8 Mart 2024 sabahı ailemizin güzel bir başlangıcını gerçekleştirmek üzere oğlumuz Atakan ve torunumuz Dolunay ile İzmir’den Bursa’ya doğru hareket ettik.
Geceyi otelde geçirdikten sonra ertesi sabah Çekirge semtinde Karagöz Anıt Mezarının tam karşısında ufak bir tepede yer alan ve 2007 yılında açılan, Karagöz Müzesini ziyaret ettik.Gölge oyunlarının ilk defa Anadolu’ya girişi 16.yüzyılda olsa da; Türklerin kendi yaratıcılıklarını işin içine katarak çok renkli ve hareketli bir biçimde bu oyunları geliştirip ana kahramanları Karagöz ve Hacivat ile yeniden yaratması ve gölge tiyatrosunun son şeklini alması ancak 17.yüzyılda gerçekleşmiş. Osmanlı İmparatorluğunun hüküm sürdüğü tüm topraklara yayılan oyunlar karşılıklı konuşmaya dayanıyor. Beyaz bir perdenin arkasında, gösterimi yapan “Hayali” denilen usta kişi tarafından, bir ışık kaynağı önünde minik sopalarla oynatılan figür gölgelerinin perdeye yansıması tekniği kullanılıyor. Tasvirler, dana, öküz, inek ve at derisinden yapılıyor. En kıymetlisi ise deve ya da düve derisinden olanı. O zamanlar önemli günlerde oynatılan bu tiyatrolar başlıca eğlence kaynağıymış.Karagöz ile Hacivat’ın gerçek kişilikleri hakkında anlatılan pek çok rivayet var. Doğru mudur bilinmez ama bunlardan en tanınmış olanı; Bursa Ulu Cami inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Bâli Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz’ın (Hacıvat) öyküsü. İkisi de fazlasıyla nüktedan kişilermiş. Onlar konuşmaya başlayınca herkes işini gücünü bırakır etraflarında toplanırmış. Bu yüzden inşaat bir türlü ilerleyemezmiş. Bu durumu öğrenen padişah her ikisini de idam ettirmiş. Karagöz ve Hacivat gölge tiyatrosunda Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan toplumun farklı kesimlerinden gelenler ve bu topraklarda
yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemeler canlandırılıyor.İki katlı müzenin girişinde hemen solda bir gösteri salonu bulunuyor. Sanatçılar Karagöz Gölge Oyununu canlı olarak gösterime sunuyor.Yalnız önceden rezervasyon yapılması gerekiyor. Karagöz tasvir yapım atölyesi ve bir kütüphanenin yer aldığı müzede 100’den fazla Karagöz tasviri ile çeşitli ülkelere ait ipli ve el kuklaları camekânların içinde sergileniyor.
Ustalarının kısa özgeçmişleri yazılmış. Bunların içerisinde Karagöz Sanatının en önemli temsilcilerinden Hayali Küçük Ali(Mehmet Muhittin Sevilen) yapımı Karagöz-Hacivat tasvirleri de yer alıyor. 2009 yılında UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınmış olan müze özellikle çocukların ilgisini çeken tarihi bir kültürün hikâyesini anlatıyor.Öğlen Tophane’de Tarihi Bursa Kebapçısına (1956’dan beri) gidiyoruz.Leziz bir yemeğin ardından Bursa’nın ilk kurucusu olan Bitinyalılar tarafından doğal kayalıklar üzerine yapılmış üç kilometreden fazla olan tarihi surların beş kapısının en görkemli olanı Saltanat Kapıdan giriyoruz.Bursa’nın büyülü geçmişi size her an güzel bir atmosferin içinde yaşama fırsatı sunuyor. Surlar sanki bugün yapılmış gibi yenilenmiş. Eski evler rengârenk boyanmış. Duvarları kesme taş ve tuğladan örülmüş Üftade Camii ve Türbesi’nin önü kalabalık. Üftade Hazretleri, Kanunî Sultan Süleyman Hân zamanında Bursa’da yaşayan evliyaların en büyüklerinden biri. Ertesi gün eşimin rahmetli Birsen teyzesinin gençliğini geçirdiği, hep güzelliklerinden bahsettiği, Bursa’ya 35 km uzaklıkta Mudanya ilçesini görmeye gidiyoruz. Dar ve bol virajlı dağ yolunda ormanlar içinden süzülerek ilerliyoruz. Marmara denizi kıyısına paralel muhteşem manzaralar eşliğinde süren yolculuk bizi tarih kokan Mudanya’ya ancak bir saatte götürüyor. Eski şehrin bulunduğu bölüm kalmış ama yeni inşa edilen yüksek apartmanların kapladığı geniş alanlar hemen göze çarpıyor.Mudanya’nın kuruluş tarihi milattan önce 7. yüzyıla kadar uzanıyor. İyon şehir devletlerinden biri olan, Kolofonlular tarafından kurulmuş. Antik çağda ilk adı Myrleia olarak biliniyor. Daha sonra Apameia adını alan Mudanya, 1321’de Osmanlılar tarafından fethedilmiş. Bu şirin yeri keşfetmek üzere tarihi Girit mahallesinin ( Bugünün Halit Paşa Mahallesi) ara sokaklarına dalıyoruz. Mudanya Antlaşmasının ardından mübadele ile burada oturan Rumlar Yunanistan'a gidince,Girit'ten gelen Türkler buraya yerleşmişler. Geçmişe ait, onarılmamış,
eski evler yanında restorasyon geçirmiş canlı renklerle boyalı tahta konaklar, minik kafeler, ufak tefek şeyler satan sevimli dükkânlar inanılmaz sevimli bir görüntü çiziyor. Bunlar o kadar iyi bir planla yapılmış ki; nereden bakarsanız bakın deniz görülebiliyor. 18.yüzyılda yapılmış tarihi Tahir Paşa Konağı, en güzel yapılardan biri. Ortada öylece duruyor.
