Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 27’sini teşkil eden 18 yaş altı nüfusun Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) otomatik dahil edilmesi ile orta vadede 5 milyona yakın yeni katılımcının sisteme entegre olabileceği ve bu kanaldan ilk yılda yaklaşık 3 milyar lira fonun birikebileceği değerlendiriliyor.
Özel ve gönüllü bir emeklilik tasarruf sistemi olan BES, bireylerin aktif çalışma sürelerince yaptıkları katkıları uzun vadeli yatırımlara yönlendirerek sosyal güvenlik sistemini destekleyen ek bir gelir elde etmelerini ve emeklilik dönemlerinde yaşam standartlarını koruyabilmelerini hedefliyor.
Son dönemde, 18 yaş altı nüfusun sisteme dahil edilmesi suretiyle BES’in kapsamının genişletilmesine yönelik çalışmalar yürütülürken, Sigortacılık ile Diğer Bazı Alanlara İlişkin Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, geçen hafta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, ebeveynler, 18 yaşını tamamlamamış çocukları adına BES’te birikim yapabilecek.
Potansiyel BES katılımcı sayısının Türkiye’nin toplam nüfusuna ulaştırılması ile çocuklarda ve gençlerde tasarruf bilincinin geliştirilmesinin yanı sıra ülkenin tasarruf açığının kapatılmasına destek sağlanması amaçlanıyor. Öte yandan, sermaye piyasalarının derinlik kazanmasıyla finansal dalgalanmalara karşı daha dirençli bir yapı oluşturularak finansal istikrara katkı sağlanması hedefleniyor.
AA muhabirinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından hazırlanan Finansal İstikrar Raporu’ndan derlediği bilgilere göre, 18 yaş altı kesim, 2020 sonu itibarıyla 84 milyon olan Türkiye nüfusunun 23 milyon ile yaklaşık yüzde 27’sini teşkil ediyor.
Bu yılın nisan ayı itibarıyla BES ve Otomatik Katılım Sistemi’ne kayıtlı 12,6 milyon katılımcı bulunuyor. Bu da sisteme katılım oranının yaklaşık yüzde 21 olduğuna işaret ediyor.
Genç nüfusun sisteme OKS’deki yapıya benzer bir şekilde otomatik dahil edilmesi durumunda orta vadede 5 milyona yakın yeni katılımcının sisteme entegre olabileceği ve bu kanaldan ilk yılda yaklaşık 3 milyar lira fonun birikebileceği değerlendiriliyor.
Bu varsayım altında, sistemdeki toplam fon üzerinde orta ve uzun vadede kayda değer fark oluşacağı, projeksiyon kapsamında 2030’da 1,21 trilyon lira olması beklenen toplam fon büyüklüğünün 1,36 trilyon liraya çıkabileceği öngörülüyor.
Otomatik katılım ile sistemdeki fonlar 150 milyar liraya dayandı
Emeklilik Gözetim Merkezi verilerine göre, Türkiye’de 21 Mayıs itibarıyla BES’te 6 milyon 908 bin 820 kişinin 147 milyar 363,4 milyon liralık fonu bulunuyor. Otomatik katılım temel göstergelerine göre ise 2017’nin başından itibaren otomatik olarak BES’e dahil olup 21 Mayıs itibarıyla sistemde bulunan çalışan sayısı 5 milyon 767 bin 892 olarak belirlendi. Bu çalışanların fon büyüklüğü ise 12 milyar 605,1 milyon lira düzeyinde gerçekleşti.
Türkiye’de OKS’nin devreye girdiği Ocak 2017’den önce, BES’te bulunan katılımcı sayısı 2016’nın aralık sonu itibarıyla 6 milyon 627 bin 25, sistemin büyüklüğü ise 53,4 milyar lira düzeyinde bulunuyordu.
Rakamlar, çalışan kesime yönelik OKS’nin devreye girmesi ile sistem büyüklüğünün önemli ilerleme kaydettiğini ortaya koyuyor. Bu da söz konusu uygulamanın gençlerde devreye alınmasının sistemin derinleşmesine önemli katkı sağlayacağını gösteriyor.
Gelişmiş ülkelerde de 18 yaş altı nüfusa tasarruf etme alışkanlığı kazandırmaya yönelik çeşitli programlar bulunuyor. Yapılan bir çalışmaya göre, İngiltere’de uygulanan CTF programı, çocukların tasarruf etmeye başlayabilecekleri bir finansal varlığa erişimini sağlayarak okul müfredatı aracılığıyla verilen finansal eğitime bağlı olarak, gelecek nesillerde tasarruf alışkanlığının gelişmesine yardımcı oluyor. Bir başka çalışma da çocukların doğumlarından itibaren tasarruf hesaplarına sahip olmasının birikim alışkanlığı kazanmalarının yanı sıra geleceğe dair daha özgün ve başarılı planlamalar yapmalarına katkı sağlayacağını ortaya koyuyor.
12
Ülke tasarruflarını artırmaya yönelik bu girişimlerin; uzun vadede cari denge, sürdürülebilir büyüme, daha derin finansal piyasalar gibi makro göstergeleri olumlu yönde etkileyeceği, yapısal kırılganlıkları azaltacağı ve olası şoklara karşı finansal piyasaların daha dirençli olmasını temin etmesi açısından finansal istikrara katkı sağlayacağı vurgulanıyor.