Beste Serim Erbak: Singapur

Geleceğin Ülkesi, Singapur

2018, 30 Ocak sabahı internet üzerinden aldığımız uçak biletleriyle, Singapur uçuşu için Penang Uluslararası Havaalanına (Pelepasan Antarabangsa) doğru erkenden yola çıktık. Trafik inanılmaz yoğun. Aynı bizdeki gibi eğer biraz geç kalırsanız ulaşmanıza imkân yok. Penang’taki işlerine ulaşabilmek için Kedah’tan yola çıkan araba çok fazla. İnternetten almazsanız Singapur biletleri çok pahalı. Pasaport polisinden geçtikten sonra uçağımıza bindik. Burası büyük bir havalimanı değil. Singapur’a Malezya Havayolları ile uçuyoruz.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra, Singapur, Changi Havalimanına vardık. Çok büyük ve modern. Çiçekler, ağaçlar, havuzlar adeta bir park. Havaalanından tarifeli taksi ile otelimize gidiyoruz. Singapur’da otel fiyatları oldukça yüksek. Zaten tam da turizm sezonu. Onun için ancak Geylang Bölgesinde yer bulabildik.(Hotel 81 Premier Star).Bavulları otele bıraktıktan sonra ilk işimiz, bir taksi ile Singapur’dan Malezya Kuala Lumpur’a kalkan otobüs “Golden Mile Complex” terminaline gitmek oldu. Türkiye’ye Kuala Lumpur’dan döneceğimiz için tekrar Malezya’ya gitmeliyiz. Bileti ne olur ne olmaz diye bir an önce alalım istedik.

Terminal Çinlilerin bin bir çeşit dükkânlarıyla dolmuş. Bileti aldıktan sonra Tai restoranı Diandin Leluk’ta yemeğimizi yedik. Bu arada havaalanında paramızı değiştirerek Singapur doları “SGD” almıştık. İyi ki de almışız. Her yerde kendi para birimlerini kullanıyorlar. Gitmeden aldığım bilgi, burada Malezya parasını kullanabileceğimiz doğrultusundaydı ama durum hiç de öyle olmadı.

Yemekten sonra yürüyerek dolaşmaya devam ettik. Singapur ufacık bir Asya ülkesi ama çok ilginç özellikleri var. Aynı zamanda bir ada ülkesi. Uçak sanki denize iniyor gibi. Minik minik adacıklarla çevrili. Tam 64 adacık. En büyüğü Palau Ujong bir turist cenneti. Ülkenin bir tek şehri var o da Singapore / Singapur. İngilizce resmi dil. Halkı Çinliler, Malaylar ve Hintlilerden oluşuyor. Singapur bir finans ve uluslararası ticaret merkezi. Egzotik mahalleler ve gökdelenler şehri. Malezya gibi Türklerden vize istemeyen bir ülke. Singapur’un tarihi XI. yüzyıla dayanıyor. Bir zamanlar Malezya’nın ormanlarla kaplı kısmıymış. Kıyı kesimlerinde oturan halkın geçim kaynağı balıkçılıkmış. Anlatılan hikâyeye göre XIV. yüzyılda bu kıyılarda gezen Malaylı bir prens hava kötüleşince karaya çıkmak zorunda kalmış. Ormanda vahşi beyaz bir aslan görmüş. Bunun üzerine adaya Malay dilinde aslan anlamına gelen “Singa” ve şehir anlamına gelen “Pura” kelimelerinin birleşimi olan “Singapura” adını vermiş. Beyaz aslan Singapur’un simgesi. Önceleri Malaylar tarafından yönetilen Singapur zaman içinde birçok ülkenin sömürgesi olmuş. En son İngilizler yönetimindeyken II. Dünya savaşı patlak vermiş. Bunun üzerine İngilizler kendi dertlerine düşmüşler. Bu durumdan yararlanan Japonlar hemen adayı işkâl etmişler. Bir dönem burası afyon ve uyuşturucu ticaretinin merkezi haline gelmiş. Savaş sırasında Amerika’nın Japonya’ya atom bombası atmasıyla Japonlar burayı terk etmiş. Yeni bir fırsat yakalayan İngilizler tekrar gelerek Malaylarla anlaşıp Singapur’un Malezya’dan ayrı bir yönetimi olmasını sağlamışlar.1965’te ülke bağımsızlığını ilan etmiş ve Singapur Cumhuriyeti böylece kurulmuş. Malay yarımadasının güney ucunda yer alan küçük bir ada ülkesi, bir şehir devleti deyip geçmeyelim şimdilerde Dünyanın sayılı ticaret merkezlerinden biri.