Biraz yürüyünce meydana varıyoruz. Mudanya Mütareke Evi Müzesi bembeyaz, deniz kıyısında, iki katlı ahşap zarif bir yalı. Yapının ilk sahibi Rus asıllı tüccar Aleksandr Ganyanof’muş, daha sonra Mudanyalı iş adamı Hayri İpar tarafından satın alınan ev 1937 yılında müze olarak açılmış. 1959 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne devredilmiş. Yenilenen evin yeniden müze olarak ziyarete açılması 2022’de gerçekleşmiş.Mudanya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini atan anlaşmaya ev sahipliği yapması açısından tarihi bir öneme sahip. Büyük Taarruzun zaferle sona ermesinin ardından, İtilaf Devletlerinin barış çağrısı üzerine müttefik generaller ile Türkiye Cumhuriyetini temsilen İsmet Paşa (1884-1973) arasında süren görüşmeler bu evde 11.Ekim.1922’de imzalanan
bir anlaşma ile son bulmuş. Refet Paşa ve Fevzi Paşa da bu süre içinde Mudanya’da bulunmuşlar. Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı
Devletinin hukuken sona erdiği ve TBMM’nin varlığının resmen tanındığı belgelenmiş.Mütareke döneminden kalma eşyalar tamamen korunmuş. Fotoğraflar ve
belgeler sergileniyor. İkinci kata çıkan ahşap merdiven bir hayli yıpranmış. İnsan o zamanları hayal ederken duygulanıyor. Tarih kitaplarında okunanlar göz önünde canlanıveriyor.Kapıdan çıkıp birkaç basamak merdiven inince tam karşıda parkın girişinde, Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı Sabiha Bengütaş tarafından 1948 yılında yapılan Mudanya Mütareke Anıtı göze çarpıyor. Yüksek bir kaide üzerinde yükselen Batı Cephesi Kumandanı giysisiyle İsmet İnönü’nün heykeli anlaşmayı simgeliyor. Heykel 1981 yılına kadar Mudanya İskele Meydanında kalmış. Ancak bu tarihte Mudanya Mütareke Evi önündeki parka alınmış. Mudanya’da daha çok vakit geçirmek isterdik ama bugün Tirilye’yi de görmek istiyoruz. Yeniden yola koyuluyoruz. Masmavi denize paralel yol pek keyifli. Tirilye, (Şimdiki adı: Zeytinbağı) Mudanya’ya 12km uzaklıkta. Mudanya ilçesinin bir mahallesi olarak geçiyor. MÖ.5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge zeytin ağaçlarıyla kaplı ve bu ağaçlardan elde edilen zeytinyağı ve zeytin ününü halen sürdürmekte.Tirilye eski bir Rum balıkçı köyü. Küçücük bir yer ama tarihi evleri, hafif yokuş dar sokakları ile bir tiyatro dekorunu anımsatıyor. Çarşının içinden yukarılara doğru tırmanınca karşımıza buranın simge yapılarından Taş Mektep çıkıyor. Tirilye'de doğan ve Yunanistan'da eğitim gördükten sonra metropolit olarak Türkiye'ye dönen Chirisostomos tarafından 1909'da yaptırılmış. Daha sonraları Tirilye’de Rum nüfus iyice azalınca 1924'te yetim ve öksüz çocukların eğitimi burada sürdürülmüş.1986 yılına kadar işlevini sürdürmüş. Bina 1988’de tamamen boşaltılmış.En son yapılan restorasyon ile yeniden okul görevini yapacağı hesaplanmış.Hagios Ioannes Rum Kilisesi, bir konut ve bir kilise binasından oluşuyor. Dündar Evi olarak da bilinen ev iyice harap olmuş. Kilisenin yüksek duvarlarında taştan oyma işlemelerle Bizans mimarisine özgü motifler
bulunuyor. Dar ve dik sokaklarda kagir ve beton karışımı evlerin pek çoğu restorasyon bekliyor.Mudanya ve Tirilye’nin gelince Barbun balığı yemeden dönülmez diyorlar ama biz merkezde Nilgün Hanım’ın işlettiği minik, her tarafında ufak bir süs olan Tirilye Sofrasında yemeği tercih ettik. Tabii hemen karşıda Zeytin Harmanı dükkânından zeytin ve zeytinyağı da almayı ihmal etmedik.