Hasta iri gözlerini burnunun ortasına sabitlemiş, sağ eliyle tepesinde anten kablosu gibi duran saçının iki telini gösteriyor.
Gece nöbetini bitirmek üzere olan acil doktoru hastanın önce burnuna sonra parlayan kafa derisine bakıyor.
Bir taraftan da kısık sesle şarkı mırıldanıyor,
« Saçının tellerine gönlümü taktı kader
Önce elimden tuttu, sonra bıraktı kader
Bir çift güzel göz için ömrümü yaktı kader
Önce yüzüme güldü, sonra bıraktı kader »
Şarkısını bitirdikten sonra hastasına soruyor, ‘neyin var’ ?
Hasta cevaplıyor ; ‘Rapor’ lazım, yalancıktan rapor.
Mesela arı sokmuş gibi !
Doktor hastasına başlıyor anlatmaya ;
« Ciddi alerjik reaksiyonlar, arı sokmasından hemen sonra dakikalar içinde ortaya çıkmaktadır.
Her 4 kişiden üçünde arıya karşı alerjik reaksiyon 20 dakika içinde gelişir.
Yüzde 90’ı ilk 40 dakikada gelişir.
Bazen böcek sokmasından 5 saat sonra bile ciddi alerjik reaksiyon gelişebilmektedir. »
-‘Varmı böyle bir şey ? Yok ! O zaman yalancıktan rapor da yok’ der.
Hastanın bakışları değişir, burun delikleri büyür, gözleri küçülür, sırıtır, başını kaşır.
Hımmm öyle mi? Diye vızıltı ötesi bir ses çıkarır, ısrarcı olur, arka arkaya yalanlar söyler ve doktoru arsızca uzun süre meşgul eder.
Doktor nöbetini devredecek olmanın telaşı ve sırada bekleyen hastaların durumunu düşünerek, tamam der.
-Seni arı sokmamış ama arı burnuna kaçmış ve kafanın içinde dolaşıyor diye rapor düzenliyorum. Hasta sevinmiş ve sinsice gülerek masanın üstünde duran vazodaki gül buketinin içinden en büyük gülü alarak ; ‘Bak kocagül bu arı ister sana konsun, ister soksun ister kafamın içinde gezsin ben alacağımı alayımda o arının icabına bakarım’ demiş.
Raporu alıp hızlıca doktorun yanından ayrılırken sıradaki hasta bunu kolundan tutmuş ve gözlerinin içine bakarak ;
‘Sen ne kadar yalancı, adi, şerefsiz, düzenbaz, sinsi bir adamsın. Sırada durumu acil olan hastalar varken doktoru oyalıyorsun ama helal olsun doktora, sen anlamasan da sana ibretlik bir kul hakkı dersi verdi.’ Diyerek anlatmaya devam etmiş ;
« Nemrut, putları kırdığı için Hz. İbrahim’e kızdı.
Onu ateşe atmaya karar verdi.
Günlerce odun taşıdılar, çok büyük bir ateş yaktılar.
Bir de mancınık yaptılar ki Hz İbrahim’i ateşin en göbeğine atabilsinler.
Sallayıp sallayıp attılar da.
Ama Hz. İbrahim’in düştüğü yer cennet gibi bir göle dönüştü.
Alevler su oldu, odunlar balık, kimi uçuşan kül parçaları ise arı.
birisi Nemrut’un burnuna girdi, çıkartayım derken beynine kadar gitti.
Kıpırdadıkça acı veriyor, Nemrut eliyle başına vurunca duruyordu arı.
Nemrut’un elleri yoruldu tabii.
Yorulunca arı başlıyordu kıpırdamaya.
Nemrut sonunda başına vurmak için adamlar görevlendirdi.
Zamanla yumruk yetmedi.
Özel tokmaklar yaptılar.
Adamlar hafif vurduğunda Nemrut “Hızlı ulan” diye kızdı.
Sonunda Nemrut’a vurulur mu ? diye kadıya sormaya gittiler.
Kadı, ‘Nemrut madem bu kadar istekli vurduruyor, getirin adaletin tokmağıyla vuralım, derdine çare olalım’ deyince hemen Nemrut’u getirdiler ‘Kadı’nın yanına.
Adaletin tokmağı hakkaniyetin ellerinde havaya kalkıp hızlıca Nemrut’un kafasına inince! Buuum.
Nemrut gitmiş ! »
Sıradaki hasta sözleri bittiğinde öfkeli ama çaresizce baka kalmış yüzsüzce uzaklaşan hastanın arkasından.
Bu tür olaylar karşısında yüreğinize sıkıntı çöküyor mu ?
İçiniz burkuluyor mu ?
Huzurlu musunuz?
Geceleri rahat uyuyabiliyor musunuz?
Yoksa kendinizi enayi yerine konulmuş gibi mi hissediyorsunuz?
İnsanlar yalan söylediklerinde aslında anlarız.
Her duyarlı vatandaşımız, doğal yalan makinelerimiz gibidir. Hemen anlar yalan söyleyeni.
Hak hukuk bilmeyene, arkadan iş çevirip sinsice devletine, milletine, çevresine zarar verip ben yaptım oldu, yalandan kim ölmüş diyene ‘Adaletin Tokmağı’ müstehaktır.
Erhan Yurdayüksel
17.03.2025