Su kıyısından merkeze doğru yürüyoruz. Muhteşem parklar. Sokakta sigara içmek ve sakız çiğnemek yasak olduğu için yerler tertemiz. Bir izmarit bile görülmüyor. Âdeta kimse yaşamıyor. Tropikal iklimin dev ağaçları zaman zaman yağan yağmurun ıslattığı çimenler. Sanki bir maket şehirde yolumu bulmaya çalışıyorum. Kıyıda spor yapanlar, sudan çıkıp karada yürüyen gezinti gemileri,165 metre yüksekliğinde Dünyanın en yüksek dönme dolabı.

İlerledikçe meşhur gökdelenler kendini gösteriyor. Teknoloji başlıyor. Fotoğraflarını gördüğümüz modern Dünyanın harikaları gözler önünde. Marina Bay Sands Oteli dünyanın en büyük ve en pahalı otellerinden biri. Teras katındaki “Sonsuzluk havuzu” denilen, bahçelerin içindeki havuzda Singapur manzarası eşliğinde yüzmek nasıl bir keyiftir kim bilir diye düşünüyorum. Dev bir gemi şeklindeki teras üç tane 55 katlı gökdelenin üzerinde yer alıyor.2011 yılında açılmış otel 2561 odalı.

Yavaş yavaş şehrin ışıkları yanmaya başlıyor. Renk cümbüşü. “Helix Köprüsü” Dünyanın en sıra dışı mimarisi ile bir sarmal köprü. Marina Merkezi ile Marina Körfezini birbirine bağlıyor. LED ışıkları yanıyor. Bir masal diyarında yaşıyor gibiyiz. Paris’in ünlü mağazalarının bulunduğu komplekse giriyoruz. Yves Saint Laurent mağazası köprünün bitiminde suyun üzerinde pırıl pırıl. Çok değişik bir yapı. Marina Bay Sands Alışveriş Merkezi, ünlü markaların bulunduğu mağazalar, kafeler, restoranlar.“Guardian Health & Beauty” adlı mağazada istediğiniz vitamini ve güzellik ürünlerini bulabilirsiniz. Fiyatlar gayet uygun.

Buradaki bir restoranda “Gazza Pasta”yemek yiyoruz. Oldukça pahalı. Epeyce bir dolaştıktan fiyatların yüksekliği karşısında biraz da şaşırdıktan sonra dışarı çıkıyoruz. Bu büyülü marinada gezinerek ışıklar içinde Singapur’un keyfini sürmek istiyoruz. Çok yoğun bir gün yaşadık ama o öyle güzel yerler ki ne kadar yorulduğumuzun farkına bile varamadık. Bir taksi ile otelimize dönüyoruz.

Ertesi gün 31 Ocak ve benim yaş günüm. Bu yıl da Singapur’da kutlamak kısmetmiş. Sabah otelden çıktıktan sonra bu kez ters yöne doğru yürüdük. Hedefimiz Little İndia bölgesine gitmek. Bir zamanlar buralarda hâkimiyet kuran Avrupalılar, Hintli işçileri, genelde ev yapımında kullanılan kireç ocaklarında çalıştırırlarmış. Şimdi ise Hintlilerin lokantaları, dükkânları, butik otelleri, evlerinin bulunduğu Serangoon yolu birçok turistin ziyaret ettiği yer olarak biliniyor.

Metroya binip gideceğiz. Bu arada metrolar son derece modern ve halk da bir o kadar eğitimli. Sanki yapay bir dünya… Metrodan indikten sonra kısa bir yürüyüş sonunda Hint mahallesine varıyoruz. Bugün Hintlilerin büyük bayramı. Thaipusam Bayramı. Cadde kapatılmış. Geldiğimizden beri ilk defa polis gördük. Rengârenk giysiler içinde Hintliler çok güzel bir kortej oluşturmuşlar. Onlara has müzikler eşliğinde resmi geçit yapıyorlar. Her yer çiçeklerle süslenmiş.
En güzel giysileri ile pür makyaj Hintli kadınlar, çocuklar, milli giysileriyle Hintli erkekler bayramlarını kutluyorlar.

Buradaki iki katlı yapılar çok zarif.1913’te yapılmış bir bina o kadar güzel ki seyretmeye doyamadım. Yapılardaki renkler çok canlı. Cıvıl cıvıl insanlar. Özellikle kuyumcuların sayıları çok fazla ve sapsarı altından kolyeler, yüzükler, bilezikler göz alıcı. Ayrıca Hint kumaşlarının satıldığı dükkânlar. Bir dükkândan içeri giriyorsunuz onun içinde başka bir kapı, oradan başka bir yere geçiliyor. Burası labirent gibi. Ne ararsanız var. Hakikaten küçük Hindistan demeleri hiç yanlış olmamış. Biraz ilerleyince ana caddede Sri Veerama- Kaliamman Hindu tapınağı, üzerinde renkli küçük heykelcikleriyle pek şirin. Singapur’daki en eski Hindu tapınağıymış. Asya ülkeleri birbirleriyle iyice kaynaşmışlar. Bir ülke halkının kültürü bir başka ülkede yaşıyor. Tabii Çinliler bunun dışında zira onlar her ülkede. Yağmur yavaş yavaş başlıyor.“Amber Tandoor”restorana kendimizi zor atıyoruz. Bardaktan değil ama kovadan boşanırcasına sular üzerimize düşüyor.

