Beste Serim Erbak-NEPAL – Bhaktapur( भक्तपुर) -Nagargot – Everest

NEPAL – (Bölüm 2) BHAKTAPUR( भक्तपुर) -NAGARGOT – EVEREST-2012

Nepal’de sık sık elektrik kesiliyor. Bir zamanlar bizde de sıkça kesilirdi hatırlıyorum. Hatta ikinci kata eşyalarımızı merdivenlerden çıkardık. Asansör çalışmadı. Sabah kahvaltıda otelin sahibi ve eşi bize refakat etti. Genç girişimci Nepalliler. Bir turizm acenteleri varmış. Bizi götürdüler. Epeyce sohbet ettik. Çok cana yakın insanlar. Bugün Himalayalar’a gitmek istediğimizi söyleyince kendi arabalarını ve şoförlerini yanımıza verdiler. Katmandu’dan çıkıyoruz. Her zaman merak ettiğim dağları göreceğim için heyecanlıyım.

Arabamız rahat ama yollar için aynı şeyi söyleyemem. Önce dün vaktimiz yetmediği için göremediğimiz Dünyanın en ünlü stupası olarak bilinen BOUDDHANATH Tapınağına doğru yol alıyoruz. Kubbeler yarım küre şeklinde ve beyaza boyanmış. Bu kubbelerin üzerinde de bir yükselti ve bunun dört bir yanında da göz resimleri var. Gözler Buda’nın gözlerini simgeliyor. “Buda yeryüzündeki herkesi görebiliyor. Üzerinde de pirinçten yapılma on üç halka var, bunlar NİRVANA’ ya ulaşmayı, yani sonsuz mutluluğa erişmeyi gösteren Buda’nın on üç önemli öğretisinin basamaklarını temsil ediyormuş.
UNESCO dünya mirası listesinde. Büyük kemerli bir kapıdan girer girmez tüm heybetiyle ana kubbe gözüküyor. Giriş ücreti kişi başı 150 NPR. Stupanın her iki tarafında Budist öğrencilerin eğitim gördükleri manastırlar var. Şoför bizi kestirme yollardan götürmek isteyince halkın yaşamını yakından izleme fırsatı doğuyor. Bu stupaya ziyarete Tibet ve Butan’dan gelen kişiler Buda’ya bağlılıklarını göstermek için stupanın etrafında tespih( 108 boncuklu) çekerek dolaşıyorlar. Bu bir hac ziyareti. Müslümanların namaz kılmalarına benzer hareketlerle dua edip secdeye varıyorlar. Tüm vücutlarıyla yere yatıyorlar. Kimileri öğretileri okuyor. Çok değişik kişilerle karşılaştık. Mistik havayı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Diğer taraftan tapınak oldukça büyük. Buda, Nepal’in Lumbini şehrinde doğmuş. Asıl adı SİDHATTA GOTAMA. Ne yazık ki oraya gidecek kadar zamanımız olmadı. Stupanın çok büyük döner dua tekerleği var. Etrafta dinî malzemeler satan dükkânlar, tam bir renk cümbüşü.

Şimdi rotamız Bagmati Bölgesinde bulunan BHAKTAPUR şehri UNESCO Dünya miras listesinde en çok eser barındıran şehir olarak ta biliniyor. Şehir 12.yüzyılda kurulmuş haliyle aynen duruyor.
Katmandu Vadisinde Katmandu’ya 12 km uzaklıktaki şehrin girişi için ödenen ücret diğer yerlere göre daha pahalı. Kişi başı 1100 NRS. Komşu ülke vatandaşları için ise fiyat düşük. Ama verdiğiniz ücrete katbekat değiyor. Genç bir çocuk rehberlik yapmak isteyince hemen kabul ediyoruz. Liseyi bitirmiş okumak istiyormuş ama çok pahalı diyor. Efendi bir genç. İngilizcesi fena değil. Bu eski şehir neredeyse olduğu gibi korunmuş. Ünlü İtalyan yönetmen Bertolucci’ nin “ Küçük Buda” filminin bazı sahneleri burada çekilmiş.

