Beste Serim Erbak : Ödemiş – LÜBBEY HAYALET KÖY

LÜBBEY HAYALET KÖY 2019

Şubat ayının bir pazar günü, İzmir’den çıkıp Ödemiş’e doğru yol alıyoruz. Amacımız terk edilmiş Lübbey köyünü görmek. İzmir’in şirin bir ilçesi olan Ödemiş, bir buçuk saatlik bir mesafede ama Lübbey Köyüne gidişi de düşünürsek ulaşım için iki saat gibi bir zaman gerekiyor.

Ödemiş’e yaklaştıkça yolun her iki tarafına sıralanmış çiçek seraları rengârenk görüntüleriyle insanı büyülüyor. Bu seralarda yetiştirilen çiçekler, Türkiye’nin her yerine dağılıyor. Ödemiş’te yılda bir kez, Mayıs ayında çiçek festivali düzenleniyor.
Yaylaya yerleşmiş Lübbey Köyüne gitmek için sabırsızlanıyoruz. Burası Bozdağlar ’da çok eski bir yerleşim. Ege bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biri diyebiliriz. Lübbey’in adı şimdilerde Çamyayla’nın bir mahallesi olarak geçiyor.

Ödemiş’ten dağlara doğru tırmanıyoruz. Buralara yeni bir baraj yapılıyor. “Rahmanlar Barajı”. Yapımı üç yıldır sürüyormuş. Bu yüzden köye ulaşım yolunu değişmiş. Artık Çamyayla yolundan gidiliyor.
Yol son derece kötü. Toz, duman içinde ilerliyoruz. Yaklaşık 20km sonra köy, bizi büyülü, mistik görünümü ile karşılıyor. Tahta ve taş malzemenin kullanıldığı köy evlerinin çoğu yıkılmış çatıları çökmüş. Çam ormanının içindeki bir tepede öylece küme halinde duruyorlar.

Lübbey Köyü’nün ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmiyor. Ancak 300 yıllık bir geçmişe sahip olduğu söyleniyor. Köy, Türkmen göçerlerinin yerleştiği bir yermiş. Eskiden kış aylarında burada yaşayan köy halkı yazları Çamyayla’ ya çıkarmış. O zamanlar köye elektrik ve su bağlanmamış. Önce Çamyayla’ya bağlanınca köy halkı yavaş yavaş Lübbey’i terk ederek oraya yerleşmiş. Sahipsiz kalan evler zaman içinde bakımsızlıktan çökmüş, harap olmuş.Altı yüzün üzerindeki köy nüfusu da git gide eriyerek 6 kişiye kadar düşmüş. Şimdi köylerini terk etmeyen bu insanlar yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Köy sit alanı olarak ilan edilince çeşitli yerlerden gelen kişiler bazı evleri satın alıp onarmaya başlamışlar.

Evlerin temelini kayalıklar oluşturuyor. Kayalardan yükselen ev duvarları yine kayalardan alınan taş parçalarının üst üste konulmasıyla inşa edilmiş. Köy Rahmanlar deresi vadisini seyrediyor. Evlerin genelde aynı yöne bakmaları da ilginç bir görüntü oluşturuyor. Evlerin başka bir özelliği de nerdeyse hepsinin birbirleriyle bağlantılarının olması. Bitişik nizamda yapılmış evlerin aralarında dar toprak yollar bulunuyor. Elektrik ve su geleli çok olmamış. Evlerin verandasında şömine tipi ocakları var. Vadide akan suların şıpırtıları, kuşların sesleri insana huzur veriyor.

Köyü hiç terk etmeyen Fatma Teyze ile sohbet ediyoruz. Burada geçen çocukluğundan, gençliğinden bahsediyor. Bizi evine davet ediyor. Gönlü zengin, yüreği zengin insanlar.
Küçük köy kahvesinde(Taş Kahve) burada doğmuş köy halkından bazı kişiler de bize katılıyor. Mehmet Güler Bey bu köyün canlanması için birçok çalışma yapmış. “Terkedilmiş Bir Kartal Yuvası” adlı bir belgesel çekmişler.
Köyün İlkokul öğretmeni emekli olunca baba ocağını derlemiş toplamış. Lokanta olarak işletiyor. Bize meşhur Ödemiş patatesi kızartıyor. Çay ikram ediyor. Hatta bir bölümünü pansiyon yapmış. Köyün camisinin duvarları resimlerle donatılmış. Suyu ise bugüne kadar içtiğim en güzel su.
Yıkık dökük evlerin arasında dolaşıyoruz. Kim bilir ne hikâyeler yaşanmış buralarda. Çok tuhaf duygular içindeyim. Köyün halkı topu topu üç, dört kişi. Onlar da yaşlı. Ama köye rağbet son zamanlarda artmış.
Resim sergileri açılıyormuş. Köylüler burası restore olursa “Şirince” gibi olur diyorlar. Kendi yaptıkları ürünleri satıyorlar. Gezginlerin yolu mutlaka düşmeli buraya.