Anadolu’da 3500 km. Bölüm 4 Nevşehir(Nyssa-Muşkara) Kapadokya – Ortahisar-Paşabağları-Aziz Simeon-Çavuşin-Mustafapaşa (Sinasos )- Avanos-Uçhisar
27Ağustos gecesi Ortahisar’da Burcu Kaya Otel’e vardık. Ortahisar Nevşehir-Ürgüp karayolu üzerinde.Nevşehir Antik dönemde Nyssa, Osmanlı İmparatorluğu zamanında da Muşkara olarak bilinmekteymiş.
Kapadokya, Nevşehir, Avanos ve Ürgüp arasında kalan 300 kilometrekarelik volkanik bir bölge. Adını Farsçadan almış “Yağız Atların Ülkesi” anlamına geliyor. Bu bölgede Asurlar, Hititler, Persler, Frigler, Bizanslılar, Eski Yunanlılar, Romalılar, Selçuklular Osmanlılar ve ilk Hıristiyan toplulukları yaşamış. Bölgeye yakın olan Erciyes, Melendiz ve Hasandağı‘nın püskürttüğü lav ve volkanik tozlar yaklaşık on milyon yıl önce buranın Orta Anadolu yaylasından 200 m daha yüksek olmasını sağlamış. Çağlar boyu yağan yağmurlar, esen rüzgârlar ve başta Kızılırmak olmak üzere birçok akarsu, toprağı aşındırmış.
Bu süreçte yumuşak olan volkanik kısımlar oyulmuş sert tabakalar ise bundan etkilenmemiş. Böylece peribacaları, koniler ve çeşitli yeryüzü şekilleri oluşmuş. Bölgede yaşayan topluluklar da kayaları oyarak ev, kilise ve yeraltı şehirleri yapmışlardır.
Kapodokya’ya ilk gelen Avrupalı gezgin 1700’lü yıllarda Fransız Paul Lucas’mış. Daha sonraları İngiliz gezgin Ainsworth burayı görünce çok şaşırmış ve yazılarında bu şaşkınlığını belirten ifadeler kullanmış. Özellikle bölgede bulunan kiliseler ve dini yapılar Hıristiyan dünyasının buraya olan ilgisini arttırmış.
İnsan burada bir doğa mucizesine şahit oluyor. Nereye bakacağını nerenin fotoğrafını çekeceğini bilemiyor.
Bölgeye yapacağınız her ziyarette yeni yerler keşfetme olasılığınız fazla. Ama yerdeki ince toza dikkat edin. Ayakkabılarınıza üstünüze başınıza sinen kumun temizliği zor oluyor.
Kapadokya’da görebileceğiniz birçok yapı halen eski yöntem kullanılarak yapılıyor. Yatırımcılar arazi değil de kaya satın alıyorlar. Hatta çok ilginç kayaların üzerinde “Satılık” ilanları göze çarpıyor. Kayalar kolay oyuluyor duvar kalınlıkları arttıkça yapılar değer kazanıyor. Alınan kaya civarında yüzeye yakın su kaynağının olmaması gerekiyor. Bu durumda yapı sağlam olmuyor. Yörede bu işi yapan ustalar var. Kayalar içine oyulan mekânlar yaz ve kış aynı ısıyı korudukları için şarap, limon ve çeşitli erzak depoları olarak kullanılmakta. Bazı oyukların içinde portakal kabuklarının kurutulduğunu gördük.
Evler birbirine geçme oyuklardan oluşuyor. Bir üst kata çıkabiliyorsunuz. Ayrıca 1960’lara kadar bölge halkı da bu mekânlar içinde yaşıyorlarmış. Halen yaşayanları da görmeniz mümkün. Ortahisar, Uçhisar, Avanos ,Çavuşin yakınlarında oturanlar var. Halk yeni yapılaşmanın iyi olmadığını, kontrol edilmediğini söylüyor.
Buralara beton binaların yapılmaması gerektiğini belirtiyorlar. Kaldığımız otel de bir kaya otel. Sabah kahvaltıdan sonra ilk durağımız Güvercinler Vadisi. Yöre halkı yıllar boyunca haberleşme için kullandıkları
güvercinler için kayaları oyarak yuva yapmışlar. Güvercinler İslam inancına göre aileye bağlılığın Hıristiyan inancına göre de Tanrı’nın simgesi olarak kabul edilmekteymiş. Yedikleri tahıllardan dolayı devamlı su içmek isterlermiş. Bu nedenle güvercinlikler de su kaynaklarına yakın yerlere yapılırmış. Güvercinlerin gübresi en kaliteli gübre olarak bilinmekte.
Göreme’ye inen yolun sağında “O Ağacın Altı” adlı tesiste kahve içerken vadiyi hayranlıkla seyrediyoruz.. Zelve yolu üzerinde Paşabağları vadisinde durup peribacalarının en güzel örneklerini görmekten büyük bir keyif alıyoruz.. Eskiden buraya “Rahipler Vadisi” deniliyormuş. Üç başlı peri bacalarının birinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel ve inziva hücresi var. Oradan en güzel fotoğrafların çekilebileceği Derbent‘e gidiyoruz. Burada deve, Meryem Ana gibi çeşitli adları alan oluşumları görüyoruz. Tam bir masal ülkesi. Öğlen yemeğinden sonra Ürgüp üzerinden Mustafapaşa kasabasına geldik. Eski adı Sinasos olan bu yerleşimde Rum ve Müslüman halk birlikte yaşamışlar.1923’te yapılan mübadele ile Rumlar bölgeyi terk etmişlerdir. Halen bir Rum kasabasının tüm özelliklerini taşımakta. Yapıların çoğu butik otel haline getirilmiş.”Old Greeek House’da kahve molası tüm yorgunluğumuzu unutturdu. Yüksek tavan, işlemeli kapılar, duvar resimleri, muhteşem bir yapı. Sanki zaman durmuş. Çok sakin. Burada bir de kilise var. İmparator Konstantin ile annesi Helen’in adları kilisenin kitabesinde okunabilir. Kasaba UNESCO Kültür Mirası olarak kabul edilmiş.