Taşlarla döşenmiş dar sokaklar, tapınaklar, saray. Kendinizi Orta Çağ’da zannediyorsunuz. Çağlar öncesi zamanda yaşıyorsunuz. Nepal’de bu hissi çok yaşadım. Sanki yıllar geçmemiş de insanlar o yılların alışkanlıkları ile yaşantılarına devam ediyorlar.. Burada genelde Hindu’lar yaşıyorlar ama Budistler de var. Birçok festival yapılıyormuş. Biz rastlamadık. O zaman festival hangi tapınak içinse o tapınak açılıyormuş. 55 adet penceresi olan saray ilgimi çekti. Kral YAKSHYA’nın sarayı. Pencereler büyük bir ustalıkla tahtadan yapılmış. Tuğla kullanılmış. Şehir bir ara deprem görünce bazı pencereler zedelenmiş. Bunları yeniden yapmışlar. Sadece biraz ton değişikliğinden anlayabiliyorsunuz. Nasıl bir sanat akıl almıyor. Önce DURBAR SQUARE‘ı merkez meydanı geziyoruz. Muhteşem mimari. Changu Narayan Tapınağı, , NYATAPOLA Tapınağı, (Kral BHUPATİNDRA MALLA tarafından yaptırılmış.Her iki tarafında da büyük fil heykelleri var.), Dattatreya Tapınağı, Taumadhi Meydanı, Pottery Meydanı(Çana,çömlek yapılan yer) Vatsala Durga Tapınağı, Taleju Tapınağı,müze.

Meydanda 1978 yılından beri işletilen NYATAPOLA Kafe restoranda oturuyoruz. Rehberimizi davet ediyoruz, ama gelmiyor. Üst kattan meydanı seyrediyoruz. Hacivat ve Karagöz gölge oyununda ahşap bir evin cumbasında oturuyor gibiyim. Tam o sırada aşağıdaki bir tapınağın önüne kalabalık bir grup geliyor. Budist olan küçük çocukların dini töreniymiş. Bir baba iki oğlunu da kucağına almış. Şık giyinmişler. Kalabalık bir erkek grubuyla çalgılar eşliğinde kurban kesiliyor. Ailenin kadınları ve diğer davetliler hep birlikte yemek yiyorlar. Kesilen dana bir kamyonun arkasına atılıp gönderiliyor. Şunu hemen söyleyebilirim ki burada yediğim yemek Nepal’de yediğim en güzel yemekti. Daha sonra rehberimiz bizi bir atölyeye götürüyor. Nefis resimler… O kadar ince o kadar zarif ki… Her taraf Mandala dolu. Bir tane alıyoruz. Burada zaman yetmedi. Bir gün rahatlıkla kalınabilir.
Yeşil tarlaların arasından yavaş yavaş dağlara Nagargot’a doğru yol alıyoruz.

Nagarkot küçük bir dağ köyü ve 2300m ile Katmandu vadisindeki en yüksek nokta. Himalaya sıradağlarını ve Everest’i görmek için en iyi yer burasının olduğu biliniyor.
Nagarkot çevresi, pek çok yürüyüş parkurunu barındırıyor. Ayrıca bisiklet ile de gezmek mümkün. Tabii sporcu olmalısınız. Zira tırmanmak zor. Dağların temiz havası ve Himalayaların nefes kesici manzaraları eşliğinde ilerliyoruz. Sırtlarında yük taşıyan kadınlar, meyve sebze satıcıları. Hava mis. Dağ eteklerinde teraslı tarlalar. Her tarafta manzaralar. Kartpostal gibi. Küçük köyler ve ormanlarla dolu yerler.
HİMALAYA Sanskritçede “kar barınağı” anlamına geliyormuş. Dünyanın en yüksek tepesi EVEREST de bu sıradağlarda bulunuyor. Everest Tepesi’nin yüksekliği 8850 metre. İlk defa Yeni Zelandalı Edmund Hillary, Everest’in güneyinde doğan usta dağcılar olarak adlandırılan Şerpa Tenzing Norgay ile birlikte 1953 yılında Everest’in doruğuna tırmanmış. 21 kez tırmanma rekorunu ise Nepalli ünlü dağcı Apa Şerpa elinde tutuyormuş. Çabamız Everest’i görebilmek.

