Beste Serim Erbak: Kamboçya Krallığıកម្ពុជាTonle Sap Gölü-3.bölüm

KAMBOÇYA KRALLIĞIកម្ពុជាTONLE SAP GÖLÜ (2013) Bölüm 3

Sabah otelimizde havuz başı kahvaltı keyfini yaptık.Asya ülkelerinde peynir yenilmiyor. Buna karşılık oldukça değişik türdenmeyvelerin olduğu bir kahvaltı bulabiliyorsunuz. Hava fazlasıyla sıcak. Türkiye’de kış iken burada havuza girebilmek ayrı bir zevk. Çok fazla sivrisinek var. Nedendir bilmem hiç kaşıntı hissetmiyorsunuz ama kısa zamanda kızamık çıkartmışçasına bir görüntü oluşuyor. Acıtmadan mahvediyorlar. Bitkiler devasa ve hiç görmediğimiz türden. Bazıları bizim saksıda itina ile baktığımız doğru dürüst büyümeyen cinsten ama aynıları burada inanılmaz derece boyutta. Tropikal iklim. Bu da pek hoş bir görüntü oluşturuyor. Geceden söylediğimiz tuk-tuk kapıda hazır bekliyor.

Bugün Tonle Sap gölüne gidiyoruz. Su üzerindeki yaşamı göreceğiz. Çok heyecanlıyım. Hiç böyle bir görüntüye tanıklık etmemiştim.
Mekong ve Tonle Sap Kamboçya’nın iki önemli nehri. Tonle Sap nehri yılda bir kez yön değiştirerek temmuz ile kasım arasında Muson yağmurları zamanı ters yönde akıyormuş. Yani normalde kuzeyden güneye doğru akan nehir güneyden kuzeye doğru akmaya başlıyormuş. Her iki nehir ülkenin ortasında birleşerek Tonle Sap gölüne dökülüyormuş. SiemReap nehri de burada genişleyerek bir delta yapıyor.

Her sene kasım ayında su şenlikleri “Bon Om Touk” yapılarak bu olay kutlanıyormuş. Kamboçya’da konuşulan dildeki tek hece sözcükler bize garip geliyor.
Tonle Sap Gölü Güney Asya’nın en büyük tatlı su gölü. Ayrıca bahsettiğim gibi su akışı bakımından da dünyada tek. Eşi benzeri yok. Göl üzerinde konumlanan evlerin yüksek tahta ayaklar üzerine yerleşmesinin nedeni de bu. Böylece su bol olduğunda su üzerinde yüzen evler su yön değiştirdiğinde ve azaldığında yüksekte kalabiliyorlarmış. Buraya “Yüzen köy’’ deniliyor. Sonuçta Tonle Sap hem bir nehir hem de bir göl. Yağışsız sezonda bir metre olan su derinliği muson zamanında tam altı kat büyüyerek altı metreye ulaşıyor.200’ den fazla balık ve 20’den fazla yılan türünü barındırıyor. Ekolojiksu rezervi olması açıdan çok değerli.1997 yılında UNESCO tarafından “Dünya Biyosfer Rezerv Alanı” olarak kabul edilmiş. Göl dört milyondan fazla insanı besliyor.

Yolda ilerleyen aracımız bir hayli hızlı gidiyor. Kamboçya’nın kendine özgü küçük iki katlı evleri. Özellikle çatılar çok ilginç. Saçaklar boyanmış ve desenli. Zengin olduğu anlaşılan evlerin yanında çok fakir evler. Karmakarışık. Bu arada otelden Kamboçya ile ilgili broşürler alıyoruz. Broşürler içinde dikkatimi en fazla çekenin üzerinde İngilizce “Çocuklar turistlerin eğlencesi değildir” Yardım etmek gerekir. ’diye yazıyor.
Aslında bu doğru bu ülkede annesi babası olmayan çocuk sayısı oldukça fazla. Bu insanın içini acıtıyor. Ve o kadar güzeller ki insan ister istemez onların fotoğrafını çekiyor. Her yerde İngilizce broşür bulabiliyorsunuz. Tabii bunun nedeni Kamboçya’nın zengin bir ülke oluşu değil. Çarşıda, Pizza Hot’tan tutun her türlü tanınmış yiyecek içecek sektörleri yerleşmiş. Ben üzüldüm. Anlaşılan diğer ülkeler misali halk buna alıştırılıyor.

