Beste Serim Erbak: Kafkasya Ülkesi Gürcistan 2023 კავკასიის ქვეყანა საქართველო 2023 წ Kutaisi Kaf Dağı

İmereti bölgesinin başkenti olan Kutaisi, Dünyanın en eski şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Sovyetler Birliği döneminde, uzun yıllar ülkenin,sanayi merkezi olmasının yanında, kültürel ve politik açıdan da hatırı sayılır bir yeri varmış.

VIII. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar Gürcistan’ın başkentiymiş. Ancak ülkenin bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte ekonomisi tamamen sarsılmış, Gürcistan topraklarındaki diğer yerler gibi burada da fabrikalar kapanmış, halkın çoğu şehri terk etmiş. Ama daha sonrasında Ülke parlamentosunun Tiflis’ten buraya taşınması şehri yeniden hareketlendirmiş. Kutaisi, Rioni nehrinin her iki yakasına yerleşmiş, asırlık ağaçların gölgesinde, tarihi ve bugünü bir arada görebileceğimiz harika bir şehir. İki gün kalmayı planladığımız Kutaisi’de dört gün kaldık. Benim ülkede en beğendiğim, Gürcistan’ın özünü görebildiğim mükemmel bir yerleşim. Newpot caddesindeki otelimizde kahvaltı çatı katında ve terastan yeşillikler içinde, Bagrati Katedrali ile panoramik Kutaisi manzarası muhteşem. Artık hazırız. Gezme, görme vakti. Otelden biraz yürüyünce,ilk müzemizi ziyaret ediyoruz. 1993 yılında kurulmuş, David Mkheidze Fotoğraf-Sinema Tarihi Müzesi. Müze küçük sadece iki odadan oluşuyor.Ama bizim çok ilgimizi çekti. Ünlü fotoğrafçıların çektiği eski fotoğraflar, fotoğraf makineleri ile fotoğraf ve film ekipmanları, küçük parça antika, yöresel eşyalar sergileniyor. Ziyaretçilerin Kutaisi hatırası fotoğraf çektirmeleri için bir köşe yapılmış ama ne yazık ki benim boyum o platforma çıkmak için yeterli olamadı. Eski şehrin kalbi, David Agmashenebeli Meydanı’na doğru yürüyoruz.Tam köşede, Meskhishvili Tiyatrosuna varmadan, Gürcistan’ın meşhur bronz heykellerinden, yanında küçük bir çocukla bankta oturan bir adam görüyoruz. Çocuğun elinde tuttuğu sinema film bobinindeki negatiften ona bir şeyler anlatıyor. Bu kişi, ülkenin Rusya İmparatorluğuna bağlı olduğu dönemde, Gürcistan doğumlu, ünlü aktör İpolite Khvichia(1910-1985).

Meydanı dün gece görmüştük. Tam ortadaki havuzda, yeşil, kırmızı,mavi, sarı ışık oyunlarıyla fıskiyelerden fışkıran sular muhteşem gözüküyordu. Bu, 2011 yılında yapılmış Colchis Çeşmesi. Şehrin yeni sembolü. Bir zamanlar Kutaisi’nin de içinde bulunduğu Colchis, zengin ve güçlü bir krallıkmış. Mitolojide adı geçen “Altın Post” efsanesinin deanavatanı. Yuvarlak şekilli, beş kademeli, Colchis Çeşmesi, her biri birbirinden farklı yükseklikte, mavi mozaik kaidelerin üzerine yerleşmiş, bölgede yapılan kazılardan çıkartılan, keçi, at, geyik, kaplan ve aslanlardan oluşan antik heykelciklerin büyütülmüş 30 adet altından birebir kopyaları, bizim Gürcistan’da üçüncüsüne rastladığımız gökyüzünü seyreden, minik Tamada heykeli, fıskiyelerden fışkıran sular ile harika bir görüntü
sergiliyor. Ortasında havuzun yer aldığı büyük meydanda trafik çok yoğun. Karşı tarafa geçebilmek için bir hayli çaba sarf etmek gerekiyor.Lado Meskhishvili Devlet Tiyatrosu, opera binası, lüks kafe ve mağazalar, meydanı çevrelemiş. Tiyatro, 1920-1955 yılları arasında inşa edilmiş. Beş katlı yapı Roma ve Yunan mimarisinde yapılmış. 800 kişiden fazla kapasitesi olan bina halen birçok gösteriye ev sahipliği yapıyor.

