POLONYA Seyahati Bölüm 4
Krakow-Wieliczka Tuz Madeni- (Temmuz-2014)
Polbus’ten aldığımız biletle son dakikada otobüse yetişerek 14.45’te Wroclaw‘dan Krakow‘a hareket ettik. Bilet fiyatı kişi başı 30 zt. Otobüs yolda arıza yaptı. Yolculuk beş saat sürecek. Yemyeşil bir doğada ilerliyoruz. Arabada yalnızca Polonyalılar var.
Yollar fena değil ama sürekli çalışma yapılıyor. Otobüs trenden daha rahat. Yolda tarlalarında yetiştirdikleri ürünleri satan Polonyalılar görüyoruz.
Krakow’a varınca bir taksiye atlayıp kalacağımız yere gidiyoruz. Eski şehir meydanına yakın bir adreste iniyoruz. FlamingoApartementsPodwale.
(3kişi için 3 gün 507 zt)Çok eski bir binanın en son katı. Anahtarı almak için eski şehre gidiyoruz. Tekrar geri dönüp başlıyoruz tahta merdivenleri tırmanmaya. Burayı tutarken bu kadar yüksekte olduğu belirtilse herhalde asla tutmazdım. Yukarıda ortak bir mutfak var. Odalar yenilenmiş. Her yere başka bir şifre ile giriliyor. Bilmece gibi. Bavulları bırakıp meşhur eski şehrin meydanına yürüyoruz. StareMiasto. Akşam yemeği yiyeceğiz.
Büyülü bir sokak. Her taraftan gelen klasik müzik nameleri eşliğinde ilerliyoruz. 1257 yılında yapılmış.
(RynekGlowny)Evet işte meydan. Harika. O kadar büyük ki ve o kadar güzel ki… Atların çektiği eski arabalar ortama ayrı bir hava katıyor. Her yeri inceliyorum. En ufacık bir ayrıntıyı kaçırmak istemiyorum. Krakow eskiden bir ticaret merkeziymiş. Bu meydanda çeşitli ürünler satılırmış. Alt kısmı sütunların üzerinde yükselen gotik yapının lehçe adı Sukiennice. ClothHall. Şimdi bu yapıda alt katta Polonya’ya ait ürünler satılıyor. Üst katı sanat galerisi.
Meydanda cellat kılığında bir kız önündeki kütüğe yatırdığı turistlerin başını vuruyormuş gibi yapıyor. Çok dikkatimi çeken heykelin yanında poz veriyorum. Bu yatan bir baş. Heykelin adı: Eros Bandata. Sanatçı İgorMitoraj tarafından 1999 yılında yapılmış. Eserbronzdan. İçi boş.
Meydan kafeler, restoranlarla dolu. Birini gözümüze kestirip oturuyoruz. Bir İtalyan restoranı.
Restoran Marcello. Polonya’nın ünlü biralarından içiyoruz. Burası o kadar hareketli ki nereye bakacağımızı şaşırıyoruz. Boş bir masa bulmak zor oldu. Geceleri daha hareketli bir meydan. Diğer şehirlerde göremediğimiz kadar turist var. Ortaçağda modern yaşam…
Bir hayli yorgunuz. Flamingo ’ya dönüyoruz. Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık. Ünlü tuz madenine gideceğiz. Tuz Madeni ve Toplama Kamplarına giden turlar bulunuyor. Maden pek uzak olmadığı için biz taksi ile gitmeyi tercih ediyoruz. Ama ilk önce yapmamız gereken bir şey var. Oğluma aldığımız kılıcı kargo ile Türkiye’ye göndermeyi düşündüğümüz için bir kargo şirketine gidiyoruz. Taksi şoförü bize yardımcı oluyor ve bekliyor. Kargodakiler önce çok yüksek bir fiyat söylediler. Daha sonra böyle bir kılıcı alamayacaklarını ancak askeriyeden “Bu bir silah değildir ” yazısı getirirsek alacaklarını belirtince kılıcı alıp çıktık. Bu sorunu ertesi gün çözmeye karar verdik. Taksi bizi madene getirdi.
“Wieliczka Tuz Madeni” Unesco Dünya Mirasları arasında. Dünyanın en eski tuz madenlerinden biri. 700 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Maden tarih öncesi çağlardan beri kullanılıyormuş.1996’da kapatılmış. Tavan yüksekliği 327 metre. 135 metre derine iniliyor. İçindeki tüneller 300 km kadar derine gidiyormuş. Ama madeni gezenler sadece 3.5 km kadar ilerleyebiliyorlar. Artık burası müze olmuş.
Girişte madenciler çocuklarla maden hakkında konuşarak tuzun elde edilişi hakkında bilgi veriyorlar. O kadar kalabalık ki bir hayli bekledik.(3 kişi 232 zt) İçeri gruplar halinde alıyorlar. Her grubun bir tur rehberi var. Bireysel gelen turistlerin hepsi ayrı bir grup oluşturuyorlar. Kulaklık alarak rehberimizin arkasından ilerledik. Girişte fotoğraf çekebilmek için ayrı ücret ödüyorsunuz. Turların seçilen dile göre belirli saatleri var.
Rehberimiz de Türkiye seyahati yapmış. Hatta İzmir yakınında Seferihisar’a gelerek tatilini geçirmiş. Polonyalılar Türkleri tanıyorlar. Madendeki galerilerde tuzdan yapılmış heykeller lambalar, kabartmalar göze çarpıyor ve bunların yerleştiği 20 oda geziliyor. Bu alanlar birbirine uzun koridorlar ile bağlı.800 basamak ineceğiz. Merakla ilerliyoruz. İlk kez böyle bir madene girdim. Keşke madenlerin hepsi böyle güvenli düzgün olabilse. Madeni gezme süresi üç saat. İçerisi oldukça serin.
