Beste Serim Erbak: Mecitözü-TOTALİ KÖYÜ- ÇORUM

ANADOLU’DA 3500 km.

Totali köyüne vardık. Çorum’un küçük şirin bir köyü. Gençler bir zamanlar çalışmak ya da okumak için köyü terk etmişler. Ama bu arada köylerini de unutmamışlar. İş güç sahibi olduktan sonra yeniden dönüp ev yaptırmışlar. Vakit buldukça ata ocağına yeniden dönüp özlem gideriyorlarmış. Bir köylü direğin üzerindeki leylek yuvasını
işaret ederek çocukluğumdan beri bu yuva burada durur diyor.
Zaman geçmemiş gibi.100 yaşında olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir teyze toprağı çapalıyor.
Böyle havada bu kadar uzun yaşanır elbette. Her şeyin hakikisini yiyorlar. Balın, sütün, soğanın bile. Nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Yaşlı teyze kuzinesinde sütü kaynatıyor. Bahçede türlü çeşit meyve ağacı. Madımak
koparıyorum. Çok misafirperverler. Bize köyü gezdiriyorlar. Bu civarlarda birçok mübarek kişinin mezarı varmış. Anlatılanlara göre de en önemlisi de Balım Sultan’mış. Köylüler Balım Sultan’dan dilenen tüm dileklerin gerçekleştiğini tek şartın buradan alınan taşın tekrar buraya getirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Askerlerimiz gitmeden mutlaka burayı ziyaret ederler, hepsi de sağ salim dönerler diyorlar. Bize değişik semaverde çay demliyorlar. Hakikaten enfes. Epeyce efsane anlatıyorlar. Güzel anılarla Çorum’a doğru yola çıkıyoruz.

Çorum’da en çok görmek istediğimiz yer Çorum Müzesi. Şehrin girişi düzgün. Oldukça fazla yeni bina görülüyor. Buraları Hititlerin yaşadığı yerlermiş. Tarihte “Hatti Ülkesi” olarak geçiyor. Çorum İç Anadolu’yu
Karadeniz’e bağlıyor. Çorum kuru nohuttan yapılan sarı Leblebisi ile meşhur.
Çorum Müzesi harika görüntüsüyle bizi karşılıyor. Bina 1914 yılında hastane olarak yapılmış. Daha sonraları okul olarak kullanılmış,1988 yılında bir yangın geçiren bina harap olmuş.1989’ da yapılan onarım çalışmalarından sonra 2003 yılında Çorum Müzesi olarak hizmete sunulmuş.
Bahçeye girdiğinizde sağlı sollu tarihi eserler var. Hitit dönemine ait boğa biçimli çeşme, mezar stelleri, kitabeler sergileniyor. Bir de Hattuşaş’ın maketi yapılmış. Binanın içi çok modern. İki kattan oluşuyor. Engellilerin ikinci kata çıkmaları için özel bir asansör dikkat çekiyor. Müzeyi koruyan görevli sayısı fazla. Ayrıca Hattilerin yaşamından kesitler gösteren büyük bir ekran, Alacahöyük mezarlarından çıkarılan semboller, süs eşyaları, ölü için kurban edilen ve mezarın üzerine bırakılan boğa başları, vazolar, aynalar birçok eser. Aynalar bizim bildiğimiz gibi değil. İnsanlar yuvarlak kısmı suya koyup kendi siluetlerini görüyorlarmış. En ilgimi çeken
eserlerin başında Hitit döneminde duvarların nasıl yapıldığını gösteren düzenekler oldu. Yazılı tabletler, mücevherler, paralar, üzerinde resimler bulunan değişik şekillerde vazolar. Hanımların süs eşyaları arasında cımbız çok ilginç. Asırlar geçse de bazı şeyler hiç değişmemiş. Muhteşem bir müze. Müzenin ikinci bölümü Etnografya Salonu. Yöresel giysiler, araç gereçler, halılar.

