Türkiye’deki siyasal kargaşanın önümüze getirdiği manzaraya bakarak çoğu zaman rahmetli Uğur Mumcu’nun söyleşilerimizde hayıflanarak olaylara koyduğu tanıyı anımsıyorum.
1980 öncesi ve hatta darbeden sonra ülkenin içine düştüğü siyasal, toplumsal bunalımları birlikte irdelerken, partiler arası tartışmadan da öteye taşan kavgalı ortamı eleştirir, bir türlü çözüm bulamadığımız sorunların yarattığı ortamı “Burası Türkiye Tımarhane Cumhuriyeti” (TTC) diye özetler, acıyla gülümserdi.
O zamanlarki siyasal açmazlar bugünkülerin yanında lokum gibi yumuşak ve siyasal etiğe de uygun konulara, sorunlara dairdi.
Bir başbakan veya bakanın yolsuzluk veya rüşvetle suçlanması nihayet Yüce Divan’da hesap vermesiyle sonuçlanırdı.
RTE’nin sürekli yüklendiği tek parti yönetiminden Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü, yolsuzlukla suçlandı. Yüce Divan’a gitti. Hesap verdi ve aklanarak döndü. Başbakan oldu bu ülkede…
Ya şimdi? Bir başbakan ve bakanları aynı suçlamalar karşısında değil Yüce Divan’a gönderilmeyi, normal mahkemelerde bile yargılanmayı göze alamıyor.
Bugün suçlular, şüpheliler yargıda hesap vereceğine, yolsuzluk ve rüşvet olaylarının üstü örtülmeye girişildi. Bir hesaba göre Gülen cemaatine yanlı, yandaş diye 27 bin polisin ve 27 valinin görev yeri değiştirildi.
Savcılar bu olayın bir başka yanı.
O zamanlar, elbette ses kayıtlarının açığa vurmasıyla, Başbakan’ın oğlumuz Bilal’le evdeki milyon dolarları veya oğlumuza getirilen 10 milyon doları az bularak oğluna, nasılsa kucağımıza düşecekler acele etme, gibisine nasihatler verdiğini açığa çıkaran ses kayıtları yoktu, ama…
… Bir gazete, bakan veya başbakanla ilgili rüşvet veya yolsuzluk olayını yazdı mı… Sorumlular artık bir dakika o makamında oturamadı.
Ya şimdi?
***
Ha şimdi mi?
Başbakan’la oğlunun sesleri gerçeğe uygun mu yoksa montaj mı diye 20 dakikada saptayacak tekniğin üst düzeyde olduğu dünyamızda kırk bir kere maşallah demek gerekiyor.
Üstelik, bilim, üstüne üstlük teknoloji, elbette sanayiden sorumlu bakanınız Fikri Işık, AKP iktidarı sayesinde ülkemizin artık ses kayıtlarının montaj olup olmadığına ilmen karar verecek bir kuruma gereksinmediğini önceki gün dünyaya ilan etti.
Başbakan’ın oğluna, üstelik 17 Aralık sabahı bakan ve evlatlarıyla ilgili rüşvet operasyonunun başladığı erken saatlerde…
… Evdeki paralardan bir an önce kurtulmayı salık verdiği ses kaydının gerçek mi değil mi diye incelemeye -bile- gerek görmediğini (görmediklerini de olabilir) açıkladı:
… “Ses kaydını ilk dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu ‘hissettim” dedi.
Ve…
Bu yargısının kanıtı olarak kayıttaki iki sesten birinin yüksek diğerinin alçak olmasını gösterdi.
Demokrasiye ve akıllara ziyan son aylardaki olan biteni ve son açıklamaları izleyince, nurlar içinde yatsın, Uğur Mumcu’nun TTC tanımına nasıl hak vermezsiniz?
***
TTC tanımını haklı kılan olaylar, ses kaydını örneğin TÜBİTAK’ta bile inceletmeye yanaşmayan olası hükümet davranışı ile kısıtlı değil.
Hükümetin yolsuzluk ve rüşvet skandallarının üstünü örtme gayretiyle internet, HSYK yasalarında yaptığı değişikliği
Köşk’ün onaylaması yoğun eleştirilerle karşılandı.
Doğrusu Köşk’e seçildiği günden beri AKP’li A. Gül’ün yukarıda partisine ve hükümetine aykırı düşecek hiçbir davranış göstermeyeceğini sürekli yazan biri olarak, örneğin ve özellikle HSYK yasasının anayasaya aykırı maddeler içerdiği saptamalarına katıldığını açıklayarak… Bu yasa üzerinde gerekli düzenlemeleri yaptırmak için elindeki anayasal yetkilerini kullanmadan Anayasa Mahkemesi’ne havale etmesi hayretle karşılandı.
Neden? Hayret edilecek ne var bu davranışında.
A. Gül AKP’nin Cumhurbaşkanı.
Partisine aykırı düşecek hiçbir işlemi bugüne dek onaylamadı. Yargıyı hükümetin emrine alacak son HSYK yasasını önce veto etmedi.
Hükümet yasayı aynı içerikte geri gönderirse Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yetkisini kullanmadı.
Oysa Demirel, özellikle Ahmet Necdet Sezer Köşk’te görevli iken hükümetten gelen ama anayasaya aykırı buldukları yasaları Anayasa Mahkemesi’ne göndermiş ve Yüksek Mahkeme de cumhurbaşkanlarının onaylamayıp gönderdiği bu yasaları anayasaya aykırı bularak iptal etmişti.
***
Köşk’teki AKP’li Cumhurbaşkanı ne yaptı?
HSYK yasasındaki kendisinin de katıldığı anayasal aykırılıkları değerlendirmeyi Anayasa Mahkemesi’ne bıraktı.
Yasaya olan itirazlarını yazarak yasayı AYM’ye göndermeyi aklının ucundan bile geçirmedi.
Ne AKP’li kimliğine ne de partisine zarar vermeyen bir siyaset izledi.
Ne şiş yansın (ben) ne de kebap (AKP) söylemini özetleyecek bir strateji.
Bu da, bugün çok yönlü kargaşa içindeki ülkenin, -Mumcu’nun ünlü tanımıyla- TTC’nin bir başka yüzü!
Cumhuriyet