıkarken çekilen zorluk, hedefe ulaştığınızda yerini hayranlığa bırakıyor. Floransa’yı kuşbakışı seyretmenin tadına doyulmuyor.

Buradan sarayın içine giriyoruz. O kadar güzel ki.Özellikle yazı masaları dikkatimi çekiyor. Eski insanların ne kadar zarif ne kadar ince zevkli olduklarını bir kez daha düşünmeden edemiyorum.
Bir bölümde Avrupa ve Asya haritaları bulunuyor. Anadolu’yu bulunca hoşumuza gidiyor. Eski haritalar. Büyük kürenin önünde poz veriyoruz.Her yer, en ufak bir nokta bile, bir eseri gösteriyor.Sarayın çıkışındaki muhteşem salonda resmi bir kutlama yapılıyor.Folklor giysileriyle dolaşan İtalyanların fotoğraflarını çekiyoruz. Floransa şehrinin eski halini gösteren bir resim dikkatimi çekiyor.

Avluda çiçeklerle yapılan süslemeler, mimari çok etkileyici.Buradan çıkınca ünlü İtalyan dondurmaların tadına bakmadan olmaz deyip “Venchi”ye gidiyoruz.
Çok güzel bir yer, nefis dondurmalar -ben ki pek dondurma sevmem- benim bile hoşuma gidiyor.Tam bir sanayi oluşmuş. Bir yandan enva-i çeşit çikolatalar, şekerlemeler bir yandan dondurma. Öyle pek ucuz değil.Ama değer doğrusu. Külah boyuna göre ücret ödüyorsunuz. Oldukça kalabalık,herkes sırada. Dar sokaklarda yürümeye devam edinceFloransa’nın ünlü katedrali (Duomo ya da Santa Maria del Fiore ) önüne varıyoruz. Gerçekten muhteşem bir yapı. Buraya ilk geldiğimde öğrencilerim yaşındaydım. Yıllar geçiyor ama bu büyülü yapılar hep öylece duruyor.
Tipik Toskana mimarisiyle yapılmış. XIII. yüzyılda inşa edilen katedral yeşil ve beyaz renkleriyle ünlü. Aynı mimari Pisa ve Luca’da da var. Gotik tarz fark ediliyor. Her yerinde bir işleme, bir heykel. Bu arada biri “isterseniz resminizi çekeyim”deyince bir Türk grubun orada olduğunu fark ettik. Bu mevsimde fazla Türk turiste rastlamamıştık. Katedralin özellikle yeşil renkte taşlar ile süslemeleri inanılmaz. İtalyanların anlattığına göre bu tür yapıların sayıları fazla değilmiş.

Yavaş yavaş gece karanlığı çöküyor. Otele dönme vakti. Buradan ayrılmak zor.Ama ertesi gün erkenden Venedik bizi bekler.Dönmeden önce akşam yemeğe gidiyoruz.”Ristorante il Paiolo”.Via del Corso’da.Duvarlar bu şehre ait irili ufaklı tepsiler ile süslenmiş.Dar ama hoş bir restoran.Yemekler de nefis.
Çıktıktan sonra meydana kurulmuş bir dönme dolap bizi çocukluğumuza götürüyor. Yerlere çizilen resimler,heykeller. Gece bir başka güzel bu şehir. Rüya devam ediyor.“BuonaNotte”.