Beste Serim Erbak: Özbekistan / Tarihi İpek Yolu V. Bölüm

Özbekistan / Tarihi İpek Yolu V. Bölüm
Tarixiy Ipak yo’li
O’zbekiston
Semerkant

Yaklaşık üç saat süren keyifli bir yolculuğun ardından Özbekistan’ın en eski ve üçüncü büyük şehri olan Semerkant’a vardık. Pek çok kültüre ev sahipliği yapmış. Yeni yapılar ağaçlar içinde geniş caddeler yerleşmiş. Trenden iner inmez bizi otelimize götüren Özbek genci ile daha sonra tüm şehri dolaştık. Otelimiz eski şehrin başlangıcında dar bir sokakta.“Tillakori Registon Hotel ” restore edilmiş tipik bir Özbek evi. İşletmeciler güler yüzleri, sevecen tavırlarıyla yardımcı olabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Otele yerleştikten sonra yürüyerek gittiğimiz Bibi Hanım otelinin restoranında ışıklarla aydınlanan bu tarihi şehrin muhteşem manzarası eşliğinde akşam yemeğimizi yiyoruz.

Esas güzellik ise Registan Meydanındaki ışık gösterisine yetişmemiz oldu. Orta Asya’da pazar yerlerinin eski adı Registan’mış. Özbekistan’da bir şehrin merkez meydanına da bu ad veriliyor.
Şimdi üç medresenin çevrelediği UNESCO Dünya Kültür Miraslarına dâhil olan bu alanda tarihte pazar kurulur çeşitli gösteriler yapılırmış. Daha sonra pazar yeri Bibi Hanım Camiinin yanına taşınmış.

Uluğ Bey Medresesi(1417-1420),Şirdar Medresesi(1619-1635),Tillakari Medresesi(1646-1660) tarafından çevrelenen meydanda ışık gösterisi yapılıyor. Normalde ücretli olan gösteri bizim şansımıza bu gece ücretsizmiş. Özbek müzikleri eşliğinde çeşitli renklerin üç medreseye yansıdığı gösterinin güzelliğini, büyüsünü anlatmaya sözcük yetmez.

Meydanda oturup bir şeyler içtikten sonra otele dönüyoruz. Meydan otele yürüyüş mesafesinde. Ertesi gün Semerkant’ın tarihi yapılarını gezeceğiz.

Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra aşağıya indik. Otel yetkilisi genç her şeyle ilgileniyor. Bizi dün gezdiren delikanlının telefon numarasını almıştık. Onunla konuşup bizim beklediğimizi söyledik. Gelince de Semerkant gezi rotamızı belirledi. Ayrıca ben Özbek folklorunu çok seyretmek istediğim için onu ayarlamaya çalıştı. Ancak öğlen bizi arayıp bildirecek. Zira seyirci sayısı yeterli olmazsa gösteri yapılmıyormuş. Ayrıca bir de şarap imalathanesi ziyareti ayarladı. Öğlen için Özbek pilavı yemek istedik ona da telefon etti.

Genç şoför İran kökenliymiş.Farsça konuşuyor. Tok gözlü ve efendi.Yaşı genç ama iki çocuğu varmış. Özbekler erken yaşta evleniyorlar ve en az iki çocuk sahibi oluyorlar. Ve balaları( çocukları) çok seviyorlar. Dün gece gördüğümüz Registan Meydanından gezimize başladık.

İlk önce bu üç sanat eserini görebilmek için bilet aldık. Semerkant’ın kuruluşu M.Ö 400 yıllarına kadar dayanıyor. Eski adı “Marakanda.”Çok güzel bir şehir. Bu meydan ise onun güzelliğinin bir göstergesi.
Girişte solda kalan Uluğ Bey Medresesi Timur İmparatorluğunun 4.sultanı olan Gök bilimci Uluğ Bey tarafından 1417-1420 yılları arasında yaptırılmış. İki yanında iki minaresi var. Üzeri baklava şeklinde çiniler ile süslenmiş. Zamanında 15.yy’da Orta Asya’nın en büyük eğitim kurumlarındanmış. Eğitim parasızmış ama medreseye sınavla öğrenci alınırmış. Teoloji, felsefe, astronomi gibi dersler okutulurmuş. Hatta Uluğ Bey’in kendisi de burada ders verirmiş. İçerde ilkokul öğrencilerine rastladık. Öğretmenleriyle birlikte gezen öğrenciler İngilizce öğreniyorlar. Hemen etrafımızı çevirip bizimle konuşmaya çalıştılar.

