Adalet dışarıda kaldı…
Ama sen de içeride kaldın yargıç…
*
İnsanlar, canları yandığında mahkeme kapısına koşarlar…
En son yerdir…
Bir kasaba adliyesinin önündeki merdivenlere oturmuş yorgun yaşlı insan da… İşte ülkenin Genelkurmay Başkanı da…
Hiç fark etmez…
Aynı kapıdır o…
Umudun, güvenin, çarenin olduğu son yer…
*
Bir karambol döneminde ülkede her şey yıkılmış, her şey çökmüş, her şey yok edilmişse… Sadece o kapı kalmışsa yerli yerinde…
Korkma…
Git çal…
Hakkını, acını, gözyaşını geri verir yargıç…
*
Ama kapı yıkılmışsa?..
*
Herkesten önce, yargıyı korumak yargıcın görevidir…
Herkesten çok, o hukuktan sorumludur…
Yoksa teraziyi ben tutardım…
*
Dön bak…
Geçen on yılı en çok unutulmaz kılacak olan, yargının tetikçilerin elinde silah gibi kullanılmış olması değil mi?..
“Hoca”ya mı, yoksa “imam”a mı bağlı olduğu tartışılan bir yargı görülmüş şey mi?..
Ya da; her şey unutulsa bile, hukukun nasıl bittiğinin, adaletin nasıl çöktüğünün, o kapının masum insanların başına nasıl yıkıldığının unutulması olası mı?..
*
Şimdi de…
Adaletin yüce ve bağımsız vicdanı yerine, ortaya saçılan rezillikler yüzünden sokağa dahi çıkamaz hale gelmiş iktidarın bir sıradan bakanına bağlayacaklar seni…
Emir kulu oluyorsun yani…
Öyle mi?..
*
Hukuk önce senden sorulur…
Sahip çık yargıç…
Sessiz kalma…
Oradasın…
Yükselt sesini…
Korkma…
*
Hukuk varsa Türkiye var…
Yoksa yok…
Cumhuriyet