Müzeden çıktıktan sonra biraz sokakları dolaşıyoruz. Bakırcılar çoğunlukta. Özellikle semaverler değişik bir şekilde yapılmış. Ayrıca Çorum’da doğal gaz kullanılıyor. İzmir’e geleli henüz iki sene olduğu düşünülürse…
Ara sokaklardan yöresel yemek yiyebilmek için aradığımız Kâtipler Konağı’na ulaşıyoruz.
Karakeçili mahallesinde. Ahşap bir yapı olan konak 1882 yılında yapılmış. İki katlı ve bahçeli. Biz bahçede oturuyoruz. Konak 1975 yılına kadar ev olarak kullanılmış 1995’te de restore edilerek restoran olarak hizmete sunulmuş. Konağın içinde orada yaşayan kişilere ait eşyalar fotoğraflar ve belgeler sergileniyor. Burada geleneksel Çorum mutfağından lezzetler sunuluyor.
Kâtipler Konağı’nın işletmecisi konağın gerçek sahibi. Fevziye Hanım buraya gelin olarak gelmiş. Yanımıza gelip sohbet ederek hikâyesini anlatıyor. Zarif bir hanımefendi Fevziye Hanım. Kendisini ilk gördüğümde İstanbullu diye düşündüm ama o hiç Çorum’dan ayrılmamış. Yemek yapmayı kayınvalidesinden öğrenmiş. Aynı zamanda pasta ve kurabiye de yapmasını da o öğretmiş. Kendisi Hitit yemeklerini de incelemiş hatta bir kitap çıkarmış. Yeni projeleri içinde bu Hitit yemeklerinden bazılarının patentlerini almak varmış. Bunu gerçekleştirir gerçekleşmez menüye koyacakmış. Hititlerin bir et yemeği hazırlanmış, Avanos’ta denemeleri yapılıyormuş. Yemekte kuzu koldan, kuşbaşı et kullanılıyormuş. Önce yağ koymadan buğday unu kavruluyormuş ve daha sonra et ona bulanarak toprak kapta soteleniyormuş. Bal ve zeytinyağı konuluyormuş. Ayrıca Fevziye Hanım Hitit kapları da yaptırıyormuş. Çorum mutfağı, Hitit mutfağı ve Tokat mutfağı yapılacakmış. Çorum’da hanımlar çorba içmek için işkembeciye gidemez diye işkembe çorbası da yapılıyormuş.

Ayrıca şehrin merkezinde de bir satış yerleri varmış. Fevziye Hanım, İskilip dolmasının Çorum’un en tanınmış lezzetlerinden olduğunu söylüyor. Beş yüz yıllık saray yemeğiymiş. Sonra anlatıyor. Ünlü şair, ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu 1942 li yıllarda resim yapmak için Çorum’a gelmiş. Çorum’un ilçesi o zaman köy olan İskilip’te de vakit geçirmiş, resim yapmış. Ünlü şiiri “ Karadut ” u burada yazmış. Ressam İskilip’i çok sevmiş ve hayran olmuş. Şimdilerde onun eserlerini barındıran bir müze varmış, İskilip’te. Böylece ilk kez bir Türk ressamı için Anadolu’da bir müze kurulmuş. Fevziye Hanım, gazeteci yazar Soner Yalçın‘ın da Çorumlu olduğundan söz ediyor.

Kızı ile birlikte işletmeyi yürütmekte. Birlikte fotoğraf çekiyoruz. Burası şahane bir yer. Çok zevkli. Yediğimiz yemeklerin ve kurabiyelerin lezzeti unutulacak gibi değil. Fevziye Hanım ve kızına teşekkür ediyor, oradan ayrılıyoruz.
Çarşıya doğru gidiyoruz. Çorum Saat Kulesi tüm heybetiyle karşımızda.
Minareye benziyor. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit zamanında Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından yaptırılmış.(1894) Kuleye döner bir merdivenle çıkılıyor. Kapısının üzerinde bir kitabe var.
Çorum güzel bir şehir. Beni çok etkiledi. Bir kez daha gelmek isterim.
Çorum’dan yolumuz Tosya’ya.