Ana kapıya yüksek ve geniş merdivenlerden çıkılıyor. Önündeki kaldırımda ünlü Gürcü artistler adına taşlarla çizilmiş yıldız şekiller size bir sanat noktasında bulunduğunuzu anlatıyor. Hemen karşı çaprazda, 1820’lerde İmereti Kralı Solomon’un kızı Prenses Darejan’a düğün hediyesi olarak armağan ettiği bahçe, bugün yerel halkın “Bulvar” dediği, bir park yer alıyor. Girişinde sütunların bulunduğu kare şeklinde, ulu ağaçların gölgesinde küçük, şirin, tertemiz parkta biraz oturup atmosferi solumak hoşumuza gidiyor. Pitoresk süs havuzları, romantik Gürcü şarkıları söyleyen ünlü İşkhneli kız kardeşlerin beyaz heykelleri, şair Akaki Tsereteli, besteci Zakhary Pavliashvili ve savaşta hayatını kaybedenler için yapılmış bir anıtın yer aldığı parkta zaman duruyor sanki. Parktan çıkınca Kraliyet bölgesinde gezinmeye devam ediyoruz. Rustaveli bulvarında Roma figürlerine ait heykellerin bulunduğu Opera ve Bale Binasının kapısı sütunlarıyla dikkat çekiyor. Gürcü operasının kurucusu Meliton Balanchivadze, Kutaisi’ nin bir köyünde doğmuş.Binaya da onun adı verilmiş. Orijinal bina 1946’da yanmış. Yapı en son olarak 2010 yılında yenilenmiş. Programımıza göre bu günü Kutaisi’de geçirip, ertesi gün Svaneti bölgesi, Mestia’da iki gece kalacaktık ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Yer ayırttığımız otel, su sistemlerinde arıza çıktığı için orada kalamayacağımızı bildirince iptal etmek zorunda kaldık. Kutaisi’yi de sevince bir sorun olmadı. Ama Mestia’ya aynı gün gidip dönmenin çok zor olduğunu ancak seyahat edince anlayabildik. Rustaveli caddesinde tur düzenleyen acente Budget Georgia’dan biletlerimizi aldık. Bizim gibi rehber eşliğinde gidecek turistler eşyalarını orada bırakıyorlarmış. Bazıları da bavullarıyla gidip Svaneti’de kalıyorlar. Ertesi sabah 7’de turumuz başlıyor.Caddenin sonuna doğru yaklaşırken bir binanın yan yüzünde demirden yaratıcı çizgilerle yapılmış bir pilot kabartması çok ilgimi çekiyor. Sonradan bu resmi şehrin başka yerlerde de görünce araştırıyorum. Bu, Gürcü sahne sanatına katkısı inanılmaz ölçüde büyük olan Dünya çapında yetenekli
sanatçı, kostüm ve dekor tasarımcısı, Petre Otskheli’nin eserleri arasında en çok bilineni, “Uçan Ressam” çizimi. Kutaisi doğumlu, Otskheli,1937’de henüz 30 yaşındayken Bolşevik yetkililer tarafından tutuklanmış ve daha sonra da idam edilmiş. Kariyeri yalnızca dokuz yıl sürmüş ama bu süre, 21’i sahnelenen 28 gösteri tasarımlarını çizmek için yeterli olmuş.

Sınırsız yaratıcılık ve formun esnekliğiyle bilinen Petre Otskheli’nin eskizlerinde yer alan insanlar, meta-kişiler. Gürcistan böyle değerli bir sanatçıya sahip olduğu için ne kadar onur duysa yeri var. Biraz daha ilerleyince, etrafı cam levhalarla çevrili bir alt geçitten karşı tarafa geçiyoruz. İçerde sağlı sollu küçük dükkânlarda çeşitli hatıralık eşyalar ve giysiler satılıyor. Artık Rioni kıyısına ulaştık. Yolun karşısındaki mini bir parkta duvar resmi koca bir cepheyi kaplamış. Resim 2008’de Rus-Gürcistan savaşında 26 yaşında yaşamını yitiren asker Tamaz Nikiti’ye adanmış. Mavi rengin üzerinde gri tonlar kullanılmış. Eller çekilen acıyı ifade ediyor. Gökyüzüne Origami sanatında kuşlar çizilmiş. Yan tarafta Gürcüce bir şiir ve bir büst yer alıyor. Bir Türk Restoranı görünce hemen ona doğru yöneliyoruz. “Antalya Restoran ”Henüz yeni açılmış. Sahibi Hasan Bey’in ilk müşterileriyiz. Türk misafirperverliği ile hemen sofrayı donatılıyor. İkramlar başlıyor. Kutaisi’de hayat şartları hakkında konuşuyoruz. Restorana çok yakın, kaldırımda dağ eteğinde yukarıya doğru yükselen bronz heykel ünlü Gürcü şair Galaktion Tabidze’ye ait. (1892-1959) Şair1930’lardaki “Büyük Tasfiye” den sağ kurtulmuş olsa da kendi gibi şanslı olmayan arkadaşlarının acısına daha fazla dayanamamış, depresyon ve alkolizm sonucu intihar etmiş.

