Beste Serim Erbak Antik Çağa Yolculuk Fethiye – Myra

Eşimin Almanya Freiburg şehrinde üniversite eğitimi aldığı sırada çoksevdiği arkadaşlarından biri Alanya Side’de kalacağını ve bizimlegörüşmek istediğini söyleyince yollara düştük.

Bu güzel bir buluşma olacak. 40 yıldan fazla süredir görüşemeyen arkadaşlar kavuşacaklar.
Dile kolay. İzmir, Alanya arası bir hayli uzak olduğu için, bir gece Fethiye’de konaklamayı düşündük.300 km’den fazla gideceğiz. Yolumuz üzerinde incir ve üzümü ile meşhur olan Aydın’a gelince “Tariş” mağazasına uğrayarak kuru incir aldık. Çine’ ye yaklaşırken, yolun sağında, solunda “Köfteciler” başlıyor. “Köfteci Enişte”, “Köfteci Tahsin” “Kasap Mehmet Zengin’in yeri” diye liste uzayıp gidiyor. Marmaris’e ya da güneyde başka bir tatil yerine gidilirken burada köfte yemeden geçmek olmaz diyerek öğle yemeğimizi yedik.

Gerçekten çok leziz. Köyceğiz’e, Sandras dağlarından inerken köylüler yol kenarlarında henüz yeni toplanmış Çıntar Mantarı satıyorlar. Kömürde kızartılıp yeniliyor. Enfes bir tadı var. Mantarların toplama zamanları oldukça değişik. Biz de ufak masaları olan bir yere oturup bu lezzeti tattık. Ayrıca yanımıza da aldık ama dayanıklı olmadığı için bırakmak zorunda kaldık. Öğleden sonra 5’te Fethiye’ye vardık. Muhteşem sahili ile güzel Fethiye.
Muğla ilinin en turistik ilçelerinden biri. Harika koyları, kadim tarihi,tertemiz havası, yemyeşil doğası, Ölüdeniz ve plajlarıyla tam bir cennet.
Dünyanın sayılı tatil destinasyonlarından.

Otel bölgedeki en güzel plajlardan biri olan “Çalış” sahilinde. Deniz kenarı yayalara ait bir kordon ile boydan boya çevrelenmiş. Yapılar kordonun diğer tarafında kalmış. Fazla katlı bir binaya izin verilmemiş.Böyle olunca da ortada görüntü kirliliği yok. “Nil Boutique Hotel” temiz, rahat bir otel. Ben kendimi İngiltere’nin küçük bir sahil kasabasına gelmiş hissettim. Zira burada herkes İngiliz, konuşulan dil İngilizce. Yemek adlarından tutun, gördüğünüz her yazı bu dilde. Özellikle emekli olan İngilizler mülk edinerek, bu cennete yerleşmişler. Sahildeki barlarda biralarını keyifle yudumlarken sohbet ediyorlar. Hatta bizim otelin sahibi bayan, onlara Türkçe dersi veriyormuş. “Richard Amca nasılsın? Agatha teyze bisikletini aldı mı?” gibi cümleler duyuyoruz. Hem günlük güneşlik mis gibi bir havada yaşamak, denizden alabildiğine yararlanmak hem de değerli para birimleriyle refah sürmek üzere artık ikametleri olan bu güzel yere iyice alışmışlar, benimsemişler. Güler yüzlü misafirperver ve yabancılara hayran halkımız onları bağrına basmış.

Onlarla evlilik bağıkurmuşlar. Aile oluşturmuşlar. Nüfuslarının üç bini geçtiği söyleniyor.Emekli olmayanlar Fethiye’de iş kurmuşlar. İngilizlerin ince ince yerleşim süreçleri burada tamamlanmış. Değişik duygular içindeyim.
Eski çarşıyı gezdikten sonra, denizin içeriye hafifçe girinti yaptığı, muhtemelen bir derenin denize kavuştuğu yerdeki tekneleri seyrederek, kordona geri döndük. Koyda güneşi batırdıktan sonra otelimizin açık olan bölümünde akşam yemeğimizi yedik. Harika bir ortam, denizin gecenin yavaş yavaş çökmesiyle birbirinden güzel renklere bürünmesi, akşamın tatlı serinliği, mangalda yakılan ateş. Fethiye’yi çevreleyen dağlarda karlar var. Öyle ya kış ayındayız. Gündüz güzel olan hava akşam serinliğe teslim oluyor. Ertesi gün Side’ye ulaşmak için daha dört saatlik bir yolumuz olduğunu düşünerek erken kalktık. Sabah bir başka güzel buraları. Deniz hafif bir
sis bulutuyla kaplanmış. Dükkân sahiplerinin beslediği köpekler ordular halinde dolaşıyorlar. Sabah fırından yeni çıkmış ekmek kokusu, kahvaltı hazırlayan dükkânları sarıyor. Sakinlik, hafif esen rüzgâr ayrılmak zor da
olsa hazırlanıp, yeniden yola çıkıyoruz.

