Beste Serim Erbak:Antik Çağa Yolculuk Side Antik Kenti

Bugün Manavgat’a 7 km uzaklıkta, Side Antik Kenti’ni ziyaret edeceğiz.

Oldukça büyük bir ören yeri olduğu için bizi epeyce bir yürüyüş bekliyor. Side’ye gelip de burayı görmeden gitmek olmaz. Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslıların yaşadığı şehir tüm dönemlerin izlerini taşıyor. Side, Antik dönemde Pamfilya Bölgesinin en önemli liman kenti olarak biliniyor. İktidarın ve ticaretin, özellikle de limanı olması nedeniyle deniz ticaretinin merkezi. Bir yarımada üzerine kurulmuş. Tarihi M.Ö. 8 yy’ a kadar uzanıyor. Anadolu’nun ilk yerli halkı olarak bilinen Luviler M.Ö 2300’lerde buraya yerleşmişler. Luvice denilen bir dil konuşuyorlarmış. Luvi dilinde, Side “Nar” anlamına geliyormuş.

Tabii bunun da bir hikâyesi var. Efsaneye göre Side, Dağ tanrısı Tauros’un Doğa ve Verimlilik Tanrıçası olarak bilinen kızının adıymış. Bir gün Tanrıça orman perileriyle (Nympha’lar) birlikte Manavgat çayında bir gezintiye çıkmış. Hep beraber şarkı söyleyip eğlenirken, çiçeklerinin güzelliğine dayanamayıp suya sarkan bir dalı kızına hediye götürmek üzere koparmış. Ağaçtan birden bire kanlar damlamaya başlamış. Korkup kaçmak istemiş ama toprağa saplanan vücudunu
kıpırdatamamış. Gövdesi bir anda ağaca dönüşmeye başlamış. Tanrıça o zaman “ Bundan böyle kan rengi meyve veren bir ağaç olacağım.

Kızımı sık sık yanıma getirin, gölgemde oynasın. Ona söyleyin asla hiçbir çiçeği koparmasın ve ağaçlara zarar vermesin” demiş. Böylece nar ağacı doğmuş ve bundan böyle Side’nin anlamı nar olarak anılmış. M.S.7. yüzyıldan itibaren başlayan Arap akınları, Rodos, Venedik, Ceneviz korsanlarının ve Kıbrıs Krallarının saldırıları ile Haçlı Seferleri sırasında yağmalarla zayıflayan Side Kenti; 12. yy ’da tamamen terk
edilmiş ve halk civardaki yerlere taşınmış.

Side Antik Kenti kalıntılarının deniz tarafındaki kıyılarına, Girit Adasındaki Osmanlı hâkimiyetinin zayıflamasıyla, Girit Türklerinden Anadolu'ya dönmeyi tercih edenler 1880’lerde Side’ye yerleşmişler. Daha sonraları buraya Mübadele ile buraya gelen Giritli Türkler de olmuş. Harabelerin girişinde, Side belediyesi tarafından fazla yol yürümek istemeyenler için bir mini otobüs servisi konulmuş. Güzel bir hizmet. İlk olarak, kentin Roma mimarisinde inşa edilmiş amfi tiyatrosunu görmek istiyoruz. Giriş ücretli. Yarım ay biçiminde tasarlanan tiyatronun basamaklarının bulunduğu kısım bir yamaca yaslanmış. Sahne binası iki
katlı.

Mimarisi, Roma’daki Kolezyum’a benziyor.17 Bin kişilik bir kapasitesi varmış. Roma döneminde gladyatör ve hayvan dövüşleri için kullanılıyormuş. Çıktıktan sonra Sütunlu caddede aşağıya doğru yürüyoruz. Aslında biz kentin en sonuna gelmişiz şimdi geriye başa dönüyoruz. Şehrin ana giriş kapısından geçince, kapıya bitişik görkemli bir anıt yer alıyor. İmparator Vespasianus’a adanmış. Anıtın sol tarafında “Latrine” olarak adlandırılan şehir tuvaletleri ilginç mimarileriyle karşınıza çıkıyor. Tiyatronun yanındaki alan Agora. Şehrin kalbinin attığı yer. Kazı çalışmaları yapıldığı için kapalıydı. Ancak dışarıdan bakabildik. Agoranın
ortasında Thyke Tapınağı (Fortuna Tapınağı), şans ve kader tanrıçası Thyke’a adanmış. Hemen karşıda Side Müzesi göze çarpıyor. Çok güzel bir müze, birçok
özelliği var. Roma Hamam binası restorasyonla müzeye çevrilmiş.

Kapıda ücret ödüyorsunuz. Side kazılarından çıkan eserleri görüyoruz. Pamfilya ve Pisidya kentlerine ait sikkeler, heykel, kabartmalı lahit ve ostotekler, mezar stelleri, Grekçe ve Side dilindeki yazıtlar, sunaklar,amforalar, sütun, sütun başlıkları, alınlık gibi birçok eser sergileniyor. Bahçe iyi bir şekilde dizayn edilmiş. Huzur veriyor. Tekrar sütunlu yola geri dönerek yolun sonundaki çarşıda geziyoruz. Esnafın çoğu binasının önüne kendi imkânlarıyla cam taban yaptırmış.
Böylece tarihi buluntuların cam altında korunması hedeflenmiş. Bölge 1. derece sit alanı olduğu için inşaat yasak ama bu şekilde bir yapılaşmaya izin verilmiş. Yapılar tüm tarihi yerlerde olduğu gibi kötü bir restorasyon sonucu, diğerleriyle aynı olmuş. Bir restoranda oturup bir şeyler içtikten sonra devam edip liman bölgesine ulaşıyoruz. Sahilde gezintimizin ardından taşıma yapan ufak arabalardan birine binip geri dönüyoruz. Yol üzerinde şehir surlarının dışında görülen “Anıtsal Çeşme” gerçekten harika. Üç katlı çeşmenin 21 sütunu bulunuyor. Günümüzde sadece bir katı kalmış. Burada rahatlıkla beş, altı saat geçirilebilir.

Aslında daha da fazla olabilir. Muazzam bir Antik Kent. Artık otele dönüyoruz. Bali’den Antalya ve Alanya civarına gelen genç kızlar otellerde masaj yaparak hayatlarını kazanıyorlar. Bu mesleğin ustası olduklarını söyleyebilirim. Ben de günün sonunda denedim. Bu sabah İzmir’e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Arkadaşlarımızla vedalaşıp sabah erkenden hareket etmek istedik. Yolumuz uzun. Ayrıca biraz riskli bir bölge bizi bekliyor. Toroslar, Korkuteli’nden geçeceğiz.
Karın lapa lapa yağdığı, hava sıcaklığının sıfırın altına düştüğü yerler. Özellikle Denizli’ye varmadan Cankurtaran mevkiinde çok dikkat etmek gerekiyor. Aniden beklenmeyen bir şiddette kar yağıyor, çabuk kesiliyor ama burası şoförlerin korkulu rüyası.