Nehir kıyısına inip teleferiğe biniyoruz. Teleferik 1950’li yıllar, Sovyet döneminden kalma. Kırmızı ve sarı kabinleri var. Rioni nehrinin üzerinden geçip Besik Gabashvili Eğlence Parkı’nın bulunduğu tepeye çıkıyoruz. Sanki pek sağlam değilmiş gibi gözükse de bizi götürüp getiriyor. Dolunca kalkıyor. Yukarıda şehir manzarası harika. Park öyle pek büyük değil ama ağaçlar belli ki yılların ağaçları. Kabinden, aşağıdaki coşkuyla akan nehir içindeki beyaz kayaları ile muhteşem
görünüyor. Tarihte bir yerlerde uçuyor gibiyiz. Bugün Ağustos’un dördü. Akşam eşimin doğum gününü kutlamak için yemeğe çıkacağız. Önce Rustaveli caddesindeki “Tea House”a oturup bir şeyler içelim istedik. Çok güzel, otantik bir mekân. Burada da, Petre Otskheli’nin çizimleri yer alıyor. Keyifli bir soluklanmadan ardından taksiye atlayıp Gürcü mimarisinin başyapıtlarından “Meryem Ana’nın Göğe Kabulü Katedrali”  Bagrati’yi görmeye gidiyoruz. Katedral, Ukmerioni dağında bir tepeye yerleştiğinden, turkuaz renkli kiremit çatısı, şehrin herhangi bir yerinden rahatlıkla görülebiliyor.  Gürcistan Kralı III. Bagrat tarafından yaptırılmış. Yapıt 1003 yılında tamamlanmış. Oldukça büyük bir alanın içinde. Çevresinde Ortaçağdan kalma surlar ve kulelerin kalıntıları buranın tarihi hakkında bilgi veriyor. Manzaraya doğru büyük bir Ortaçağ haçı dikilmiş.

İçerde mistik bir hava var. Tavan çok yüksek. Aziz Nicolas’ın kemikleri burada bir camekân içinde sergileniyor. Ayrıca eski katedralin sütun ve duvar parçaları demirlerle çevrilmiş buranın geçmişte nasıl bir dokuya sahip olduğu konusuna ışık tutuyor. Bahçede şehrin harika görüntüsünü seyretmek için gelenler manzara fotoğrafı çekiyorlar. Yapı 1994 yılında UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiş. Ancak 2017 yılında, yapılan kötü yenileme nedeniyle listeden çıkartılmış. Otele dönüp biraz dinlenmek istiyoruz. Sokağın köşesinde Kripto Para satın alma ATM’si garip geliyor. Buna ilk kez rastlıyoruz. Akşam 7’ye doğru yeniden meydana yürüyoruz. Nehir kıyısında Argo restoranda yer ayırtmıştık. Bu sefer parkın içinden geçmeyelim yanından dolaşalım dememiz iyi olmuş zira çok güzel bir yapıtla karşılaştık. “Emeğin Görkemi Anıtı” . 1981 yılında Elguja Amashukheli, I. Bastanashvili tarafından Sovyet tarzında yapılmış heykel ve anıtlar topluluğu. Anıtta bir tarım alanı ve bir mevsimi simgeleyen ferforjeden yapılmış heykeller yer alıyor. Bronz ve mermerin de kullanıldığı soyut anıt çok güzel tasarlanmış. Restoran nehir kenarında ve içerde eski Gürcü tarihi figürlerinin çizildiği deri panolar asılı çok şirin bir yer. Keyifli bir yemek yedik.