Rehberimiz tuzdan heykellerle canlandırılan bu sahnenin hikâyesini anlattı. O dönemlerde kralın kızı prenses gezdiği yerlerden birinden tuz almış. Bizim oralarda niye bu güzel şeyden yok diye üzülmüş. Yolu Wieliczka‘dan geçmiş. Gaipten gelen bir ses burada tuz yatakları olduğunu söylemiş.
Kazılar yapılmış ve maden bulunmuş. Zaman geçmiş prensesin evlilik çağı gelmiş. Yüzüğünü çıkarıp madene atmış.Bu yüzüğü bulan kişi ile evleneceğini söylemiş.Yüzüğü bir prens bulmuş.Önünde durduğumuz bu canlandırma o anı gösteriyormuş. Düğün gerçekleşmiş.Bakın tuz nelere vesile olmuş.Tüm heykeller tuzdan yapılmış.Yolumuz uzun 300 metreden fazla aşağıya ineceğiz.
NicolausCopernicus (Kopernik)Heykeli. Dünya ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü açıklayan Polonyalı astronom. Polonyalı bir heykel tıraş Kopernik’in 500. doğum yılı anısına tuzdan bu heykeli yapmış. Tuzun nasıl elde edildiğini gösteren sahneler bu işin oldukça zahmetli olduğunu gösteriyor.
Tuz elde edilirken atların gücünden yararlanılırmış. Kral III. Kazimierz‘in tuzdan heykeli. Kralın Polonya tarihinde oldukça önemli bir yeri varmış. Barışsever biriymiş. Halkı ondan çok memnunmuş.
Gelelim cücelere. İnanca göre onlar her zaman işin bitirilmesi için çalışırlarmış. Madende kadınlar çalışmazmış. Madenin daha o zamanlarda kullanılan basamakları halen duruyor.
Tuz işlenmeden önce koyu renkte oluyormuş. Aşağıya doğru indikçe heyecan artıyor. Burada bir kilise inşa edilmiş Her şey tuzdan. Düğün seremonisi de yapılıyormuş. Ayrıca konserler veriliyormuş. Yerin bu kadar altında tuz madenlerinin içinde bir tören. Herhalde unutulması imkânsız olur. Eşim inerken iyi hoş ta çıkış nasıl oluyor deyince asansör müjdesi verdiler. Avizeler muhteşem. Burası kesinlikle görülmeli bu hava solunmalı.
StKinga Şapeli.(Yeraltı Kilisesi) 1896’da açılmış. O zamandan beri de törenler için kullanılıyormuş. Duvarları tuzun oyularak yapılmasından oluşmuş kabartmalarla dolu.
Papa II.JohnPaul’ ün heykeli. Kendisinin burayı ziyareti anısına yapılmış. Kilisenin tabanı taş gibi gözüküyor ama aslında tuzdan. Rehber kaymamamız için bizi uyarıyor.
Yeraltı gölü. Bu göl o kadar tuzluymuş ki içine düşen birisi anında ölebilirmiş. Bu nedenle buraya “Ölüm Gölü” de deniliyormuş. Merdivenler çok düzgün. Ama yine de dikkatli olmak gerekiyor.
Bu arada Chopin müziği eşliğine tuzun bulunma öyküsü ışık gösterileriyle anlatılıyor. JozefPilsudski‘nin heykeli (1867- 1935)I.Dünya Savaşı sonrası kurulan II. Polonya Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı. Tekrar bir bölüme geliyoruz. Burada da bir multivizyon gösterisi yapılıyor.
Bir bölümde tuz ile ilgili ürünler satılıyor. Kremden tutun her türlü kozmetik ve süs eşyaları. Asansör çok az kişi alıyor ve çıkarken de biraz ürküyorsunuz. Bizim otobüsler misali dip dibe çıkıyoruz.
İnsan ister istemez ya bir şey olursa burada kalıveririz diye düşünüyor. Asansörden inince iki restoran bulunuyor. Lüks olanı kapalı olduğu için biz diğerinde yiyoruz. Yeraltında pek hoş oluyor. Değişik bir atmosfer.
Çok ilginç bir üç saat geçirdik. Şimdi dönme vakti. Hava kararmaya başladı. Gün batıyor. Eski şehir daha güzel.
Gelelim kılıca. Önce Turizm bürosuna giderek durumu anlattık. Onlar da bize polise sorarsanız iyi olur deyince oraya gittik. Polis bizi anlamıyor. Yabancı dil bilmediğini söyleyince ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Oradaki bir bey “Ben İngilizce biliyorum. Size yardım edebilirim ” deyince derdimizi ona anlattık. O da Polonya’dan birçok kişi kılıç alıyor ama hep böyle sorun oluyor deyip bizi bir acentesi olan arkadaşına yönlendirdi. Ertesi gün gideceğiz. Henüz sorun çözülmedi. Tanınmış bir şair olan Adam Mickiewicz’in heykeline rastlıyoruz.
Şimdiye kadar günlük güneşlik havada gezdik ama artık yağmur başladı. Gökkuşağı da çıkınca manzara harika oldu. Meydandaki kafelerden birine oturup etrafı seyrettik. Bir yandan da eve nasıl döneceğimizi düşündük.
Şemsiye olmayınca sırılsıklam olduk. Olsun değer dedim. Böyle güzel bir yerde yağmur suyunun lafı olmaz. Yarın erkenden Auschwitz’e gideceğiz.