Denizli’de geçen Haziran ayındaki Gezi eylemlerine katıldıkları için haklarında dava açılan 9 şüpheli beraat etti.
Hakim kararın gerekçesinde, ‘farklı düşünen bir avuç gencin, devlet için tehlike görülmemesi’ gerektiğini, ‘farklı seslerin yükselmesinin demokrasinin oluşup yerleşmesi için gereken davranış olduğunu’ yazarak, “El ele, kol kola göstericimiz, polisimiz, askerimizle, sağcısı solcusuyla, inananıyla inanmayanıyla, bir halay çeker gibi aydınlık geleceğe yol almamız gerekiyor” ifadelerine yer verdi. Hakim Berkin’in ölümüyle ilgili de konuştu.
Denizli’de gezi eylemlerine katıldıkları için Ali Şimşek, Kerem Yıldırım, Güldane Pekdoğan, Recai Altuntaş, Cem Dikmen, Cüneyt Çelik, Süleyman Can Bayram ve Mustafa Kayhan hakkında geçen yıl ‘Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme, Yönetme ve Bunların Hareketlerine Katılma’ suçlamasıyla 1.5- 3 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı. Denizli 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü duruşmasında sanıkların tümü hakkında beraat kararı verildi.
İŞTE GEREKÇELİ KARAR
Denizli 7’nci Asliye Ceza Mahkeme Hakimi Öncü, kararın gerekçesinde çağımızda demokrasi ve özgürlüklerin tanımını yaparak şunları yazdı:
“Demokrasinin kelime anlamı; Tüm üye veya vatandaşların organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. İleri demokrasi ise, 21’inci Yüzyıl’ın teknolojisini kullanarak demokrasiyi geliştirmeyi amaçlamak, bunun için basın, fikir ve düşünce ile ifade özgürlüğü konularında ileri düzeyde çaba sarf ederek, insanların özgürlük ve sınırlarının arttırılması çabasının görüldüğü bir yönetim biçimi olacaktır, daha doğrusu olmalıdır.”
SANIKLAR İÇİN ‘AYDIN TOPLULUK’
Mahkeme hakimi Haki Öncü, sanıkların sosyal ve eğitim durumlarını da değerlendirdiği gerekçeli kararda şöyle dedi:
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü yaptıkları ileri sürülen ve sanık olarak yargılanan bu kişilerin eğitim durumları incelendiğinde, ağırlıklı olarak üniversite mezunu ve aydın olarak nitelendirilebilecek bir topluluk olduğu görülecektir. Sanıkların dosya kapsamı ve delil durumu incelendiğinde bir araya gelme, toplanma ve basın açıklaması yapma düşüncelerindeki amaç; daha önceden yapılan farklı zaman ve yerlerdeki gösteri yürüyüşlerine, güvenlik güçlerince orantısız güç kullanılması neticesi birden çok göstericinin ölmesine duyulan üzüntünün dile getirilmesine çalıştığı ve bu toplanma amacının demokratik tüm ülkelerde olağan bir davranış olduğu aşikardır. Ülke tarihimize baktığımızda, daima farklı düşünen değerlerin ağırlıklı olarak ölümleri sonrasında zenginlik olarak kabul edildikleri, yaşarken tehlike olarak görülen bu kişilerin ölümü ile birlikte iadeyi, itibarlarının verilmesine çalışıldığı, hatta ülkemiz dışında olan bazı mezarların getirilmesine çabalandığı görülmektedir.”
“SES KESMEK İLERİ DEMOKRASİYLE BAĞDAŞMAZ”
Denizli 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Haki Öncü, eylemlerde ayakta duranı, oturan, yürüyen, tencere -tava çalanı, ışık yakıp-söndüreni tehdit, tehlike olarak görme, sesini kesmek için mücadele etmenin ileri demokrasi ile bağdaşamayacağını vurguladı.