Yemekten sonra daha doğrusu yağmur dinince metroya koşuşturduk. Tekrar marinaya döneceğiz. Bu gece ünlü “Gardens by the Bay”a gideceğiz. Hava yavaş yavaş kararıyor. Geleceğin bahçesindeyiz. Bilmem hangi hayal gücüyle yapılmış dev mekanik ağaçlarla 101 hektarlık bir alana kurulmuş bir park. Aslında üç bahçeden oluşan bir alan. “Bay South Garden” “ Bay East Garden” ve ” Bay Central Garden”.Singapur hükümeti bu parkın yapımı için 2006 yılında Uluslararası bir yarışma düzenlemiş. Kazanan proje uygulamaya konulmuş. Her yer ışıl ışıl. Özellikle metalik ağaçlar çeşitli renklere bürünüyorlar. Bu parka bir köprü ve havuzdan geçerek varıyorsunuz. Arkada meşhur otel gözüküyor. Singapur’un marinasında yer alan bu bahçe çok büyük ve aynı zamanda birçok ağaç, bitki türü barındırıyor. Canlı bitkilerin sardığı metal ağaçların yükseklikleri 25 ila 50 m.arasında değişiyor.En büyüğünün “Supertree Grove” tepesinde Singapur manzaralı “İndo Chine”restorana randevu ile çıkılıyor.
Biz önceden rezervasyon yaptırmadığımız için sadece bir kahve içebildik. Aşağıda giriş için bir ücret ödüyorsunuz. Asansör sizi ağacın tepesine çıkartıyor. Terastan Singapur mükemmel gözüküyor. Bir yandan yağmur yağmaya devam ediyor ama bu kimin umurunda. Kahvemizi içerken keyfimize diyecek yok. Çok güzel demek yetersiz. İnanılmaz büyülü bir ortam.

İndikten sonra ay tutulmasını izledik. Süper gece. Ne yazık ki iyi bir fotoğraf makinem olmadığı için bu anı tam olarak görüntüleyemedim. O kadar yoğun bir gün yaşamışız ki akşam yemeğini unutmuşuz. Bu bizim için ayrıca şaşırtıcı bir olay.

Ağaçları birbirine bağlayan köprüler de görüntüye ayrı bir güzellik katıyor. Dünyanın önemli turistik merkezlerinin camekânların içinde maketleri yapılmış. Türkiye’ye ait bir manzarayı görmek bizi sevindirdi. Kapadokya ve balonlar. Oldukça geç bir saatte otele dönebildik.

Bugün Şubatın ilk günü. Sabah kahvaltımızı Çin Mahallesinde yapıyoruz.Sentosa Adasına gideceğiz. Burası eğlence adası olarak geçiyor. Asya’nın Disney’i. Bunun için metroya binip Vivo City Alışveriş Merkezine gidiyor oradan da Sentosa trenine biniyoruz. Adaya teleferik ile de geçiliyor. Mme Tussauds müzesinden tutun macera parklarına kadar ne ararsanız var. Ücretler çok yüksek.

1974’te açılan bu eğlence merkezi Asya’nın en çok turist çeken yerlerinden biriymiş. Singapur’un simgesi Merlion Aslan heykeli dikkat çekiyor. Küçük havuzlar, fıskiyeler, çiçek bahçeleri, değişik heykeller, ağaçlar… Sanırım burayı gezmek için iki gün daha gerekir. Ama tabii bundan da önemlisi, bolca para.

Sentosa Adasına yapılan plajın kumları başka yerlerden taşınmış. Adada üç plaj bulunuyor. Biz kelebekler parkını gezmek istedik.(Giriş kişi başı 20 SGD )Elimize konan kelebekler, bize kendini sevdiren İguana, çok yaşlı kaplumbağa, rengârenk papağanlar ve hiç tanımadığım böcekler.

