Sevgili okuyucularım, ülkemiz çok büyük bir gerilim içerisinde. Bütün vatandaşlar ister istemez sinir harbi yaşıyor.
Psikiyatri uzmanlarına ve psikologlara yapılan başvuruların önü arkası kesilmiyor. Vatandaş gergin ve mutsuz, başvurular rekor düzeyde.
Sıyrıkla sonuçlanan en küçük bir trafik kazasında bile araç sürücüleri tekme tokat birbirine giriyor, silahlar çekiliyor.
Ekonomi altüst olmuş durumda.
Büyüme durdu, işsiz sayısı iki milyonu geçti.
Ekonomik krizler birbiri ardına ha patladı ha patlayacak.
Hükümet ne yapsın, şimdi Meclis’e yasa tasarıları gönderiyor ki, ses çıkaran herkes -gazeteciler dahil bütün muhalifler- “Kuvvetli” falan değil, “Makul (göstermelik) şüphe” bile olduğunda polis tarafından gözaltına alınsın, hakimleri bu iktidar tarafından henüz atanan sulh ceza mahkemeleri tarafından tutuklansın, evlerinde arama yapılsın, üstelik mallarına bile el koymak bundan sonra “Yasal” olsun.
* * * *
Atalarımız “Yiğidi öldür ama hakkını ver” derken doğruyu söylemişler. Biz de aynı şeyi
yapalım.
Sadrazam Davutoğlu Ahmet Paşa toplumdaki bütün kaygıları giderip kitleleri rahatlatacak çok olumlu ve önemli adımları açıkladı:
– Nüfus kağıtları değişecek.
– Soyadını değiştirmek isteyenler bundan sonra mahkemeye başvurmayacak, bu iş bir dilekçe vererek çözümlenecek.
Vallaha helal olsun! Bunlardan daha “Makul” ve toplumu rahatlatacak hususlar olabilir mi!
* * * *
Milletimizin en az yarısı “Yeter artık, ne zaman değişecek bu nüfus kağıtları” diye sokaklara dökülmemiş miydi!
Yine yarısı “Ben soyadımı değiştirmek istiyorum. Bu işlem dilekçeyle yapılsın” diye isyan provaları yapmamış mıydı!.. Banka şubelerini ve okulları bu yüzden yakmamış mıydı!
Hatta Gezi olayları bile soyadını dilekçeyle değiştirmek isteyen teröristler tarafından düzenlenmemiş miydi!
Bu olumlu adımları atan sadrazam Davutoğlu Ahmet’i candan kutluyor, daha nice başarılar diliyorum.
Maşallah yani, Ahmet iyi çalışıyor.
Toplum kendisinden hep böyle “Müjdeli haberler” bekliyor.
Müjde dediğin işte böyle olur.
Bu uygulamalara yüksek izniyle yol veren “Beştepe” padişahı Tayyip’i de aynı nedenlerle kutluyorum!
Huzur, barış ve refah ülkesi işte böyle kurulur.
Dünya örnek alsın.
Bu haberi yazmayın haa!
Sevgili okuyucularım, biz gazeteciler diktatörlükler dışında dünyanın hiçbir ülkesinde
uygulamaya sokulmayan baskılarla yüz yüzeyiz.
Kararlar bizim için alınıyor ama bu işin ucu bize olduğu kadar sizlere, haberleri izlemek isteyenlere dokunuyor.
Asıl saygısızlık sizlere yapılıyor.
Ülkede bir olay oluyor, hükümet olarak hemen çıkar bir yayın yasağı!
* * * *
Yapacağın şey çok basit. Olayın gerçekleştiği yerde bir mahkemeye valilik veya hükümet adına iki satırlık bir dilekçe vereceksin.
Ancak bunu yapmadan önce hakimle konuşacaksın ki, yanlış bir karar vermesin…
Yani mahkemeden ret kararı çıkmasın.
