Türkiye Tabiatını Koruma Derneği bilim danışmanı ve emekli öğretim üyesi Dr. Erol Kesici, 2009 yılında Türkiye’nin en önemli 8 doğal tatlı su gölünde yaptıkları su analizlerinde tespit ettikleri zehir etkili siyonobakteri türlerin, bu yıl alınan numunelerde 3-4 kat artış gösterdiğine dikkat çekti.
Dr. Erol Kesici, son yıllarda göllerde yaşanan kuruma, kirlilik ve bunlara bağlı sorunlar nedeniyle, mikroskobik su yosunları, mavi-yeşil alg gibi isimlerle de anılan siyonobakteri tehlikesinin ciddi boyuta ulaştığını söyledi. Dr. Kesici, Türkiye’nin en önemli doğal tatlı su gölleri Eğirdir, Beyşehir, Kovada, Büyükçekmece, Uluabat ve Eber ile doğal tuzlu Burdur ve Bafa gölleri olmak üzere toplam 8 gölde yaptıkları su analiz sonuçlarını açıkladı.
ZEHİRLİ İKİ TÜR BELİRLENDİ
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyeliği sırasında 2009 yılında 8 gölden aldıkları su örneklerini tahlil ettiklerini açıklayan Dr. Erol Kesici, “O dönemki akademisyen arkadaşlarımızla birlikte, tatlı su göllerimiz Eğirdir, Kovada, Beyşehir, Büyükçekmece, Eber ve Uluabat’ta ‘Microcystis aeruginosa’ türü belirledik. Tuzlu göller Burdur ve Bafa’da ise ‘Nodularia sp’ türü tespit etmiştik. Bu yıl ise tüm bu göllerden aldığımız su örnekleri üzerindeki mikroskobik incelemelere göre, gerekli önlemler alınmadığı için bu siyonobakterilerin en az 3-4 kat daha arttığını gözlemledik” dedi.
DOĞAL CANLI YAŞAMI YOK EDİYOR
Birçok göl ve su kaynağında görülen balık ölümlerinin de bu tür oksijensiz kalmaya bağlı boğulma neticesinde yaşandığını anlatan Dr. Kesici, “Bu toksik etkisi olan su yosunları, göllerimizdeki canlıları ve yaşamını yok ederek, göllerimizin sonunu hazırlıyor. Kirlilik, su seviyesinin azaldığı göllerde çok daha fazla tahrip edici güce sahip. İncelemelerimize göre Eğirdir, Kovada, Beyşehir, Uluabat, Eber, Bafa, Burdur ve Büyükçekmece başta olmak üzere irili ufaklı birçok göl ve gölette mavi-yeşil alg istilası yaşanıyor” diye konuştu.
DÖRDÜNCÜ SINIF KALİTE SU ÇIKTI
Tahlil sonuçlarına göre, bu türün aşırı artış görüldüğü sularda çözünmüş oksijen oranının 1 ml/l, nitrat konsantrasyonu oranının ise 5 mg/l düzeyini aştığını kaydeden Dr. Kesici, “Bu değerlerdeki sular ‘dördüncü sınıf’ kalite sudur. Bu tür suların, tarımda bile kullanılmaması önerilmektedir. Bu tür siyonobakterilerin, ağır metal içermeleri, besin zinciriyle tüm canlıların organlarında birikmesi sonucu çok ciddi sağlık sorunlarına da neden olmaktadır. Kirli sudan kirli ürün ve yaşam üretilir” dedi.
ÜÇ GÖL İÇİN ÖZEL UYARI
Özellikle Eğirdir, Beyşehir ve Bafa göllerindeki kirlilik ve mavi-yeşil alg bulgularının ciddi düzeyde olduğu ve bu göllerin büyük tehlike altında olduğunu söyleyen Dr. Kesici, “Bu göllerimizde su ve dip çamurunu dahi tamamen kaplamış durumda ve çürüyen göller arasında. Göllerimizde koruma-kullanımla ilgili tüm yasalar uygulanmalı, kirletici tüm dış faktörler acilen durdurulmalıdır. Mavi-yeşil alg istilasına uğrayan göllerimiz, limnolojik ve ekolojik olarak yaşamlarının son evresi olan ‘bataklıklaşma’ evresine doğru gitmektedir. Sonuç, kuruma ve yok oluş” diye uyardı.
BİTKİ ÇOĞALMASINDA AŞIRI ARTIŞ
Dr. Erol Kesici, göllerde artan kuruma sorununun yanı sıra, azot-fosfat-nitrat vb. kirlilik yükünün de aşırı oranda arttığına işaret etti. Göl su seviyelerinin azalmasının etkisiyle, güneş ışınlarının da gölün her tarafına ulaştığını belirten Dr. Kesici, göl ortamında fotosentez reaksiyonları sonuca bitki çoğaltımının da yükseldiğini söyledi.
MAVİ-YEŞİL ALG İSTİLASI
Göllerde balık ve diğer su canlı türlerinin azalmasının, fotosentezle hızla çoğalan bitkilerin de daha az tüketilmesine neden olduğunu belirten Dr. Kesici, su yosunları da olarak adlandırılan mavi-yeşil alglerin, göllerin her yerinde biyolojik kirlilik oluşturduğunu, adeta istila ettiğini dile getirdi. Dr. Kesici, aşırı çoğalan mikroskobik su bitkilerinin, göllerde su rengini yeşile dönüştürdüğünü ve bulanıklığı artırdığını söyledi.
ZEHİR ETKİSİ VAR
Göl suyunun durgun zamanlarında, göllerin kıyısı, içi ve su yüzeyinde oluşan peltemsi tabakaların gölün oksijensiz kalmasına yol açtığını belirten Dr. Kesici, bu nedenle göldeki canlı yaşamın da tehlikeye girdiğini kaydetti. Dr. Kesici, toksik etkisi olan mikroskobik su yosunlarının, doğal su bitkilerinin üzerine tutunarak, onların oksijenini engellediğini ve çürümelerine neden olduğunu ifade etti.
‘EN BÜYÜK NEDEN İNSAN’
Bu olumsuzluklardan en çok etkilenenlerin başında tarım, turizm ve balıkçılıkla geçimini sağlayan yöre halkının geldiğine işaret eden Dr. Kesici, şunları söyledi:
“Ülkemizde içme suyu kalitesi ve miktarı çok sınırlı. Suların kirlenmesi ve kurumasının en büyük nedeni insandır. Göl çevresinde yaşayanların, koruma ve kullanımla ilgili bilgilendirilmeleri çok önemlidir. Havza bazında tüm ekolojik boyutlardaki düzenli araştırma ve izleme programlarıyla, gölleri korumayla ilgili kamu-özel çalışma grupları oluşturulmalıdır.”
‘SU ÇÜRÜRSE HAYAT ÇÜRÜR’
Sular azaldıkça güneş ışınlarının dip kısımlara ulaşmasının çok tehlikeli olduğuna da değinen Dr. Kesici, doğal biyolojik arıtma sistemleri önerdi. Dr. Kesici, “Göllere ulaşan dere, çay ve kanalların bulunduğu kesimlere ve yüzey sularının geldiği her yere toplama, dinlendirme, çökertme ve arıtma sistemleri yapılarak, kirli suların ulaşımı engellenmeli. Su kalitesi çalışmaları sıklıkla yapılarak, alg çoğalmasını önceden bildiren erken uyarı sistem ve çalışmalarına öncelik verilmeli. Su kalitesi ve biyolojik çeşitliliği korumada öncelik, doğaya uyumlu düzenlemelerdir. Unutulmamalı ki su çürürse hayat çürür” diye konuştu.