ŞANLIURFA- Temmuz -2010
Gaziantep’ten Urfa otobüs biletlerini aldık. Gaziantep-Urfa arası iki saat sürüyor. Biletler kişi başı 15 TL. Yol çok güzel, geniş. Sarı tonun hâkim olduğu topraklardan geçiyoruz. Kalkış için verilen saat 12.30’tu;ama biz biraz daha geç kalktık.
Urfa Garajı tepede bir yerde. Hemen bir taksiye atlayıp Öğretme- nev’inin yolunu tutuyoruz. Orada kalmayı düşünmüyoruz. Zira 20.48 İzmir uçağına biletimiz var. Bu arada hemen söyleyeyim; son anda yer bulduğumuz için uçak biletleri, Ankara aktarmalı ve pahalı.
Şanlıurfa tarihi yaklaşık M.Ö 2500 yıllarına kadar uzanıyor. Buradan birçok uygarlık geçmiş. Özellikle de peygamberlerin yaşadığı bir yer olduğu için kutsal bir tarafı da var. Aslında çevrede birçok yeri gezmeyi planlamıştık ama zamanımız kısıtlı olduğu için bunu bir dahaki sefere bırakıp sadece şehri gezmekle yetineceğiz.
Öğretmenevi Abdulkadir Karahan Caddesi’nde. Gayet güzel. Ağaçlar arasında bir bina. Vaktimiz olsaydı rahat rahat kalabilirdik diye düşünüyoruz. Güler yüzlü görevliler bavullarımızı bir yere koydular. Biz de hemen bir taksiye atlayıp şehrin merkezine gittik.
Urfa Sofrası diye bir lokanta görüyoruz. Altında Karakoyun İş Merkezi var. Lokanta şehir merkezinde. Oturur oturmaz değişik kaplarda ayran geliyor. Bizler yaşadığımız şehirlerde de bol bol Urfa kebap yiyoruz ama yerinde daha bir leziz. Özellikle bol acılı çiğ köfte. İsot (acı biber) unutulamaz bir tat.
Ünlü Urfa çarşılarını görmek istiyoruz. Burada ciğer tava çok ünlü. Hava çok sıcak. Erkekler bol, özel bir pantolon giyiyorlar. Aslında bu hava şartlarında en rahat giysi bu olsa gerek. Çarşı çok renkli. Alçak taburelere oturmuş, sohbet eden, yemek yiyen insanlar. Fransız bir turist kafilesiyle karşılaşıyoruz. Eşarplar, şallar, keçeciler, bakırcılar, kuşçular aklınıza gelebilecek her şey var burada. Pazarlık şart. Güvercin pazarı. Güvercin yetiştirmek bir Urfalı için çok önemli bir uğraşmış. Çarşı, Suriye çarşılarını anımsatıyor.
Dar sokaklarda dolaşırken Gülizar Konuk Evi’ni görüyoruz. Gerçekten güzel bir yer. Bizi akşam, sıra gecesine davet ediyorlar.
Buradan yürüyerek Urfalıların mesire yeri olan Halil-ür Rahman Gölü denilen Balıklı Göl’e geliyoruz. Buranın bir efsanesi var.
Zalim Kral Nemrut kendisini tanrı zannediyormuş. Kâhinlerinden Hz. İbrahim’in, onun tarafından yaptırılmış olan putları kırarak yerini alacağını öğrenince Hz İbrahim’i öldürmek için onu ateşe attırmış. O sırada bir mucize gerçekleşmiş ve ateş göle, odunlar da balık haline dönmüş. Bu yüzden buradaki balıklar kutsal kabul ediliyor. Kimse bunlara dokunmuyor. Ziyaret edenler oradaki satıcılardan yem alıp balıkları besliyorlarmış ama şimdilerde bunu yasaklamışlar. Çünkü doymasını bilmeyen balıklar çok yiyip ölebiliyorlarmış. Su kanallardan akıyor. Çevredeki yapılar çok orijinal. Halil-ür Rahman Camii’nin çan kulesini anımsatan bir minaresi var. İnsana huzur veren ilginç bir yer. “İyi ki gelmişiz!
Biraz daha dolaştıktan sonra bavullarımızı alıp havalimanına doğru yola çıkıyoruz. Havalimanı şehirden çok uzakta. Yaklaşık bir saat takside gidiyoruz. Taksi şoförü ile yaptığımız sohbette o da bundan şikâyetçi. Hangi akla hizmet bu kadar uzağa yapıldığını anlayamamış. Bu durum “Bizim işlerimize de ket vurdu” diyor.
Uzak ama Şanlıurfa Gap Havalimanı gerçekten mükemmel bir yapı. “Bravo doğrusu!” diyoruz