James Ensor, Ressamların Prensi | Münire Yurdayüksel

Belçika Kuzey Denizi’nin kıyıya vuran değişken ışık oyunlarının büyüsü dönemin çok sayıdaki avangard sanatçısının dikkatlerini daima bu yöne çekmiş, onlara ilham kaynağı olmuştur. Denizin ve ışığın sanatsal gelişimlerine büyük katkısı olduğunu gören Avangardistlerin birçoğu ya burada doğmuş, ya burada yaşamış ya da sonradan gelip yerleşmişlerdir.
Yaklaşık olarak hayatının büyük bölümünü doğduğu Ostende’da geçirmiş olan Belçikalı Ekspresyonist ressam James Ensor’un sanat serüveni göz önüne alındığında, onun özellikle kendi ülkesinde avangard sanatın ilerlemesinde ne denli büyük katkısı olduğu da görülmektedir.
Kuzey Denizi’nin renkleri ve ışığın etkisiyle yarattığı tuhaf ve garip resimsel anlatımıyla içindeki özgürlük duygularını öne çıkaran Ensor, hiç kuşkusuz dünyayı büyük ölçüde saran Avangard Akımının içinde yer alan Van Gogh ve Munch gibi Ekspresyonizm’in en önemli Avangard ressamlarından biridir.
1860 yılında Belçika Kuzey Denizi kıyısında yer alan Ostende’da, İngiliz mühendis bir baba ve Flaman bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Belçikalı ressam James Ensor’un çocukluğu; deniz kabuklarıyla, çini-cam eşyalarla ve çeşitli maskelerle dolu olan aile dükkanlarında geçer.Karnaval ve maskeler aile geleneklerinin bir parçasıdır.Bütün bunlar Ensor’un gelecekteki sanat yaşamında kendisini etkileyen, hayal gücünü geliştiren ve besleyen başlıca objeler olacaktır.
Sanat eğitimine önce Ostende Akademisi’nde başlayan James Ensor, daha sonra 1877-1880 yılları arasında kendini geliştirmek üzere On yedi yaşındayken Brüksel’e gider ve eğitimine Brüksel Güzel Sanatlar Akademisi’nde devam eder. Daha sonraları akademi hakkında «miyoplar topluluğu, yanlış işler yapan eğitimciler» şeklinde sözler sarfeden Ensor; Brüksel’de Khnopff, Finch, Van Rysselberghe, Hanon gibi sanatçıların yanısıra, içindeki anarşist duyguları besleyen Demolder ve Rousseau ile arkadaşlık bağları kurar.
O zamana dek eserlerinde sadece koyu ve karanlık renkler kullanan Ensor, Fransız Empresyonist ressamların eserleriyle karşılaştığında fazlasıyla etkilenir ve sonraki tuvallerinde daha parlak ve coşkulu renkler de kullanmaya başlar. Bu etkilenmelerin sonucunda yaratmış olduğu eserleriyle sanatında farklı bir boyuta doğru artık hızla yol almaya başlamıştır.
Brüksel’de geçirdiği bir yılın sonunda, sanat tarzı ve düşünceleri tamamen değişmiş olarak Ostende’a geri döner. Bu andan itibaren on iki yıl sürecek olan çok sıkı ve yoğun bir çalışma sürecine girecektir.Chapeau Fleuri (Çiçekli Şapka), Marines (Gemiler), Vues d’Ostende (Ostende Görüntüleri), Le Lampiste (Lambacı), La Mangeuse d’Huîtres (İstiridye Yiyen), Des Intérieurs Bourgeois (Burjuva İç Mekanları) gibi ilk şaheserlerini yaratır.
Expresyonizm’in, Fransız Entimistler’in, özellikle de Fransız ressam Edouard Vuillard’ın etkisi altındadır.Ostende plajlarında, balolarında, karnavallarında bulunan insan kalabalıklarını ve kentin olağan gündelik yaşamını resimlerinde geniş yer verir. Eserlerini yalnızca dışavurum güdüsüyle yaratmaz. Aynı zamanda ruhsal durumunu da doğrudan doğruya yansıtan iç benliğindeki karmaşık duygularının etkisiyle hareket eder. Bu durum onun Van Gogh’a ve Munch’a yaklaşmasındaki en önemli unsurdur.