Medresenin içinde el sanatları sergileniyor ve satış yapılıyor. Çok güzel ve değişik ürünler vardı. Uluğ Bey’ in ölümünden 200 yıl sonra Semerkant hükümdarı Yalangtuş Bahadır tarafından 1619-1636 tarihlerinde bu medreseye benzer başka bir medrese daha yaptırılmış. Uluğ Bey medresesinin tam karşısında.

Şirdar Aslanlı Medrese taç kapısında Aral kaplanları resmedilmiş. Tuhaf olan da kafalarının insan başı olması. Ayrıca güneş, geyik figürleri de ince ince işlenmiş. Medresede 54 hücre bulunuyor. Arkasında da 14.yy’dan kalma bir çarşı.

Ortada merdivenle çıkılan Tillakari Medresesi muhteşem. 1646-1660 yıllarında her iki medresenin ortasına inşa edilmiş. Altın işlemeli medrese olarak da geçiyor. İç süslemelerinde saf altın kullanılmış. Yapı medrese olarak yapılmış ama daha sonra cami olarak hizmet vermiş. Şimdi içerde halı, ipek ve buranın tarihini anlatan parçalar sergileniyor. Ve yine satış yapılıyor. Registan Meydanı 2001 yılında UNESCO Dünya mirasları listesine dâhil edilmiş.

Medreselerin dışında halkın dinlendiği güzel bir park var. Dün gece burada oturmuştuk.
Tekrar arabaya binerek Amir Temur Mozolesine (Timur’un Anıt Mezarı)gidiyoruz. Bir zamanlar dünyayı titreten Timurlenk’in İmparatorluğu zamanında Semerkant başkentmiş.1336-1405 yılları arasında yaşamış Timurlenk dünyayı korkutan Moğol hükümdarı olarak tanınıyor. İmparatorluk sınırlarını genişletirken önüne geleni yıkıp yok etmiş. Özgürlüğünü ilan eden bugünün Özbekistan’ı Timur Ulusal Kahraman olarak biliniyor. Sağ ayağı aksadığı için kendisine Aksak Timur anlamına gelen Timurlenk denilmiş.
Timur 1402 yılında Ankara Savaşında IV.Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ı yenerek Osmanlı Devletinin 11 yıl sürecek olan Fetret Devrine girmesine neden olmuş. 1405’te Çin’e sefere giderken Kazakistan’ın Otrar bölgesinde 69 yaşında ölmüş. Cenazesi “Gur-ı Emîr” Türbesinde. Timur çinilerle kaplı kubbenin tam altındaki mezar odasında yatıyor.

Oğulları Mirza Miran Şah, Şahruh Mirza, torunu ünlü Astronomi bilgini Uluğ Bey ve diğer torunları Muhammed Sultan, Pir Muhammed ve yanından hiç ayırmadığı hocası ve en yakın dostu Aziz Nur Seyyid Bereke de burada yatıyor. Bizim gördüğümüz kabirlerin esası aşağıdaki mezar odasındaymış.
Timur’un çok hareketli, olaylı olan hayatı öldükten sonra da devam etmiş. Timur’un kabri yeşim taşıyla kapatılmış. 1740’ta İran Hükümdarı bu taşı çok beğendiği için onu çaldırtmış. Fakat taş yolda ikiye bölününce korkmuşlar geri getirip yerine koymuşlar. 1941’de Rus arkeolog Mihail Gerasimov Stalin’in emriyle kabirdeki kemiklerini Rusya’ya taşıtmış. Kemikler üzerinde yaptıkları araştırmalar sırasında kafatası kemiği baz alınarak yüzü resmedilmiş. Ama kemikler alındığı sırada yaşlılar bunun çeşitli lanetlere sebep olacağını söyleseler de Ruslar dinlememiş. Kemikler 19 Haziran’da taşınmış ve felaket 22 Haziran’da meydana gelmiş. Nazi Almanya’sı Rusya’ya savaş açmış. Seneler sonra kemikler yeniden yerine konmuş. Mısır Firavunlarının hikayeleri gibi.

