Beste Serim Erbak: Napoli

NAPOLİ – Pompei Şubat 2014
İzmir’den Napoli’ye doğrudan uçuş bulunmuyor. İstanbullular bu konuda şanslı. Okulumun Fransızca tiyatro topluluğu öğrencileriyle birlikte 22 Şubat 2014, Cumartesi sabahı erkenden İstanbul’a oradan da Napoli’ye uçuyoruz. THY uçakları rahat, yemekler de oldukça leziz. Öğlen yerel saate göre 13.00’de (Capodichino)Napoli Uluslararası Havalimanına iniyoruz.

Hava günlük güneşlik. Havaalanının içinde “Alibus” denilen otobüs şirketinin biletleri satılıyor. Şehrin merkezine bunlarla gidiyorsunuz. Durakta belirtilen otobüs saatlerine aldanmamak lazım. Pek saatinde gelmiyor. Bileti şoförden de alabiliyorsunuz. Dolaşa dolaşa Garibaldi Meydanı’na geliyoruz. Garibalditren istasyonu diğer yönlere giden tüm trenlerin kalkış yeri. Oldukça büyük bir gar. Modern kısmı olduğu gibi dökülüp saçılan, harap bölümleri de var. Meydandaki çalışma nedeniyle mahvolmuş sokaklardan geçerek gara geliyoruz. Otobüsten inince çok fazla yürümüyorsunuz. Burası iyi bir semt olmasa gerek. Sağda solda bir şeyler satmaya çalışan seyyar satıcıların arasından biraz da korka korka ilerliyoruz. Buralara gelmeden Napoli hakkında epeyce söylentiler işitmiştik ama bunlardan hiç birini yaşamadık. Hırsızlığın fazla olduğu söylenmişti. Dikkatimi çeken Afrika Kıtasından gelmiş göçmenler. Dolayısıyla işsizler ve de bir şeyler satarak hayatlarını kazanmak istiyorlar. Napoli bir liman kenti olduğu için buraya ulaşmaları kolay olmuş. Kendi memleketinde geçimini sağlayamayan insanların kaderi. En çok şemsiye satıyorlar. Pazarlık kaçınılmaz.

Tren istasyonu oldukça büyük. Bizim kalacağımız yere gidebilmek için bilet alıyoruz. Mergellina Semti. Napoli’de İtalya’nın diğer şehirlerinde gördüğünüz düzen ve temizliği göremiyorsunuz. Zaten bildiğim kadarıyla İtalya’nın en yoksul şehri diye geçiyor. Avrupa Birliğinin desteğini bekliyorlarmış.
Kanımca bu destek gelirse İtalya’nın en güzel şehri olabilir. Fazla sayıda tarihi yapıları barındırıyor. İnsan hangisini inceleyeceği konusunda şaşkınlık yaşıyor.

Eski binalar tam olarak korunmamış olmakla birlikte hala ayaktalar.
Çok azı yenileme görmüş. Şehrin yeni bölümünde modern apartmanlar görebiliyorsunuz.
Hem yokuş olması hem de yapıları bakımından biraz İstanbul’a benziyor.. Bu şehirde kalp hastaları ne yapıyor acaba diye düşünüyorum. Her yere tırmanmak gerekiyor. Sadece deniz kenarında düz bir alanda yürüyebiliyorsunuz.
Metro ile 15-20 dakikada Mergellina’ya vardık. İstasyon çok eski bir yapı. İndikten sonra hatırı sayılır bir yokuş çıkarak Hostel’e geldik. Hostel tepede olduğu için Napoli manzarası, Vezüv Yanardağı ile pek güzel.
Hostel bizim Öğretmenevlerine benziyor. Çok lüks değil ama temiz.

Yerleştikten sonra akşam yemeği için sahile indik. Sahil İzmir’in Kordon’unu hatırlatıyor. Hava soğuk. Deniz kenarı üşütüyor. İtalyanlar eskiden kışların çok daha sert geçtiğini söylüyorlar ama zaten bütün dünyada bu böyle. Artık küresel ısınma her yerde etkisini gösteriyor. Eh tabii İtalya’ya gelinir de pizza yenmez mi? En iyi pizzacıyı soruyoruz. İtalya’da restorana gidecekseniz önceden yer ayırtmanız gerekiyor. Pizzacıların önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Yemeğini bitiren biri kalkıyor bir diğeri giriyor. Eskiden Doğu bloklarında görülen lokanta kuyrukları misali. İtalyanlar pizzacıların önlerinde toplanıp sohbet ederek sabırla sıralarını bekliyorlar.
Biz de yerimizi ayırttık.19.30’dan önce içeri giremiyorsunuz. Hani bizdeki gibi hadi gidip bir şeyler yiyeyim deyip, istediğiniz saatte restorana kurulamıyorsunuz. Pizzeria Fresco. Giderseniz memnun kalırsınız.

Sahilde iki kişinin kullandığı bisikletler geçiyor. Üzerini kapatıp araba şekline sokmuşlar. Saatliğine kiralayıp pedal çeviriyorsunuz.

Gece buraları ışıl ışıl. Ertesi gün erkenden Pompei’ye gideceğimiz için otelimize döndük.
Sabah kahvaltıdan sonra metroyla Garibaldi merkez istasyona giderek Pompei’ye biletimizi aldık.
Napoli-Sorrento yönündeki trene biniyorsunuz.

Sekiz yıl önce Pompei’ye gitmiştim. Ama burası ile ilgili kötü bir anım var. Bu kadar fotoğraf çekme meraklısı olan benim o sırada makinem arıza yapmış ve hiç fotoğraf çekememiştim. İkinci kez gitme şansını yakaladığım için çok sevindim. Ve tabii ki geçmişin acısını çıkardım.