Kooperatif olduğu söylenen kuruluşa ait TonleSap’ı gezdirecek kayıkların bulunduğu durağa geliyoruz. Kişi başı 15$ vererek bilet alıyoruz. Bize yerel bir rehber veriyorlar.17-18 yaşlarında bir genç. Sohbet sırasında İngilizceyi turistleri gezdirirken öğrendiğini söylüyor.. Okula gidecek kadar parasının olmadığını söyledi. Çok güler yüzlü.
Tüm rehberler aynı giysileri giymiş aynı şapkalardan takmışlar.
Bize özel bir tekneye bindik. İçeriye sandalyeler konulmuş. Kayık gölde ilerlerken bir yandan da rehberimiz anlatıyor.
Suyun çamur rengi kayıkların canlı renkleriyle karışıyor. Sanki her şey kahverengi ve sarı tonlarda. Kıyılarda balıkçılar elbiseleri ve ağlarıyla suyun içinde balık avlıyorlar.

Rehberin anlattığına göre sabah erken saatlerde çok fazla balık tutuluyormuş. Restoran sahibi ya da satıcılar buraya gelip balık alıyormuş.

Her iki yakanın kıyıları naylon torba atıklarıyla dolu. İnsanlar her türlü ihtiyaçlarını bu su ile karşılıyorlarmış. Genç çektikleri acılardan savaştan halka yapılan zulümden bahsediyor. Kıyılarda mezar taşları var. Öldürülenlerin anısına dikmişler. Büyükbabası ve ninesi de öldürülenler arasındaymış. Sanki insanların çektikleri gözlerinden okunuyor.
Yüzen köyde hastane, okul, alışveriş yerleri hepsi suyun üzerinde. Elektrik yok. Televizyon akü ile çalışıyormuş.
Plastik leğenlerin içine oturmuş çocuklar, boyunlarına bir yılan dolanmış, bir yandan kürek çekiyor bir yandan da “1$,1$” diye bağırarak bahşiş istiyorlar. Rehberin anlattığına göre bu çocuklar ve buradaki halk bu bağışlarla geçiniyormuş. Zaten bu “1$ ,1$” lafını buralarda epeyce duyuyorsunuz.

İnsanlar kayıkların üzerine yerleşmişler. Salıncak yapıp çocuklarını uyutuyorlar. Bildiğimiz günlük yaşamı sürdürüyorlar.
Bir yerde durup yüzen bir dükkâna çıkıyoruz.
Ortadaki havuzda timsahlar var. Her çeşit hediyelik eşya bulabiliyorsunuz. Çamaşırlar evlerin arasındaki iplere asılı.

Kısacası yaşantılarını burada sürdürüyorlar. Burada bir de okul var. Çocuklar genelde kimsesizmişler. Burayı ziyaret etmeden önce yine Birleşmiş Milletlere ait bir başka dükkâna gidiyorsunuz. Orada pirinç, su, un gibi temel gıda maddeleri satılıyor.

Siz de bunlardan alıp bu okula bağış yapıyorsunuz. Çünkü çocukların yemekleri de bu okulda pişiriliyor. Biz de pirinç su aldık. Kayık yanaşıp içeri girince çocuklar “Hoş geldiniz!” diye karşılıyorlar. Biz girdiğimiz sırada İngilizce dersi vardı. Size teşekkür ediyorlar.
Çocukların yatakları oyun bahçeleri hepsi burada. Kilise buraya yardım ediyor. Ufak bir dua alanı bulunuyor. Bu çocuklara o kadar üzüldük ki… Yazarken bile zorlanıyorum. Hepsi sizi güler yüzle karşılıyorlar. Yanlarına oturduk ve bizim şanslı çocuklarımızı düşündük. Tabii internet falan yok. O değil ışık yok. Bize okulu gezdirdiler. Dönüşte boğazımıza bir şey tıkandı. İnerken oradaki dükkânları gezdik. Suların içinde akrep ve benzeri böcekler olan şişeleri gördük. Yine kralı anma köşesi. Bu göl beni çok etkiledi.
Tonle Sap gezimizin ardından Kamboçya’nın tipik evlerinin önünden geçerken bol bol sepet satan dükkânlara rastladık.
Ayrıca çokça da bisikletle dolaşan sepetçiler ilgi çekici. O kadar güzeller ki. Direkler üzerinde yükselen evler görüyoruz.