Timur’un kabri hocasının ayakucunda. İçerisi muhteşem. İşlemeler ışık. Her şey harika.Buradan çıktıktan sonra Timur’un torunu imparatorluğun IV. sultanı dünyaca ünlü Matematik ve Astronomi bilgini Mirza Uluğ Bey‘in(1394-1449) rasathanesine doğru gidiyoruz.
Rasathane 1429’da tamamlanmış. Uluğ Bey tüm ülkedeki âlim usta ve mühendisleri Semerkant’a çağırarak burayı yaptırmış. Her türlü gözlemin yapılabilmesi için hiçbir masraftan kaçılmamış. Ünlü eseri Zic-i Uluğ Bey’i burada tamamlamış. Zic astronomi eserlerinde gözlem sonuçlarının çizelge olarak verildiği kitaba deniliyormuş. Ve bu eser İngilizce ve Fransızcaya çevrilmiş. Gökyüzü ile yaptığı çalışmalara itafen Uluslararası Astronomi Derneği Ay’daki bazı kraterlere onun adını vermiş.

Rasathane hafif bir tepede. Merdivenlerden çıkıyorsunuz. Geometrik şekillerin bulunduğu gözlemevi çok ilginç. İçerde pek çok alet ve ölçüler var. Şüphesiz ki her bilim insanının en çok görmek istediği yerlerden biri burası.
Rasathanenin büyüsü bizi mest etti. Artık karnımız acıktı ve ünlü Özbek pilavı bizi bekler. “Samarqand Osh MARKAZI” Anladığım kadarıyla Semerkant İş Merkezi. Bir alışveriş merkezinin (A.V.M) altında çok büyük bir restoran. Tüm turistler burada. Yemek nefis.. Yemekten sonra Hz Danyal Peygamberin kabrine gidiyoruz. Geçen yıl Mersin Tarsus’ta kabrine gitmiştim. Danyal Peygamber M.Ö 4.ve 5.yy’larda yaşamış. Bolluk bereket sembolüymüş. Tarsus yazımda uzun uzun anlatmıştım. Her ülke kendine ait olsun istediği için mezarının tam yeri bilinmiyor.

Bir rivayete göre mezarı daha önce, İran-Irak sınırındaki “Sus” şehrindeymiş. Timur toprağıyla birlikte kabrini buraya taşıtmış. Ama tam gömülü olduğu yer bilinmediği için sandukası 18m.uzunluğunda.

Yukarıya dağa merdivenlerle çıkılıyor. Aşağıda ise kutsal olduğu bilinen bir su akıyor. Bir imam sürekli dua okuyor. Etkileyici bir mekân. Çok geniş bir arazi içinde.

Sırada “Semerkant Tarih Müzesi “var. Semerkant’ın tarihi, kazılarda bulunan eserlerde sergileniyor. Ayrıca tarihi eserlerle ilgili bir film izleyebiliyorsunuz. Çok fazla eser yok ama oldukça düzgün bir müze.
Buradan tepeden Bibi Hanım camisini seyreden İslam Kerimov’un kabrinin bulunduğu Shakhi-Zinda Nekropolüne geliyoruz. 14. ve 15.yy’da inşa edilen on bir türbeden oluşmuş. Asil ve soyluların mezar yeri. Bir imam hiç durmadan dua okuyor. Bana garip geldi. Sürekli yakılan ateş gibi.

Camiyi gezdikten sonra Ruslar zamanından kalma yine Rus bir bayanın işlettiği şarap müzesi ve tadım evine varıyoruz. Rus mimarisinde yapılmış çok güzel bir bina. Bizimle birlikte iki Japon bayan da geziyor. Onlara Semerkant’a gelirken trende rastlamıştık. Bir rehber müzenin tarihçesini ve hikâyesini anlatıyor.
Parkeden yapılmış çok büyük bir masada şarap tadımı yapılıyor. Her şey mükemmel ama sonunda bizden istenen para karşısında şaşırıp kaldık. Çok yüksek bir ücret. Asık suratlı Rus bayan daha sonradan öğrendiğimize göre herkes tarafından şikâyet ediliyormuş.

