Sevgili okuyucularım, bir toplum için en büyük tehlike ve ayıplardan biri, ülkeyi yönetenlerin halka sürekli yalanlar söylemesidir.
Buna Türkiye’de sık sık tanık olmaktayız.
Bizim sadrazam biji serok Ahmet birkaç gün önce Milliyet gazetesine özel bir demeç verdi ve özetle şunları söyledi:
“Ben Fethullah Gülen’i Eylül 2013’te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgileri dahilinde (yani onlardan aldığı izinle) Pensilvanya’da ziyaret ettim.”
Bu ziyareti niçin yaptığını da şöyle açıkladı:
“Elimizde istihbarat raporları vardı. Neyi hedeflediklerini görüyorduk. Dışarıda neler çevirdiğini de biliyorduk. Açık ve net mesajımızı onlara son bir defa vermek istedik. Dışarıda neler çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik. Kendisi ‘Şimdi vakti değil’ dedi. Ama her ne surette olursa olsun hükümete ve Ak Partiye karşı bir tavır içerisinde olmayacağını söyledi…”
Pensilvanya’ya gidip Fethullah’ın elini öptüğü, hayırdualarını istediği bir süre önce kamuoyuna sızmıştı.
Başka bir deyişle Pensilvanya’ya gizlice gitmişti. O zaman kimsenin haberi yoktu.
Oysa Milliyet’e verdiği demeçte aynen şöyle diyordu:
“Bakın ben hiçbir şeyi gizli yapmadım!..”
Bizim Ahmet sözlerini şöyle sürdürüyordu:
“(Fethullah’ın) Niyeti (2013) aralık ayında darbe yapmaktı. Neredeyse Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi Türkiye’ye dönecekti!”
* * *
Eski cumhurbaşkanı Bay Abdullah Gül önceki gün yurtdışı gezisinden döndüğünde gazeteciler kendisine sordu:
“Ahmet Davutoğlu Pensilvanya’da Fethullah Gülen ziyaretini sizden de izin alarak yaptığını söyledi. Bu doğru mu?”
Bay Gül bu soruya aynen şu yanıtı verdi:
“Benimle ilgili kısmında bir yanlışlık var. Ben sonradan öğrenmiştim!”
Aferin sana!..
Orada bostan korkuluğu değil koskoca Cumhurbaşkanısın ama Dışişleri Bakanı’nın Fethullah’a gittiğini sonradan öğreniyorsun!
* * *
Şimdi ortada ciddi bir olay, ciddi bir durum var.
Ahmet Pensilvanya’da Fethullah’ın elini öpmeye giderken Abdullah’tan onay aldı mı, onun haberi oldu mu?
Birisi o günlerde Dışişleri Bakanı, şimdi Başbakan…
Öbürü o günlerde Cumhurbaşkanı!
Şimdi birisi konuşuyor, öteki yalanlıyor.
Ahmet kendisine bilgi verdiğini iddia ediyor, öbürü inkar ediyor, sonradan haberi olduğunu söylüyor.
Bu durumda bu şahıslardan biri bize koskoca bir YALAN söylüyor.
Acaba hangisi?
Hangisi olduğu da çok önemli değil.
Önemli olan Türkiye’nin sürekli olarak böyle yalanlarla yönetiliyor olması.
Bu nasıl bir ülke yönetimidir yahu!
* * *
Ahmet’in yukarıda özetlediğim sözlerine bir açıklama da Fethullah’ın avukatlarından geldi.
“Üzülerek belirtelim ki, Başbakan tarafından söylenen sözlerdeki tek doğru, Sayın Gülen’i ziyaret ettiği ifadesidir. Aralarında iç siyaset konusu hiç konuşulmadığı gibi Davutoğlu tarafından ‘Dön’ çağrısı yapılması ve Sayın Gülen’in bu çağrıya ‘Şimdi vakti değil’ cevabı vermesi gibi bir konu asla olmamıştır. Davutoğlu ziyaret sonrasında ‘Aile büyüğümüzdür. Kendisini çok severiz. Çocuklarla ziyarete gittik’ demiştir.
Dini ve milli duyguların istismara uğradığı bu günlerde Başbakan tarafından gerçek olmayan ifadeler söylenerek algı oluşturulmak istenmesi, milletimiz adına üzüntü vericidir. Siyasi zayıflık ve sorunların gerçek olmayan bilgi ve yalanlarla kapatılma anlayışından vazgeçilmesini diliyoruz.”
Alın size bir açıklama daha…
Abdullah Gül’den sonra bu kez de Fethullah Gülen‘in avukatları bizim Ahmet’i yalancılıkla suçluyor.
Burada da bir yalancı var ama hangi taraf olduğunu bilmemiz mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyeti kimlerin eline düşmüş ki, işte böyle ucuz yalanlarla yönetiliyor.
Ve Başdanışman konuşuyor!
Sevgili okuyucularım, İzmir milletvekili Binali Yıldırım, AKP hükümetlerinde uzun yıllar bakanlık yaptı. Son 30 Mart Yerel Seçimleri’nde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldu, CHP’nin karşısında yenilgiye uğradı.
Onun üzerine Tayyip kendisini Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı yaptı. Şimdi hem AKP milletvekili, hem de “Tarafsız cumhurbaşkanının (!)” sağ kolu olarak görev yapıyor.
İki gün önce İzmir’de gazetecilere açıklama yaptı:
“Önümüzdeki seçimlerde koalisyon ihtimali görmüyorum. Teorik olarak böyle bir sonuç doğarsa da koalisyon olmaz. Ak Parti AZINLIK hükümeti kurar ve bir yıl içinde tekrar seçim olur. Ama buna ihtimal vermiyorum…”
Binali Yıldırım azınlık hükümetinden falan dem vurduğuna göre telaşta!..Partisinin iyi sonuç alamayacağını biliyor, yenilgiden korkuyor ve o yüzden azınlık hükümetinden söz ediyor.
İyi de, o azınlık hükümetine Meclis’te kimin güven oyu vereceğini söylemiyor!
Ufukta beliren yenilginin telaşı bunları ürkütmeye başladı.
* * *
Üstelik İzmir için bir seçim senaryosu kurmuş. Böyle bir senaryo herhalde dünya siyaset tarihinde bir ilktir:
“Miting meydanlarında Ak Parti önde. Ancak İzmir gibi illerde bu yöntem (biz öndeyiz (!) yöntemi) fazla kullanılmamalı. Muhalefet İzmir’deki kalabalık Ak Parti mitinglerini ‘Bunlar geliyor’ diye seçmen üzerinde propaganda yöntemi olarak kullanıyor. Alanların dolması bizim aleyhimize oluyor. Dolayısıyla İzmir’de mütevazı kalabalıklar toplamak lazım.”
Kendi seçmenine “Gelin, alanları doldurun” demek yerine “Alanları doldurmayın, gelmeyin” çağrısında bulunan bir milletvekili, eski bakan ve başdanışman!..
Yenilgiyi yine görmüş.
Aferin!
SÖZCÜ