Öğlen Myra Antik Kentindeyiz. Bu yörelere birçok kez gelmeme rağmen bir türlü bu tarihi yere gelmek kısmet olmamıştı. Bundan dolayı çok mutluyum. Ocak 2020’den beri tüm Dünyada hüküm süren Covid 19 salgını nedeniyle turist sayısında önemli düşüşlerin yaşandığı dönem tüm bu güzel yerleri öksüz bırakmış.
Kaş, Finike arasında, Antalya’nın Demre ilçesinde, Işık Ülkesi Myra Likya’nın en önemli şehirlerinden biri. Myra, ismini kurulduğu Myros Nehri’nden (Demre Çayı) almış. Herodot’a göre Likya halkı, Girit kökenli,
Kral Minos tarafından yurtlarından sürülen ve Minos’un kardeşi Sarpedon liderliğindeki bir grubun uzantıları. Burası aynı zamanda Tanrıça Kybele’nin, Artemis olduğu yer olarak da biliniyor.

Myra, Aziz Nikolas’ın piskoposluğu sayesinde ününü Ortaçağ boyunca sürdürmüş. İlk şehir İ.S. 5’nci yüzyılda kurulmuş. Bir dönem Likya eyaletinin başkenti olan Myra, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları yer olması nedeniyle Hıristiyan âlemi tarafından ayrı bir önem taşıyor. Harikulade güzellikte kaya mezarları ile ünlü. Noel Baba olarak bilinen Aziz Nikolaos şehrin sembolü kabul ediliyor. Tarihte büyük bir deprem geçiren kent, I.Justinianos’un desteğiyle yeni baştan inşa edilmiş. Böylece Romalıların buraya yerleşmeleri gerçekleşmiş.15 bin kişilik tiyatrosu Anadolu’daki en büyük antik tiyatrolardan biri.

Şehre hayat veren Demre Çayı, pek çok antik kentte olduğu gibi, zamanla getirdiği alüvyonlarla kentin sonunu
hazırlamış. Şehir tarihte Andriake Limanıyla denize kavuşuyormuş.Kaya mezarları birbirlerinin üzerinde, Akropolisin yamaçlarında, sabırla ve muhteşem bir işçilikle kayaları oyulmasıyla yapılmış, nefes kesici
güzellikte. Muhteşem gözüküyorlar. Görüntüye hayran olmamak elde değil. Sihirli bir ortam. Hediyelik eşya satan dükkânları geçip, bilet turnikelerinden içeri girdiğinizde, inanılmaz bir yere varıyorsunuz. En az kaya mezarları kadar antik tiyatro da görkemli ve büyüleyici. Roma döneminde inşa edilmiş ve çok da iyi korunmuş. Mitolojinin tanrı ve tanrıçaları, karışık canlıları ve gizemli hikâyelerini anlatan kabartmalar, tiyatro maskları, her taşa nakış gibi işlenmiş. O yüzlerdeki ifadeler inanılmaz.

Çıkışta ağaçların altında masalara oturup keyifle bir çay içiyoruz. Side’ye yolumuz uzun. Portakalıyla ünlü Finike’de, su kıyısında Atilla Bey Restoranda öğle yemeğimize yedik. Nefis tatlar. Mükemmel hizmet. Merak edip bu Atilla Bey kim acaba diye sorunca restoran sahibi bahçede oynayan şirin bir çocuğu işaret ederek torununun adı olduğunu söyledi. Deniz kıyısından kıvrıla kıvrıla eşsiz manzaralar eşliğinde gidilen yol bizi akşam vakti Side’ye götürdü. Otelin lobisinde heyecanla bizi bekleyen Harald ve eşi Gabriele ile karşılaşmamız gerçekten görülmeye değerdi. İki arkadaş hasretle birbirlerine sarıldılar. Tüm gece birlikte geçirdikleriyıllardan anılardan söz ettiler. Güzel şeyler oluyor bu hayatta.