Flaman geleneğine uygun olarak koyu renkler ve alaycı mizah anlayışını oldukça sık kullanır.Cevresine ve dış dünyaya yabancılaşan biri olarak gerçeklerden uzaklaşmayı tercih eder.Toplumun yaşam biçimine, davranışlarına, riyakarlığına karşı daima alaycı bir tutum takınmaktadır.
Garip ruh halini yapıtlarında oldukça Realist ve hatta Empresyonist yöntemlerle, melankolik koyu renk ve biçimler kullanarak korkunç maskeler ve yaratık görüntüleriyle yansıtan Ensor; iskeletler, maskeler, tuhaf ve yanıltıcı giysilerin ardına gizlenmiş figürlerle, insanı ürküten ve şaşırtan fantezileriyle birlikte yalnızlığı, çaresizliği ve umutsuzluğu da gözler önüne sermiştir.
Bu durum aynı zamanda kendisinin yok olma ve ölüm korkusuyla dolu olan kuşkucu ruhsal yapısını da ortaya koymaktadır.
Ensor’un eserlerinin, önceleri Belçika’nın Avangard kabul edilen çevrelerince bile şiddetli tepkilere yol açmasında, resmettiği garip ve korkunç görünümdeki maskeler oldukça önemli yer tutmaktadır. «La Chrysalide» ve «L’Essor» birliğinin sergi salonlarında açmış olduğu sergiler konu ve teknik olarak izleyiciler tarafından anlaşılmayan ve tepkilere neden olan Ensor, Brüksel ve Antwerp sergi salonlarına yapmış olduğu sergi müracaatlarının reddedilmesini de kabullenmek zorunda kalır.
1883’te kendisinin etkisinde kalan birkaç yakın arkadaşını da yanına alarak Octave Maus’un kurduğu « groupe des XX » (Yirmiler Grubu)’na G. Vogels ile katılan Ensor ne yazık ki burada da en çok tepki alan grup sanatçılarından biri olur. Yirmiler Grubu’yla beraber 10 yıl boyunca plastik kavramını netleştirmeye çalışarak «Les auréoles du Christ ou les sensibilités de la lumière» serisini yaratan Ensor, önce gravürleri, daha sonra maske ve iskelet temalarıyla sembolizm çerçevesinde duygularını, kuşkularını ve dünyaya bakış açısını anlatmaya çalışır.
1894’te dağılan grubun ardından «Özgür Estetik» grubuna katılsa da temposunun giderek düştüğü bu süreçteki eserleri ne yazık ki öncekiler kadar etkili olmayacaktır.
1894’te eserlerini sergilemek üzere Paris’e davet edilir.Fakat ilk etapta çok az kişi üzerinde ilgi uyandırır. Belçikalı ressam ancak 1899’da, Fransa’da «La Plume» dergisinin düzenlediği bir sergiyle birlikte derginin yayımladığı özel bir sayı sayesinde tam anlamıyla tanınmayı başarır.
Eserleri, 1910 yılında Rotterdam ve Anvers’te bir retrospektif sergiyle tanıtılır. 1920 yılının başlarında Anvers ve Brüksel Kraliyet Müzeleri sanatçının eserlerini kabul eder. Ardından James Ensor ve sanatı, Ekspresyonizm adını bulan Almanlar’ın ülkesinde de giderek tanınır.
1929’da Ensor’a kendi ülkesinde «Baron» ünvanı verilir. Ardından Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı sanatçının eserleriyle büyük çapta bir retrospektif sergi düzenler. Bütün bu gelişmelerle birlikte Belçika’nın en büyük çağdaş ressamı ünvanını elde eden James Ensor, müzik ve edebiyatla da ilgilenir, denemeleri yayınlanır.
Henüz hayatta iken Oostende Kursaal Parkına bir heykeli yerleştirilir. 1933’te Ressamların Prensi olduğu ilan edilen Ensor, geride birçok yağlıboya tuvallerin yanısıra, çok sayıda desen ve gravürler dizisi bırakır.
1949 yılında hayata veda eden Ensor’un çok sayıdaki eseri, Belçika müzeleri başta olmak üzere Paris Milli Çağdaş Sanat Müzesi’nde yer almaktadır .
Münire Yurdayüksel – Brüksel 2011
www.munireyurdayuksel.com

Leave a Reply

Your email address will not be published.