Dr. Tunay Akoğlu: Avrupa’da yeni mevsim nasıl başladı?

tunayakogluAvrupa’da yaz tatilini izleyen dönem geleneksel olarak önem taşır. Fransızça’da kısaca ‘ la rentrée ‘ deyimi ile ifade edilen eylül –ekim ayları tatillerin bittiği, okulların açıldığı, iş yerlerinin ve işletmelerin tam kapasite çalışmaya başladıkları, tatil yörelerine karşın devamlı oturma yerlerindeki ticari, sosyal ve kültürel hayatın tam istim yeniden canlandığı dönemdir.

Avrupa bu yeni mevsimde gene belirli gelişmeler ve öncelik taşıyan sorunlarla karşı karşıya : Orta Doğu ve Ukranya krizleri, Avrupa içi ulusal bölünmeler, Terörle mücadele, Mülteci ve göçmen akınları, Ekonomi politikasının dar boğazları, vs, vs.

Avrupa Birliği’nin (AB) ve Avrupa ülkelerinin acentalarında yer alan Orta Doğu ve Ukranya krizlerine devamlı cevap ve çözüm arayan Avrupa, Amerika’nın (ABD) izinde gitmeye devam ediyor.

Hamas – İsrail çatışmalarına seyirci kalan Avrupa, Ukranya’yı Rusya’nın nüfuz bölgesinden çıkarıp AB’ye katmak istiyor ve bunu ekonomik yaptırımlar kanalı ile gerçekleştirme çabalarını yürütüyor. Tabii ki bu arada Rusya ile olan ticaretinde , özellikle enerji ithalinde ve çeşitli AB mallarının ihracatında sorunlar yaşıyor.

Işid başta, çeşitli azgın ve kanlı terör örgütlerine karşı oluşturulan mücadelede sadece bazı AB ülkeleri (İngiltere ve Fransa) yer alıyor, ve bunlar , gene ABD’nin peşinde , bir kaç savaş uçağı ile havadan bombalama yapmakta. Esas mücadeleyi Amerika yönetip yürütüyor. Ana hedef, taviz vermeden , – veya taviz vermiş görünmeden-, teröristlerin ellerindeki rehinelerini kurtarmak, Avrupa’ya ve Amerika’ya sızmalarını önlemek ve de buralardan çıkıp terör örgütlerine katılmalara set çekmek. Ayrıca aynı teröre karşı kendi topraklarında detaylı önlemler alıyorlar.

Son on iki aylık dönemde hızla artan Orta Doğu – Afrika kaynaklı olup Güney Avrupa’ya yönelen göçmen ve mülteci akınlarına şimdi de İrak ve Suriye’de yoğunlaşan terörden kaçan geniş kitleler de eklendi. Avrupa şimdi bunları nasıl kabul edip edemeyeceğini düşünüp duruyor. Bu dilema, Avrupa ülkelerindeki geleneksel olarak mültecilere sıcak bakan sol partiler ve sol eğilimli kamu oyu ile aynı konuda daha drastik ve itici tutumları savunan sağ partiler ve aynı yöndeki kamu oyu arasında devamlı artış gösteren sürtüşmeler yaratıyor.

Aynı konuda, şu da bir gerçektir ki, yüz binlerce mülteciyi güney doğu sınırlarından kabul edenTürkiye’nin yaşadığı dramatik durumu Avrupa hiç te benimsememekte. Üstelik , AB bünyesinde, yukarıda özetlenen göç ve iltica konularında da ne işbirliği ve ne de görüş – düşünce birliği olmadığı gibi, ortak bir planlama yaklaşımı da yok.

Son haftalarda AB bünyesinde gittikçe dikkat çeken ulusal bölünme ve bağımsızlık hareketleri İskoçya’dan sonra İspanya’nın Katalonya bölgesini de ön plana çıkardı. Birleşik Krallıktan ayrılmamaya 18 Eylül referandumu sonuçlarına göre karar veren İskoçya , AB’ye biraz nefes aldırdı ve AB’yi pek sevindirdi. Ancak şimdi , 9 Kasım tarihinde İspanya’dan ayrılıp ayrılmama konusunda referandum yapacak Katalonya bölgesi AB’nin baş ağrısı. Her ne kadar, İspanyol hükümeti bu referandumun yapılmasının ve sonucunun İspanya anayasasına aykırı olduğunu bildirip duruyorsa da , Barselona’nın referandum sonrası sergileyeceği tutum tam olarak bilinmiyor. Ayrıca, Kuzey İtalya’da, Belçika’da zaman zaman çok soğuk esen ‘ayrılma – ulusal bölünme- rüzgarları ‘ da Avrupa Birliği (!)’ ni üşütmeye devam ediyor.

Bütün bunlara ek olarak sürüp giden ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanları kapsayan Avrupa boyutlu krizler hemen hemen bütün Avrupa ülkelerini etkilemeye devam ediyor. Kemerleri sıkma (austerity) politikaları ile büyüme (growth) politikaları arasında bocalayıp duran AB, ortak bir vizyon ve ortak yaklaşımlardan mahrum olarak uluslararası alandaki politik ve ekonomik yerini ve rolünü gittikçe kaybediyor.

Üstelik , 28 üyelik ‘AB Orkestrası’ ortak bir ‘partition’ a sahip değil, her orkestra üyesi ‘instrumentaliste’ kendisine en uygun ve kendisine en çok zevk veren parçayı çalıyor. Orkestra şefi olarak hareket etmesi gereken kişi ise pek belli değil; çünkü, Avrupa Parlamentosu başkanı, Avrupa Konseyi başkanı ve Avrupa Komisyonu başkanı var, bu başkanların her birisi kendisini orkestra şefi olarak görüyor. Bu ‘ üçlü’,

2012 yılında AB’ye verilen Nobel Barış Ödülünü bile hep birlikte aldılar.

AB , üç başkanla temsil edilen yegane uluslararası kuruluş. AB şimdi, önümüzdeki kasım ayında iş başına geçecek 28 adet yeni Avrupa Komisyonu Komiserlerinin de neler yapacağını bekliyor.

Özetle, yeni mevsimde Avrupa’nın genel görünümü işte böyle.

Leave a Reply

Your email address will not be published.