“Falanca yerde gerçekleşen filanca olay konusunda geniş kapsamlı ve çok yönlü soruşturma başlatılmıştır. Şüphelilerin yakalanması için konuya kamu yararı açısından yayın yasağı getirilmesi gerekmektedir…”
Aslında hükümetin amacı şunu söylemek:
“Biz bu olayın medyada büyütülmesine ve tartışılmasına karşıyız. Olay bizim ihmalimiz ve acizliğimiz yüzünden çıkmıştır. Bunu toplumdan gizlemek gerekmektedir!..”
* * * *
Dün biraz düşündüm, birkaç dakika süreyle arşivlere baktım ve sadece son birkaç ay içerisinde mahkemeler tarafından yayın yasağı getirilen olayları çok kısaca, özetle derlemeye çalıştım.
Eksiği çok vardır, fazlası yoktur.
– Reyhanlı’da patlatılıp yaklaşık 50 kişinin ölümüne neden olan bombalar.
– Geçen yıl aralık ayında MİT tarafından Suriye sınırımıza sevk edilen silah ve cephane yüklü TIR’ların Adana’da jandarma tarafından durdurulup aranması. Bu malzeme IŞİD-PKK ve Esad’ı devirmek için uğraşan Özgür Suriye Ordusu isimli terör örgütlerinden birine veya hepsine gidiyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir komşu ülkeyi kana boğmak için uğraş veriyordu.
– Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan çok üst düzey bir toplantı gizlice dinlenmişti. MİT Müsteşarı orada “Gönderirim Suriye’ye birkaç adamımı, sallarım birkaç roket Türkiye’ye, ortalığı karıştırırım” anlamına gelen sözler söylüyordu. O konuşmalar hükümet tarafından doğrulandı.
– Musul’da haziran ayında başkonsolosluğumuz IŞİD tarafından basıldı. İçeride son model silahlarla donatılmış 40’a yakın özel harekatçı vardı. O sırada hariciye nazırı olan Davutoğlu Ahmet’ten gelen emir doğrultusunda polisler dahil hepsi teslim oldu.
Serbest bırakılmalarını aylarca bekledik. Sonuçta IŞİD’le pazarlık yapıldı, biz onların teröristlerini bıraktık, onlar da bizim diplomatları ve polisleri!
– PKK, yaklaşık 10 gün önce Bingöl’de polislere suikast düzenledi. İl Emniyet Müdürü ağır yaralandı, iki komiser şehit oldu. Hemen ardından yapılan açıklamada teröristlerin öldürüldüğü açıklandı.
* * * *
Hükümet tüm bu olaylar için mahkemelerden yayın yasağı kararı çıkardı.
Şimdi düşünün, gazetecisiniz ve bu çok önemli konularda haber yapmak veya köşe yazısı yazmak zorundasınız…
Başlıyorsunuz kara kara düşünmeye…
Çünkü işin içinde yayın yasağını ihlalden yargılanmak, para cezasına veya hapse mahkum edilmek var.
Yazsanız bir türlü, yazmasanız bir türlü.
Avukatlara, hatta varsa tanıdığınız hakim ve savcılara danışıp fikir sormak zorunda kalıyorsunuz.
* * * *
Böyle eli kolu bağlı gazetecilik olur mu?
Nerede anayasada öngörülen özgürlükler, nerede basın ve haberleşme özgürlüğü!
Hükümet olarak git mahkemeye, al iki satırlık yayın yasağı kararı ve bu konularda yazılıp söylenecek her şeyi yasakla!..
Çünkü hükümet bazı gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuyor, o korkunun ceremesini sizlerle birlikte biz çekiyoruz.
Öte yanda ise Kürtçülerin, bölücülerin, Apo’nun maponun keyfi gıcır.
Onlar maşallah arı gibi çalışıyor, tehdit ediyor, Türkiye ile alay ediyor, posta koyuyor, terör yaratıyor.
Yayın yasakları bizim için var, onlar için yok! Ne de olsa açılım sürecindeyiz.
SÖZCÜ