Ortahisar’da Antikacı “Crazy Ali”ye mutlaka uğramalısınız. Mükemmel bir şair.. O kadar güzel o kadar duygu yüklü şiirleri var ki, dinlemeye doyamadım.
“Ben şiirlerimi ay ışığında yazarım” diyor. Dolunayda yürüyüşe çıkarmış. Bu aralar sağlığının pek de iyi olmadığını söylüyor. Memleketimin insanı. Elinden tutan olmalı ki adını duyursun. Çok etkilendim. Bana hemen bir hediye verip imzalıyor. Onun için değerli olan zevkle şiirlerini dinlemiş olmamız. Birçok şair şiirlerini okuyamaz. Ali onlardan değil. Mısraları o kadar güzel dillendiriyor ki anlamı o kadar iyi yüklüyor ki anlatmaya kelimeler yetmez. Gelen giden turistler şiirlerini İngilizce, Fransızcaya çevirmiş. Bazı sitelerde ondan söz etmişler. Ama sanıyorum bu onu tanıtmaya yetmemiş. Buradan Avanos‘a geçiyoruz. Avanos çok fazla turistin olmadığı bir yer. Hitit dönemlerinden beri yapılması gelenek haline gelen çanak-çömlek atölyeleri bulunuyor. Kızılırmak’ın getirdiği kırmızı topraktan elde edilen seramik hamuru seramik sanatçıları tarafından işlenmekte. Kızılırmak tüm heybetiyle akıyor. Ters aktığı için ördekler yüzme mücadelesi veriyorlar. Nehrin iki yakasındaki parklar huzur veriyor.
Ayrıca burası seramik atölyelerinin de bölgede ilk kurulduğu yer olarak biliniyor. Bu arada bizim hep bir gondola binme merakımız var diye düşünüyorum. Osmanlıdan kalma kayık sefalarından alışkanlık olsa gerek, nehirde gondollar dolaşıyor. Bir benzerine de Eskişehir’de rastlamıştım.
Dönüşte yolumuz” Asmalı Konak” adında bir televizyon dizisinin çekildiği konaktan geçince uğrayalım dedik. Bu diziyi hiç izlememiştim ama konak hoşuma gitti. Ayrıca girdiğimiz iyi oldu. Eşim yıllardır görmediği bir arkadaşıyla karşılaştı. Konakta halı mağazası açmış. Gezerken pek bir anlam veremediğim yün çilelerinin tavandan sarkan halıların nedenini de böylece anlamış oldum. Kapadokya el sanatları diye bir bölüm de var. Klasik yerel giysilerle bebekler, el işleri. Mülkiye Binnaz Taşer Bebek Koleksiyonu. Elli beş bebek 2004 yılından beri burada
sergilenmekteymiş. İnsanlar vaktiyle ne zevk sahibiymişler. Yaşamın keyfine ne güzel varabiliyorlarmış. Şimdilerde hep bir yerlere yetişebilmeği amaç edindik. Şöyle bir durup da çevreye bakacak anlarımız artık çok kısıtlı. Gezileri bu yüzden seviyorum. Bir durup bakıyorum. Zamanı istediğim gibi yönetiyorum. Onun esiri olmuyorum.
Oradan Ortahisar‘ı görebileceğimiz bir tepeye çıktık. O sırada bir televizyon dizisi çekiliyordu. Bize “Şuraya gidin!” “Buraya geçin!” diyerek rahat vermediler. Açıkçası kibarlıktan yoksun çekim ekibi keyfimizi kaçırdı. Otele döndük. Akşam buranın en eski turistik mekânlarından biri olan Yaşar Baba’ya gitmek üzere bahçeye çıktığımızda bir bey bizi çay içmeye davet etti. Otelin sahibiymiş. Hayatını anlattı. Çok etkilendik. Annesi otelin kurulduğu kayanın sahibiymiş. Küçükken yoksullarmış. Yedi yaşındayken babasını kaybetmiş. Çeşitli zorluklar ile okumuş. Şimdi oğlu ve kızı ile birlikte oteli işletmekteymişler. Yandaki kayayı da oyarak oteli genişletiyorlarmış. Birinci katı annesine ayırmış. Otel bittikten sonra annesine bir sürpriz hazırlamış. Yedi yaşındayken annesinin onun elinden tuttuğu fotoğrafının resmini duvara kazıtarak yaptırmış. Bize de gösterdi. Annesi onu görünce çok duygulanmış. Tabiî ki biz de duygulandık. Azmin elinden bir şey kurtulmuyor. Bir anne için böyle bir evlat. Ne güzel. Yaşar Baba oldukça büyük bir mekân, kaya. Aynı anda pek çok kişiyi ağırlayabiliyor. Uçhisar’da. Uçhisar Nevşehir-Göreme yolu üzerinde. Bölgenin en yüksek ve en eski noktası. Önce Mevlana gösterileri izledik. Daha pek çok gösteri. Bahçeye bir ateş yakıyorlar. En son Türk bayrakları eşliğinde yapılan sunum karşısında duygulu anlar yaşadık.