Şimdi Özbek danslarını seyretmek için tiyatroya El Merosi Tiyatrosuna gideceğiz. Devlet sanatçıları tarafından geleneksel kostümlerle yapılan bu dans gösterinin güzelliğini anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyor. Arap müziğinden hiç etkilenmemiş özgün Özbek melodileri ve rengârenk kostümler bizi kendimizden geçirdi. Çıkışta sanatçılarla birlikte hatıra fotoğrafı çektirdik.
Rüya gibi akşam Bibi Hanım Camii manzaralı otelin terasında nefis bir yemek ile sona erdi.
Bu sabah otelimize yakın Siyop Pazarı’na gidiyoruz. Registan meydanının hemen arkasında araba trafiğine kapalı bir yolda yürüyoruz. Sağlı sollu dükkânlar sıralanmış. Ağaçlıklı bir bulvar. Ayrıca burada pazara giden arabalar da çalışıyor. İslam Karimov caddesinde.

Hava son derece sıcak olduğu için dönüşte arabaya bindik. Pazar diğer Özbek pazarları gibi düzenli ve zengin. Ama ilk defa burada dilencilere rastladık. Şaşırdık.
Pazardan sonra hemen onun yanındaki “Bibi Hanım Camii’ne gidiyoruz. Böylece iki gecedir karanlıkta ışıklarla aydınlanmış olarak gördüğümüz bu muhteşem yapıyı gündüz görebilme fırsatı yakalıyoruz.
Bibi Hanım tam 600 yıl önce inşa edilmiş. Timur’un gözde eşi Bibi Hatun için yaptırdığı bu caminin inşaatı 1339’da başlamış. Timur Moğol kökenli eşi Saray Mülk Hanım adına yapılmasını emretmiş. Bibi “First Lady” demekmiş. Cami 1405’te tamamlanmış. Timur’un vefat ettiği yıl. Yapımında 95 filin gücünden yararlanılarak mermerler taşınmış.

Dükkânlarda hediyelik eşyalar satılıyor. Özbek dedeleri pek hoşuma gidiyor. Pazardan “Maş Fasulyesi ”alırız diyoruz. Türkiye’de çok pahalı ama burada ucuz. Ancak almayı unutunca otel çalışanı bir ara bisikletiyle gidip alıyor ve bize sürpriz yapıyor. Çok iyi insanlar. Bugün 21 Temmuz ve biz bu akşam Taşkent’e olacağız. Ertesi gün Türkiye’ye uçuşumuz var.
Genç şoför bizi otelimizden alarak tren istasyonuna götürdü. Diğer tren istasyonları gibi düzenli ve yeni bir yapı. Artık Taşkent’e doğru gidiyoruz. Bu arada bindiğimiz hiçbir tren rötar yapmadı. Tam vaktinde kalktı.

Tren eski ama kompartımanlar pek ilginç. Yataklara özel kılıflar dikilmiş. Bildiğimiz ev, oturma odası düzeni. Pek hoşumuza gitti. Ama klima çalışmadı. Pencere açınca bol gürültü bir seyahat yaptık.
Akşam saat 8’de Taşkent’teyiz. Yine “Grand Art Otel ”de kalacağız. Artık bizi tanıyorlar. Bavulları bırakıp daha önce gördüğümüz ama gidemediğimiz Türk restoranına gittik.“Matador Steakhouse” Güzel bir restoran. İşletmecisi Kaya Bey bizimle sohbet ediyor. Ertesi gün kahvaltıya davet ediyor. Güzel bir uykudan sonra yürüyerek kahvaltıya gittik. Serpme kahvaltı tam da Türk usulüydü. Sohbet de öyle. Buradan ayrıldıktan sonra yine pazarda dolaştık ve otele döndük. Öğle yemeğinden sonra da havaalanına gittik.
Özbekistan bizi çok etkiledi. Hiç unutamayacağım bazı özellikleri yazmak istiyorum; KonuşulanTürkçe, misafirperver insanlar, lezzetli pilav, erkeklerin özellikle yaşlı olanlarının taktıkları takkeler, bisiklete binen dedeler, geniş caddeler, mükemmel işlemeli medreseler, camiler, minareler, tren kompartımanları, tarih kokan şehirler, Özbek müzikleri, kurumuş Aral Gölü, çöl ve vahalar, dede bibloları, ipekelbiseler, şallar, halılar, dışarıdan geçen doğal gaz boruları, arabalara doldurulan metan gazı, leziz ekmekler (Nan)…
Gezginler tüm bu güzellikleri görmeli diyorum.