Hakim Öncü, terörü destekleyen bir etnik gruba dahi olgunlukla el uzatan devletin, aynı olgunluğu farklı düşüncelere de göstermesi gerektiğini belirtirken gerekçeli kararda şöyle devam etti:
“Yaşanan darbe sonrasında ‘farklı düşünüyor’ diye 17 yaşında asılan Erdal Eren’in ardından yazılan ‘Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda’ şarkısını dinler, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun Mamak Cezaevi’nde yapılan işkenceleri anlatan ‘Üşüyorum’ şiirini okudukça yapılan zulümlere yanar, farklı düşünüyor diye yazar Sabahattin Ali’yi Istıranca Dağları’nda öldürdüğümüze yanar, farklı düşündüğü için ülkemizden kaçmak zorunda kalan Nazım Hikmet’leri, Ahmet Kaya’ları başka ülkelerindeki mezarlarında ziyaret eder, çiçek bırakır, Fatiha okur, son olarak da gezi parkı protestoları sırasında polis memurları tarafından atılan gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu 268 gün komada kalan 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüne yanar dururuz. Anadolu’nun kilimi gibi, motiflerdeki renkler gibi farklılıklardan güzellik doğar. Ülkemizde son 30 yıldır yaşanan terör sonrası terörü destekleyen bir etnik gruba dahi olgunluk ile el uzatan kucak açan devletimizin, aynı olgunluğu farklı düşüncelere de göstermesi gerekir. Bu cennet vatan hepimizindir. Doğu’suyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle, hangi etnik kimliği olursa olsun, hangi inanca hizmet ederse etsin, farklılığı, zenginlik olarak görüp kabul etmek gerekir. Ayakta duranı, oturanı, yürüyeni, tencere tava çalanı, ışık yakıp söndüreni, tehdit, tehlike olarak görmek, sesini kesmek için mücadele etmek, bırakın ilerisini demokrasi ile bağdaşmaz. Şiddet unsuru taşıyamayan, sadece etkiye tepki ölçüsü doğrultusunda tepki gösteren, bu sanıkların suç işleme kastı ile hareket etmediklerinin düşünülmesi gerekir. El ele, kol kola, göstericimizle, polisimizle, askerimizle, sağcısıyla, solcusuyla, inananıyla, inanmayanıyla, bir halay çeker gibi aydınlık geleceğe yol olmamız gerekir.”
“TOMA ARAÇLARI İTFAİYEDEN FAZLA SU KULLANIYOR”
Hakim Öncü, çoğunluktan farklı düşündüğü ileri sürülen bir avuç gencin, devlet için tehlike görülmemesi gerektiğini söyledi. Öncü, farklı seslerin yükselmesi, farklı düşünce, demokrasinin oluşması ve yerleşmesi için olması gereken davranışlar olduğunu kaydederek şöyle konuştu:
“Valilik makamı tarafından çoğunluğun görüşünde olmayan hiçbir gösteri için ağırlıklı olarak izin verilmediğinden, farklı olan farklı düşünen hiç kimsenin ülkemizde gösteri veya toplanma hakkı ne yazık ki görülmemektedir. Bırakın toplantı ve gösteri yürüyüşüne valilik makamlarının izin vermesi, bu günlerde Cumhuriyet savcıları tarafından yapılması düşünülen operasyonların dahi izni validen alınması gerekiyor. Bu durum ne hukuk devleti ne de demokrasi ile bağdaşmıyor. Ne yazık ki ülkemizde şu an, farklı düşünen kitlenin sindirilmesi sürecinde, ülke genelinde itfaiyelerin kullandığı sudan çok TOMA araçlarının su kullandığı ve göstericilere su sıktığı ortadadır. Sıkılan suyun da insan için zararlı olacak kimyasal madde ile karıştırılmış su olması, gösteri yapmaya çalışan vatandaşların direkt meydanlarda sıkılan kimyasal sularla cezalandırılmasının amaçlandığı gerçektir.”