Eğlenmeyi bu anlamda seviyorsanız Sentosa Adası doğru adres ama Singapur’u gezmek için zamanınız kısıtlı ise çok ta olmazsa olmazı değil. Tekrar metro ile Marina’ya geri döndük. Bu gece ışık ve ses gösterisi var onu izleyeceğiz.(Spectra-A Light And Water Show) Marina’yı tam dolaşıp Marlion aslan heykelini görmek istiyoruz. İşlerinden yeni çıkan insanlar kıyıdaki barlara oturmuş keyif yapıyorlar. Bazıları spor yapıyor. Binalar, ışıklar… Yavaş yavaş hava kararıyor. Bir yandan heykeli görebilmek diğer yandan da ışık gösterisini kaçırmamak için telaş içindeyiz. Tam koyu yürümeyi tamamlayacaktık ki heykel aniden karşımıza çıkıyor ama ne yazık ki tadilatta. Hayal kırıklığı. Hemen yakınına bizi üzmesinler diye küçük bir tane daha yapmışlar. Biz de onunla klasik pozu veriyoruz. Bu arada marinada gösteri başlıyor. Tüm binalar müziğin ritmine uygun mor, kırmızı ve daha birçok farklı renklere bürünüyorlar. Ortadaki fıskiyeler ritme ayak uyduruyor gezinti vapurları dolaşıyor. Muhteşem manzaralar. Rüya gibi sahneler.
“Peking Duck Majestic”te akşam yemeği yiyoruz. Bu bölgede her çeşit restoran bulunuyor. Fiyatlar da uygun olduğu için tıklım tıklım dolu. Bir masanın boşalmasını bekledik. Yeniden metro ile otelimize döndük. Bir güzel gün daha sona erdi. Uçağımız 3 Şubat’ta Kuala Lumpur’dan kalkıyor. Buraya geldiğimizde saat 15.00 için otobüs bileti almıştık. Singapur’da üç buçuk gün geçirdik ama kesinlikle yetmedi. Gezmek istediğimiz bazı yerleri göremedik.

Ertesi gün bavullarımızı toplayıp otelin resepsiyonuna bıraktık. Biraz daha gezelim istedik.
Tekrar otele dönüp bavullarımızı alarak terminale gittik. Otel ile otobüsün kalktığı yer birbirine yakın. Bavulları otobüs şirketine bıraktık. İlk gördüğümüz restoranda bir şeyler yedik. Asıl macera şimdi başlıyor. Otobüs ile bir ülkeden diğerine geçeceğiz. Her şey iyi gibi gözüküyordu ama otobüs bir türlü kalkamadı. Yaklaşık üç saat rötar yaptı. Sebebini her sorduğumuzda “gümrük” dediler. Bizden başka Türk yok. Birkaç İngiliz. Diğerleri Çinli. Neyse epeyce bekledikten sonra nihayet binebildik.

Perdeli otobüsümüze kavuştuk. Dönüş uçağı için bilet bulamadığımızdan otobüsü tercih etmek zorunda kaldık. Bindiğimizde koltukların arızalı olması nedeniyle yerlerimizi değiştirdik. Trafik çok yoğun. Zor ilerliyoruz. Gümrüğe gelince bizi aşağıya indirdiler. Yürüyerek polisten geçtik. Burada çok beklemedik. Daha sonra otobüse giderek bavullarımızı aldık ve felaket bir kuyruğa girdik. İzdiham. Çinliler önlerindeki tüm engelleri aşarak sağı solu ittirip kendilerine yer açıyorlar. Burada o Singapur’un kibar insanlarından eser yok. Gişedeki polis tek tek inceliyor ve gayet yavaş hareket ederek pasaportları damgalıyor. Mahvolduk. Bavulları aldıktan sonra otobüsümüzü aramaya koyulduk. Bir kaçırırsak ne yaparız endişesi ile oraya buraya koşuşturduk. Bu arada diğer yolcular da bizim durumumuzda. Neyse otobüsteki İngilizlerin yardımlarıyla aracımızı bularak rahat bir nefes aldık. Kuala Lumpur’da havaalanına yakın bir otelden yer ayırtmıştık. Zira uçağımız sabah 9’da. Otobüs şoförü bizi istediğimiz yerde indirmeyince Kuala Lumpur’a kadar gitmek zorunda kaldık. Burada bir taksi ile oldukça fazla bir ücrete anlaştık. Bizi otele götürecek. Yani havaalanına yakın bir otelde yer ayırtmak işe yaramadı. Araba dökülüyor. Şoför para kazanmak uğruna bavulları tıkıştırdı. Epeyce yol gittik. Gecenin karanlığında doğru mu gidiyoruz belli değil. Adamcağız oteli bulamadığı için sıkıntı içinde panikle bize “GPS var mı?” Diye soruyor. Neyse zar zor buluyoruz ama perişan oluyoruz. Sepang’ta Hotel Empress. Şükür ki rezervasyonumuz iptal olmamış. Gece saat 01 oldu. Beş saatlik bir uykudan sonra Havalimanına giden servise bir ücret karşılığı biniyoruz. Böylece Malezya-Singapur seyahatimiz sonlanıyor. Darısı yeni ufuklara…