Emin Çölaşan: Bir Mustafa Balbay klasiği

Emin Çölaşan-2YAZARLAR-Sevgili okuyucularım,
Mustafa Balbay’la dostluğumuz çok uzun yıllar öncesine dayanıyor.

Birlikte televizyon programları yaptık. İlki NTV’de, Yavuz Donat, Mustafa ve ben. “Kapalı Kapılar Ardında” isimli programda kitleleri her salı gecesi ekrana kilitlerdik.

AKP iktidar olmuştu. Yavuz her zaman olduğu gibi ortadan gider, vaziyeti idare eder, biz Mustafa ile birlikte bindirirdik.

Gün geldi, NTV yönetimi iktidar baskısından yıldı ve bizim programı bitirmek zorunda kaldı. NTV’nin bugün nasıl yandaşlığa dönüştüğünü hepiniz biliyorsunuz, fazla anlatmaya gerek yok! Ama NTV’de üçümüzün çok tatlı anılarımız oldu.
Mustafa canlı yayına on dakika kala gelir, bizi telaşlandırırdı. Bir gün kapıları içeriden kilitledik.
Geldi, kapıyı vuruyor…
“Bir daha söz ver geç kalmayacağına, aksi takdirde bu gece sen yoksun!..”

“Söz abi, açın kapıları!..”

Çok güler, çok eğlenir, onu bir miktar da işletirdik.

* * *

Yıl 2004. Bu kez Mustafa ile ikimiz ART’de program yapmaya başladık. Kanalın patronu, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü sendikası olan Türk Metal’in Başkanı Mustafa Özbek.

O program tam rayına oturdu.

Bu kez pazar sabahları Türkiye’nin en çok izlenen programı oldu.

Doğrusu iyi konuşuyor, iyi bindiriyorduk.

AKP’nin baskıları giderek artıyor, ancak Özbek muhalif yayın politikasından ödün vermiyordu. ART günümüzün Halk TV’si, Ulusal Kanal’ı gibiydi.

Geldik 2009 yılına. Mart ayında yerel seçimler yapılacak. Ergenekon davasında bahaneler uydurup önce Mustafa Balbay’ı, sonrasında Mustafa Özbek’i tutukladılar.

Olaylar çok ince bir biçimde planlanmıştı.

Muhalif ART televizyonu kapatılmak zorunda kaldı. Mustafa Özbek’e hapis cezası verildi.

Türk Metal Sendikası başarıyla devşirildi ve yandaşlara teslim edildi.

* * *

Mustafa Balbay’la her pazar günü öncesinde telefonda konuşup haftanın gündemini, programda neleri konuşacağımızı karara bağlardık.

Sonra gördük ki, bizim o masum konuşmalar bile polis tarafından gizlice dinlenip kayda alınırmış.

Ergenekon davası iddianamesinde o konuşmalarımızı görünce epeyce şaşırdığımda Balbay “Darbecilikten (!)” hapis yatıyordu.

O iddianamede neler yoktu ki!.. Ayda bir kez perşembe akşamları Ankara’da Kent Otel yemekleri yapılırdı. Toplantıyı ayarlayıp gününü hepimize bildiren, rahmetli Engin Aydın…

Toplantıya üniversite hocaları, siyasetçiler, yüksek yargı mensupları, emekli askerler, rahmetli abimiz İlhan Selçuk ve Balbay gibi az sayıda gazeteci katılırdı.

Büyük bir salon, uzun masalarda en az 100 kişi var. Sesin duyulması için seyyar mikrofon kullanılıyor. Üstelik bazı katılımcıların korumaları da salonda oturuyor.

Her haftanın gündem konusu farklı. Türkiye-AB ilişkileri, medyanın durumu, siyasetteki gelişmeler gibi konular…

Yandaş basın Kent Otel toplantılarını ısrarla “Darbe toplantıları… Darbe burada planlandı”diye yazdı.

Yalanın bini bir paraya gidiyordu.

Bizim Kent Otel yemekleri de Ergenekon iddianamesinde “Darbe toplantıları” diye yer almasın mı!

Ergenekon işte böyle uçuk bir dava idi.

* * *

2012 yılının Haziran ayında bizim Mehmet Şehirli ile birlikte Silivri duruşmasına gittik… Ve orada ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Parmaklıkların ardına Mustafa Balbay, Doğu Perinçek, Hurşit Tolon, Hikmet Çiçek, Tuncay Özkan, Fatih Hilmioğlu ve diğerleri geldiler. Duruşma başlayana kadar uzaktan muhabbet ettik.

