Bir yanda küresel iklim krizinde insan etkisini azaltmak için akaryakıt kullanımının nasıl daha fazla azaltılacağı ve bir yandan da artan ısınma masrafları tartışılırken uzmanlardan üşümenin sağlığa olumlu etkileriyle ilgili bir araştırma geldi.
İngiltere’nin saygın gazetelerinden Telegraph’ta yazdığı sağlık üzerine makalelerle dikkat çeken Caroline Williams, odağına bu defa artık kendini hissettirmeye başlayan soğuk günlerin insan vücuduna etkisini aldı. Williams, sadece küresel ısınmaya olan etkiyi azaltmak ya da daha düşük ısınma masrafına sahip olmak için değil, aynı zamanda daha sağlıklı bir beden için de üşümenin önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Soğuduğumuzda meydana gelen en belirgin şey, vücudun ısı üretmek için çok çalışması gerektiği. Bunu yapmanın bir yolu da köprücük kemiği, boyun ve omurga çevresinde az miktarda bulunan kahverengi yağ depolarını harekete geçirmek. Derimizin altında sallanan beyaz yağın aksine, kahverengi yağ kalori depolamaz, yakar. Kahverengi yağ, ısı üretmek için glikozu yakan küçük hücresel enerji santralleri olan mitokondri ile dolu. Sıcaklık düştüğünde bu fabrikalar devreye giriyor.
OBEZİTEYİ ÖNLEYEBİLİR Mİ?
Son birkaç yıldır da kahverengi yağ, obeziteyi önleme potansiyeli nedeniyle büyük miktarda araştırmaların hedefi olmuş durumda. Bazı araştırmalar, merkezi olarak ısıtılan yaşam alanlarının artması ile obezitedeki artış arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor. Kahverengi yağ miktarı kişiden kişiye değişir ve daha ince insanlar daha fazlasına sahip olma eğilimindedir. Nottingham Üniversitesi’nden Michael Symonds, obez insanların daha az toplam kahverengi yağı olduğuna dikkat çekiyor.
Williams yazısında, düzenli soğuğa maruz kalmanın, yalnızca vücut soğuduğunda değil, sonrasında birkaç saat boyunca kahverengi yağ aktivitesini ve enerji tüketimini artırdığını belirtiyor. Bu da üşümenin, minimum çabayla birkaç kalori yakmanın kolay bir yolu olabileceğini söylüyor: “Bunu uygulamaya koymak, termostatı bir süreliğine kısmak kadar basit olabilir.”
DAHA FAZLA KALORİ YAKILIYOR
Ayrıca Hollanda’da yapılan bir araştırma, 15-16°C’lik bir odada 10 günden fazla zaman geçiren kişilerin kahverengi yağ aktivitelerini artırdığını ve daha fazla kalori yaktığını buldu. Deneyde, gönüllüler soğukta günde altı saat geçirdiler, ancak araştırmayı yöneten Maastricht Üniversitesi’nden Wouter van Marken Lichtenbelt, muhtemelen çok daha azının da yeterli olabileceğini belirtiyor: “Bütün gün maruz kalmanıza gerek yok. Muhtemelen en az bir saat gerekli.”
Kopenhag Üniversitesi’nden Susanna Søberg tarafından yürütülen yeni bir araştırma ise, normal soğuk su yüzücülerinin kahverengi yağının soğuğa alışkın olmayan insanlara göre daha fazla kalori yaktığını buldu. Bunun kilo kontrolü ile ne kadar ilgili olduğu henüz net değil; ancak soğuk havada yapılan diğer egzersiz biçimleri kalori yakmanın daha iyi yolları olabilir: Soğukta yürümek, koşmak veya bisiklete binmek, aynı şeyi sıcak havalarda yapmaktan daha fazla kalori yaktırır.
SIK HASTALANMAK…
Yavaş yavaş daha soğuk bir odaya alışmanın aksine, soğuk suya girmek her zaman sistem için bir şoktur. Vücut suda havada olduğundan çok daha hızlı soğur ve deriden gelen hızlı ısı kaybı, stres hormonları kaç tepkisini başlatır. Bu kısa, keskin şok; daha sağlıklı bir bağışıklık sistemi de dahil olmak üzere birçok fayda ile ilişkilendirilir.
Bir çalışma, ilk adrenalin patlamasının ardından kandaki anti-inflamatuar kimyasallarda bir artış olduğunu ve bunun da bağışıklık tepkisini baskıladığını buldu. Daha sonra, bağışıklık tepkisini uyarmak için küçük bir miktar bakteri enjekte edildiğinde, soğuğa maruz kalan kişilerde, kendilerini soğuk suya daldırmayan kişilere göre daha az semptom ve daha düşük ateş görüldü.
HER GÜN 30-90 SANİYELİK SOĞUK DUŞ
3.000’den fazla gönüllüyle yapılan ayrı bir çalışmada da bir ay boyunca her gün 30 ila 90 saniyelik soğuk suyla ılık bir duşu sonlandıranların, hastalık nedeniyle işten izin alma olasılıkları yüzde 30 daha az olduğu görüldü.
Aslında, soğuk duş alan insanlar hâlâ aynı sıklıkta hastalanıyorlardı; ancak işten izin alacak kadar hasta hissetmiyorlardı. Bunun nedeni ise, kendimizi hasta hissettiğimizde semptomların çoğunun virüsün kendi etkilerinden ziyade bağışıklık tepkimizin sonucu olması olabilir. Soğuğa maruz kalmanın katılımcıların bağışıklık sistemlerini daha verimli hale getirmesi ve bu nedenle daha az semptom yaşamaları olası.
Portsmouth Üniversitesi’nde soğuğa maruz kalmanın fizyolojik etkilerini inceleyen Mike Tipton soğuk duş alan kişiler için, “Uyandıklarını ve kendilerini canlı hissettiklerini söylüyorlar; aslında bu, oldukça önemli bir fizyolojik stres sonucu olarak stres hormonlarının salınımı” diyor.
RUH HALİNİ DE DÜZENLİYOR
2018’de British Medical Journal’da yayınlanan bir araştırma, uzun yıllar depresyon ve anksiyete yaşayan bir kadının düzenli olarak açık su yüzmeye başladıktan sonra ilaç almayı bırakabildiğini bildirdi. Ancak ruh halindeki düzelmenin arkasında soğuk su mu yoksa arkadaşlık veya doğada vakit geçirmek gibi başka bir şey mi olduğundan emin olmak için daha fazla gönüllüyle yapılan daha büyük çalışmalara ihtiyaç var.
Bununla birlikte Tipton, soğuk şok tepkisinin tehlikelerini de vurguluyor: “Cilt soğuk suyu hissettiğinde keskin derin nefes alımı veya soluk çekme refleksini kontrol etmek imkansızdır ve ağzınız sudayken bu olursa, boğulma riski çok yüksektir. Bu Yavaş yavaş girmek ve alışmak çok daha iyi.”
Williams da soğuk su etkisindeki diğer tehlikelere dikkat çekiyor: “Başka tehlikeler de var. Sağlık sorunları olmayan insanlarda bile kalp krizi riskini artırır. Nadiren görülse de hafıza kaybına neden olabilir.”