Evlerin önünde Kamboçya bayrakları. Genellikle iki ya da üç katlı olan evler bahçe içindeler.
Buradan Senteursd’AngkorWorkshop’a geliyoruz. Burası turistler için ayarlanmış bir satış yeri.. Kamboçya’ya ait her ürünü her türlü baharatı bulabiliyorsunuz.
Hem yapılışlarını izliyor hem de ürünleri satın alabiliyorsunuz. Bu güzel ortamda nefis bir çay içtik.
Bahçede ufak bir pirinç tarlası göze çarpıyor. Tuk – Tuk’umuz sokak satıcılarının ve otellerin bulunduğu yolda ilerliyor.

Çarşıda sinema sanatçısı Anjelina Jolie’nin her zaman gelip yemek yediği bir şeyler içtiği kendisine ait bir yer bulunuyor. TheRedPiano. Çok hoş bir mekan Kırmızı tonlar hakim. Bir şeyler yiyip içiyoruz. Buralara gelip te buraya uğramayan yokmuş.

Yemeğimizi yerken dışarıda biri keskin bıçaklarla gösteri yapıyor. Çok ilginç. O sırada yanımızdan geçen Tuk tuk’un üzerinde Kerala’nın reklamını görüyoruz. Katakali dansını gösteriyor. Yemekten sonra çarşıyı dolaşıyoruz. Seramiklerin yapıldığı, antikaların ve çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı dükkânlar. Öyle güzel şeyler var ki… Akşam tekrar çarşıya geleceğiz. Zira bu son günümüz. SiemReap nehri kıyısı boyunca ilerliyoruz.
Dikkatimi çeken birkaç Çocuk Hastanesinin olması. UNİCEF yardım ediyormuş.

O sırada kralın ölümü için dua eden bir grup öğrenci halk ve rahip yürüyor. Bazılarının ellerinde cep telefonları olan Budist rahipler… Kimileri çiçek taşıyor. Ülkenin her yerinde bu sıralarda böyle yürüyüşler yapılıyormuş.
Otelimize gelip dinleniyoruz. Akşam yine Pub Street’e gideceğiz. Gündüz bize söz veren Tuk- Tuk’çu gelmeyince başkası ile anlaşıyoruz.
Otelimizin bahçesi ışıl ışıl.

Aynı şekilde çarşı da öyle. Akşam yemeğini TEMPLE Restoranda yedik. Çok kalabalık. Kamboçya’nın milli dansı Apsara gösterileri varmış ama matem dolayısıyla yapılmıyormuş. Garson güler yüzlü. Tam karşımızda yine özürlülerden oluşan müzik topluluğu matem müziği çalıyor. Kamboçyalılar matemde olduklarını belli eden siyah bir kurdele takıyorlar.
Coca Cola eskilerden kalmış şişesiyle nostalji yaşatıyor. Yemekten sonra yine masaj yaptırmak istiyoruz. DEVATARA SPA buranın en meşhur yerlerinden.
Sonra bir kafeye oturuyoruz. Arkamızdan bir bey “Türk müsünüz? Epeydir sizi dinledim” deyince hoşumuza gidiyor. Marmaris’te bir dükkân işletiyormuş, sırt çantasıyla yollara düşmüş. Ne kadar güzel. Biraz alışveriş yaparak otelimize dönüyoruz. Ertesi gün erkenden sınırı geçip Bangkok’a gideceğiz.