Gece döndü Brüksel’den. Sabah yandaş gazete başlıklarına, yorumlara baktım.
RTE’nin Avrupa Birliği’ni hizaya getirdiğini öne sürerek bin dereden su getiren gerekçelerle savunan, iddia eden başlıklara da yorumlara da rastlamadım.
Eh tabii ustaları hele bir kendine gelsin. AB ve AP’den gelen uyarıları kendi lehine halka, kamuoyuna nasıl yutturacağını irdeleyip saptasın, bu yönlü açıklayan nutuklar atmaya başlasın.
Görün siz yandaş medyanın yalaka kalemlerinin RTE’nin paralel devlet, devlet içinde devlet olmaya soyunan cemaatle nasıl savaştığını; Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nun bu açıklamalarla tatmin olduğunu okuyacak, TV’lerde izleyeceksiniz.
Nihayet AB ve AP yöneticileri uygarlığı sonradan gören insanlar değiller.
RTE gibi kendini eleştirenlere ağız dolusu hakaret ile karşılamazlar elbette. Bu nedenle çağrılarını geri çevirmeyerek Brüksel’e gelen Başbakan’la “içten görüşmeler” yaptıklarını söylüyorlar.
***
İyi güzel de bütün bunlar; AB Komisyonu Başkanı Barroso’nun RTE ile yaptığı görüşmeden sonraki içtenlikli açıklamalarını özetlersek…
…AB’nin Başbakan’ı hukukun üstünlüğüne ve yargının tarafsızlığı ile yargı erkinin korunmasına riayet edilmesini içeren uyarı namı altındaki vurgulamalarına ne demeli?
Başbakan, bildiğimiz Başbakan.
Uyarıları destek anlamında yorumluyor.
Aylardır Türkiye’de hatta dünya medyasında tartışma konusu olan, RTE’nin hukukun üstünlüğüne, yargı erkine müdahale eden karar ve uygulamaları ile hâkimler ve savcıların dışarıdan (cemaatten) emir aldığı iddialarını bağdaştırarak yargıyı emrine almayı amaçladığını AB’nin de AP’nin de yuttuğunu sanıyor.
Oysa RTE ile görüşmeleri özetleyen AB Komisyonu Başkanı; “Sorunlar ne olursa olsun” diye başlıyor ve.. “hukukun üstünlüğüne, erklerin ayrılığı ilkelerine uyulmalıdır. Tarafsızlık endişeleri AB standartlarında çözülmelidir” diyor.
Bu saptamalar ne anlama geliyor?
AB yöneticileri RTE’nin savunularını, açıklamalarını Batı demokrasileri standartlarına uygun görmüş olsalardı, Başbakan’a:
Sorunu çözerken hukukun üstünlüğüne, erklerin ayrılığı ilkelerine uyulmasına özen gösterilmesini ve yargının tarafsızlığı kaygılarının AB standartlarına koşut çözümlenmesi zorunluluğunu, altını çizerek söyler miydiler?
***
Ama Başbakan dönüşte havaalanında AB’nin bazı uyarıları olduğunu ve bu uyarılara HSYK teklifi komisyonda görüşülürken uyulduğunu söyleyerek yanıtladı.
Oysa Başbakan, Brüksel’de: Türkiye’yi demokratik ülkelerden saydığı için, bu ülkelerde olduğu gibi, yani bizim de kuvvetler ayrılığında “hassas” olduğumuzu iddia eder…
…hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı noktasında da Türkiye’de sorun yok(muş!) der ve savcıların, polisin (tabii başta cemaatten) dışarıdan emir aldıklarını söylerken…
Şimdi bu suçlamaya uygun düşen gerekçeyle, HSYK kararnamesiyle; herhalde dışarıdan talimatla hareket eden, karar veren 96 hâkim başka illere, başka görevlere atanıverdi..
***
Ve… Başbakan’ın, AB ve AP başkanlarına, üzerinde durdukları konularda “güvence verdiğinin”açıklandığı sırada…
…CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek’in, Alsancak Limanı’ndaki yolsuzluk operasyonunu yürüten İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş’ı telefonl a birkaç kez arayarak“yolsuzluk soruşturmasını durdurmasını” istediğini, başsavcının, hukuksuz bir davranış olmadığı için bu talebi yerine getirmeyi reddetmesi üzerine, “Dediklerimi yapmazsan sonuçlarına katlanırsın” diye tehdit ettiğini bir tutanakla HSYK’ye gönderdiğini açıkladı.
Hükümetin güdümünde olan HSYK, tutanağı çöp sepetine attı ve…
Son kararname ile Başsavcı H. Baş’ı Samsun’a gönderiverdi!
Bitti mi? Hayır! MİT’e ait içinde yiyecek dolu diye yutturulmak istenilen ancak silah ve malzeme dolu TIR’ları araştırma emri veren Adana Başsavcısı’nı Antalya’ya, Balyoz savcısını Bakırköy’e göndererek bu hükümet;
Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularında ne kadar ve ne denli hassas olduğunu kanıtladı.
Bu konularda AB’ye verdiği güvenceler mi?
Onlar Brüksel’de kaldı!
Cumhuriyet