PompeiScavi’ye oldukça kısa zamanda vardık. Sabah erken olduğu için Vezüv yanardağına gitme şansımız var. İner inmez turizm acenteleri sizi bekliyor. Kişi başı 20-30 € arasında minibüsler sizi Vezüv’e götürüyorlar. Ben Vezüv’ün Pompei’den bu kadar uzakta olduğunu hayal edememiştim. Sanki Pompei şehri tam da bu dağın eteğinde gibi düşünüyordum ama öyle değil. Yarım saatten fazla bir yolculuk sonunda Vezüv Yanardağı’na vardık. Kısıtlı zamanımız olmadığı için seviniyorum. Gönlümüzce gezeceğiz.

Vezüv en son 1944’ te patlamış. En büyük patlama M.S 79’da olmuş. Pompei Kenti lavlar ile kaplanmış. Bu olay 200.000 insanın hayatına mal olmuş. Uzun bir yürüyüş yolu ile dağa(1281m.)tırmanıyorsunuz. Oldukça zorlayıcı bir parkur. En son Nemrut’a çıkmıştım oradan farklı olarak burada daha fazla tırmanıyorsunuz. Hava çok güzel. Kuşbakışı Napoli manzarası. Oradakiler şansımızın olduğunu aksi takdirde bulutlardan Napoli’nin hiç gözükemediğini söylediler. Tırmandıkça tertemiz bir hava, muhteşem manzara… Hele kratere varınca heyecan dorukta. Çok ilginç. Krater ağzı yanardağın faal olduğunu gösteriyor. Yer yer buharlar çıkıyor. Ürkütücü. Pompei’yi ziyaret etmeden önce burayı görmek gerek. İnsan ancak o zaman Pompei halkının başına gelen felaketin boyutlarını anlayabiliyor.
Buradan tekrar Pompei antik kentine dönüyoruz. Dağa tırmanırken bir pano’da “CarpeDiem” yazıyor. Sanıyorum Latince bu cümle buraya tam anlamıyla yakışmış. “Anı Yaşa” Öğle yemeğini girişteki restoranlardan birinde yiyoruz.
Özellikle Lazanya çok güzel. Bizde yapılanlardan oldukça farklı. Ucuz olduğunu düşünüyoruz ama maalesef. Turiste kabarık hesap çıkartma zihniyeti burada da gelişmiş. Oldukça yüklü bir ödemeden sonra itiraz edince bize kahve ısmarlıyorlar.

Pompei UNESCO Dünya Mirasları arasında yerini almış. Dünyada bir benzerinin de olmadığı kesin.
Şehir için birçok bilgi okudum ama bana en ilginç olanı felaket sonrası oluşan insan kalıntıları geldi. Korkunç olduğu kadar şaşkınlık verici. Yanardağ patlamadan önce bir takım yer sarsıntıları olmuş ama halk alışık olduğu için buna pek aldırmamış. Burası deniz kenarında oldukça zengin bir şehirmiş. Vezüv patlamaya hazırlandığında önce küller yağmış. İnsanlar umursamamışlar. Belki de Sahra çölünden gelen kumların şehirlere yağması gibi düşünmüşler. Ama diğerlerinden farklı olarak bu kül yağışı kesilmeyince, paniğe kapılanlardan bazıları kurtulmak için limana denize doğru koşmuşlar bazıları da evlerine kapanmışlar. Limana koşanlar yersarsıntılarının neden olduğu iri dalgalar arasında kaybolmuşlar. Daha sonra şehre iri lav topları yağmaya başlamış. Etrafı yoğun bir kükürt dumanı kaplamış. Şehrin tamamen yok olması birkaç saat içinde gerçekleşmiş. Önce gazlardan zehirlenerek ölen insanlar daha sonra taşa dönüşmüşler. İnsanlar o anda ne yapıyorlarsa o şekilde taşlaşmışlar. Zamanla taşlaşan kütlenin içindeki insan vücudu çürümüş ama kalıp kalmış. Bu kalıplar alçı dökülerek farklı tekniklerle yeryüzüne çıkartılmışlar.

İnsanlar cam fanuslar içinde Pompei ziyaretçilerine gösteriliyorlar. Başını elleri arasına almış, çömelmiş korku dolu ölümü bekleyen annesinin yanında yatan çocuklar ya da bir köpek…
Suratlardaki o ifade insanın gözünün önünden bir türlü gitmiyor. Çaresizlik, dehşet.
Pompei şehri olduğu gibi çıkartılmış. Restorasyon mükemmel. Binalar içlerindeki rengârenk süslemeler ince oymalar. Sokak aralarında çeşmeler, agora, forum, heykeller, sütunlar, tapınaklar…
Ağaçların arasında bir şehir. Çok zarif bir kentmiş. Çıkarılan eşyaların bir kısmı burada çoğu da Napoli Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Antik kenti gezmek bir hayli zaman alıyor. Biz beş saat gezdik daha bir o kadar daha gezebilirdik.
Burada insan yaşam ile ilgili çok şeyler düşünüyor. Şehir o kadar canlı ki sanki insanlar biraz önce buradan ayrılmışlar da en kısa zamanda geri dönecekler gibi.

POMPEİ

Çıkışta soluklanıp limonata içiyoruz. Yöre limon ağaçları ile ünlü.
Her yerde limon ürünleri satılıyor. En ünlü içeceği Limonçello . Mutlaka tadılmalı. Limon likörüne benziyor çok hoş bir tadı var. Trene binmeden önce buralara ait ufak tefek hediyelikler alıyoruz.
Otele yorgun bir halde dönüyoruz. Akşam yemeğini otelde yiyip hemen yatıyoruz. Yarın bizi yorucu bir gün bekliyor.