Himalayalar için “dünyanın çatısı” deniliyor. Aslında bu çok doğru. O kadar ulular ki… Kırk yüksek tepeden oluşuyorlarmış ve 2500 km boyunca sıralanmış dağ zincirleri. Ve hemen hemen hepsinin yüksekliği Everest’e yakın. İnsanı çok tuhaf duygular sarıyor. Yani şimdi biz üzerinde yaşadığımız dünyanın en yüksek noktasını mı göreceğiz? Sırf bunun için bile Nepal’e gelmeye değer. Dağ yollarından tırmanıyoruz. Muhteşem manzaralar… Bu arada yol oldukça dar. Her dönemeçte yüreğimiz ağzımıza geliyor. Çarptık, çarpacağız! Bugüne kadar pek çok dağ gördüm. Ama bu sıradağlar olağanüstü. Ben bir sıradağa bu kadar hayran olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Gökyüzünde bulutların içinde kaybolan dağlar… Yüce dağlar… Araba tırmanırken küçük köylerden geçiyoruz. Okula giden çocuklar, otobüs bekliyorlar. Bisikletle tırmananları görüyoruz. Zaten Nepal birçok sporcuyu ağırlıyor. Rafting, yamaç paraşütü, dağ bisikleti, bungee jumping, safari dağcılık, yürüyüş gibi sporları yapanlar buraya geliyorlar. Yükseklerde, karlı tepelerde “YETİ” Canavar Kar Adam adlı bir yaratığın varlığından söz ediliyor. Ama biz oralara kadar çıkamadığımız için ona rastlayamadık!!!! Tırmanırken dikkatimi çeken, doğayı koruma ile ilgili birçok yazı olması.

Nepal bu özelliği ile dağcıların cenneti. Katmandu’da çok fazla dağcılık malzemesi satılıyor. Şöyle bir yirmi yıl geriye dönebilsem bu seyahatten sonra dağcılığa başlardım, diye düşünmekten kendimi alamadım. Kim bilir ne hoş bir duygu. Yükseldikçe hava soğuyor. Bir köyde durup kaju alıyoruz. Halk ellerinde süt kapları, sütlerini satmak için kuyruğa girmiş. Buraya çıkmadan önce sorduğumuz her Nepalli “Eğer şansınız varsa Everest kendini gösterir.” dedi. Bu da ancak sabah güneşin doğuşunda olabilirmiş. Ben de bizim seyahat şansımız olduğunu, mutlaka Everest’i göreceğimizi söyledim. Bu nedenle mutlaka bir geceyi burada geçirmemiz gerekiyor.

Akşam karanlığı çökmeden Nagargot’taki otelimize vardık. Otel yeni yapılmış: Bhangeri Durbar Resort Tavsiye edebileceğim bir otel. Çok temiz. Yalnız burada günde üç ya da dört saat elektrik kesintisi olduğu için ısınmada problem yaşadık. Otelin önünde hemen bizim için bir masa hazırladılar. Himalayaları seyrederek kahvemizi yudumladık. Ne keyif! Daha sonra otelden çıkarak dar dağ yollarında yürüyüp bol oksijen dolu havayı soluduk. Manzaranın tadını çıkardık. Yükseklik öyle fazla ki gökyüzü ve dağlar mavi beyaz renklerin yoğunluğuyla birleşmiş. Dağlarda çok da fazla olmayan evlerden konuşma sesleri geliyor. Müthiş bir yankı. Daha yukarılarda Yak’lar (Tibet Sığırları )yaşıyormuş. Halk bunların her şeyinden yararlanıyor. Yününden epey giyim eşyası yapıyorlar. Akşam otele kalabalık bir Çinli grup geldi. Onların yeni yıl tatiliymiş. Çoluk, çocuk… Çinliler yakın olduğu için buraya çok sık geliyorlarmış. Tabii yemekler de onlara göre yapılmış. Fena değildi. Sabah 05’te kalkacağımız için erken yattık. Otelin çalışanları güler yüzlü, konuşkan ve çok nazik. Zaten bu tanım tüm Nepal halkı için geçerli. Saatin ziliyle uyandık. Tabi oteldeki herkes de… Eline dürbünü alan bahçeye koştu. Hava oldukça soğuk. Sabah ayazı. Otel müdürü bize bir harita çıkararak Everest’in tam yerini gösterdi.
Ve beklenen an! Güneşin kızıllığı, yeşil mavi renge döndü. Bulutlar çekildi. İşte karşımızda Everest. Müdür çok şanslısınız, dedi. Epey seyrettik. Bir saat içinde bulutlar tekrar geldi ve Everest kayboldu. Bize yüzünü gösterdi muhteşem manzara. Anlatmak için sözcükler yeterli değil.