Öğle arasında yine aynı durum…

Akşam duruşma bitti, çıkacağız. Artık yasak falan dinlemeden öne atıldım, arkadaşlarla sarıldık, el sıkıştık, vedalaştık. Görevliler engel olmaya çalıştı ama olamadılar.

Son olarak iki ay kadar önce Saygı Öztürk’le birlikte Mustafa’yı Ankara’da Sincan Cezaevi’nde ziyaret ettik.

Görüşme salonunda bekliyoruz, kapıdan bir anda Mustafa belirdi.

Güçlü, enerjik, şen şakrak… Sarıldık, hasret giderdik… Bir gören olsa zanneder ki dışarıda özgürce buluşuyoruz, bir şeyler yiyip içeceğiz!

Elinde bize ikramda bulunmak için bir şişe su, plastik bardaklar, bir de plastik yoğurt kabında biraz kuruyemiş.

Sordum:

“Mustafa, o sıvı bir şey var ya, hani kadehe su koyunca beyazlaşıyor… Özledin mi?..”

“Abi öyle bir şey vardı da, onun adı neydi yaaa, valla unuttum!”

Şimdi çıkınca belki tadına bakıp hatırlamıştır!

* * *

Önceki gece saat 21 dolaylarında Mustafa’nın tahliye edilişini televizyondan izledim, sonra yatakta kitap okumaya başladım.

Gece saat 23, ev telefonu çaldı.

Telefonda Mustafa’nın ve Cumhuriyet gazetesinin emektarşoförü Bektaş Murat:

“Emin abi, Mustafa abi sizinle konuşacak…”

Gerçekten şaşırmıştım. O kargaşa ve telaşlı dakikalar içinde, özgürlüğünün daha ilk dakikalarında Mustafa beni arıyor ve yine espri yapıyordu:

“Abi ben Balbay… Bu pazar günkü gündemimiz nedir, neler konuşalım?..”

“Bir gazeteci arkadaş vardı, tahliye edildi. Önce o konuyu konuşuruz!..”

Gülüşüyoruz!

“Abi sana her şey için çok teşekkür ederim. Yazılarınla her zaman bize güç verdin.

Hapishanede o yazılar öyle moral veriyor, öyle makbule geçiyor ki… Tansel ablaya da çok selam ve saygılar…”

* * *

Hapishanede boş yere 1.737 gün geçiren Mustafa Balbay’ı tahliye ettiler. Şimdi sırada PKK’lı milletvekilleri var.

Onları da yakında bırakacaklar.

Bu kararı niçin almak zorunda kaldılar?..

Çünkü bütün özgür dünyanın okları artık AKP iktidarının baskıcı, faşist uygulamalarını hedef almaya başlamıştı.

Yargı iktidarın emrine sokulmuş, hoşlanmadıkları kimseleri içeriye tıkma özgürlüğü onlara verilmişti.

Böyle bir manevra ile dış dünyaya karşı kendilerini aklamaya çalıştılar. Başka çareleri yoktu.

Mustafa’nın tahliyesi aşamasında hepsi birden konuşmaya başladı, kara mizah yine gündeme geldi…

“Şeyini şey ettiğimin şeyi” Bülent “Bırakılması gerektiğini ben zaten üç yıl önce söylemiştim” dedi!

Ötekiler de bu karardan ne kadar memnun olduklarını söylediler!

Vallahi yalan, billahi yalan.

Peki bundan sonra ne olacak?

Mustafa Balbay 34 yıl hapis cezası almıştı. Yargıtay bu kararı onadığı takdirde yeniden içeri mi alınacak?

Balyoz, Ergenekon gibi davalarda düzmece belgelerle yargılanıp hüküm giyen yüzlerce Türk aydını ne yapacak? Uzun ve haksız yargılama süreci onlar için geçerli değil mi?

Böylesine hukuksuz bir hukuk düzeninde ne olacağını hiç kimse bilmiyor, bilemiyor.

Örneğin MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan için ne yapılacak?

Avukatı Yakup Akyüz dün Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu, Balbay için verilen karar sonrasında müvekkilinin de tahliye edilmesi yönünde karar alınmasını istedi.

Bu nasıl bir hukuk düzenidir, nasıl adaletsizliktir, nasıl bir bilinmezlikler sürecidir?

Bunca hukuksuzluk sonrasında bir tek Mustafa Balbay’ın tahliye edilmiş olması yeterli midir, bilen varsa anlatsın!

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.