Emin Çölaşan: İnceldiği yerden koptu

Emin Çölaşan-2Sevgili okuyucularım, ülkemizde yüz kızartıcı olaylar izliyoruz, gelişmeler yaşıyoruz. Başımızda her konuda hort zort eden, ancak olaylar biraz renk değiştirince nasıl aciz, cahil, zavallı ve çaresiz olduğu ortaya çıkan bir iktidar var.
Parlak gösterilmek istenen cilası biraz kazındığında, rezalet görüntüler birbiri ardına ortaya fışkırıyor.
Esad olayını burada belki sizleri de bıktırmak pahasına defalarca yazdım.
Esad bizim komşumuz, Suriye’de devlet otoritesini temsil eden lider.
Aynen Irak’taki Saddam gibi.
ABD, Saddam’ı “Elinde öldürücü gaz ve kitle imha silahları var” diye devirdi ama bunlar bulunamadı. Peki sonra ne oldu?
Irak şimdi bir kan gölü. Gün geçmiyor ki terör olaylarında en az 10 kişi ölmesin.
Sonuçta ne oldu? Irak’ta demokrasi mi kuruldu? Mezhep kavgası yaşayan Irak şimdi mi huzurlu, Saddam döneminde mi daha huzurlu idi?
Bizdeki aymaz hükümetler de Irak yarasını sürekli olarak kaşıdılar. Maliki Sünni değil Şii diye ona en ağır hakaretleri yağdırdılar.

* * * *

Aynı durum Suriye için de geçerli.
Esad’ı devirmek Abdullah-Tayyip-Ahmet Sünni üçlüsü için bir takıntı idi… Çünkü Esad da Sünni değil, Alevi.
Bu üçlü Esad’ın üzerine Özgür Suriye Ordusu, PKK, IŞİD gibi terör örgütlerini salıp Suriye’yi kana boyadı. Onlara Esad’ı devirsinler diye silah, cephane, gıda gönderdi ve sınır komşumuzda çıkardıkları yangında on binlerce insanın can vermesine neden oldu.
İki milyona yakın Suriye vatandaşını şimdi Türkiye’de biz besliyoruz.
İşte Suriye’nin içine düşürüldüğü durum!
Bu üçlü şimdi otursun da kına yaksın.
Bu kepazelikler başka bir ülkede olsa ahali sokaklara dökülür, AKP hükümetlerini protesto ederdi.
Bizde maşallah tık yok.

* * * *

İçimizde bir terör örgütü… Milletvekilleri ve belediye başkanları her gün devlete küfreder, bağımsızlıktan, özerklikten, istekleri kabul edilmediği takdirde sokağa dökülmekten ve silaha sarılmaktan dem vurur.
Tehditlerin ve ayaklanma çağrılarının bini bir paraya gidiyordu, hep birlikte aylardır izlemedik mi?
Onlara gaz veren İmralı’daki korkak adamdır.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti her gün onun ayağına gidip yalvarır yakarır, ödünler verir, “Aman Apo” diye alttan alır.
Aynı heyetler daha sonra Kuzey Irak dağlarındaki terör üslerine gidip aynı şeyleri söyler.
Doğu ve Güneydoğu’da her gün okullar, Türk bayrakları ve Atatürk heykelleri yakılıp, yıkılırken bizim hükümetten yine tık yoktu…
Çünkü amaç Kürtler’e hoş görünüp oylarını cebe atmaktı.

* * * *

Sevgili okuyucularım, önceki gün iş inceldiği yerden koptu. Bir gün kopacaktı, kısmet önceki güne imiş!
Kobani mobani deyip İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya dahil Türkiye’nin dört bir yanında sokağa döküldüler.
Şu anda bilinen 21 ölü ve 100’ü aşkın yaralı. Çoğu silahla vurulmuş.
Yakılan otobüsler, bankalar, dükkanlar, işyerleri, ele geçirilen karakollar, harabeye dönüşen cadde ve sokaklar, özellikle Van ve çevresinde yağmalanan marketler de işin cabası.
Şimdi sırada bunların cenazelerinde çıkması beklenen olaylar var.
Padişah Tayyip olayların çıktığı gün Islahiye’de sığınmacı kamplarında Suriyeliler’e nutuk atıyor, “Esad gitmeli” diye bağırıyor, “Kobani ha düştü ha düşecek” diyerek Kürtler’i tahrik ediyor, birkaç saat sonra başlayacak olan kanlı olaylara, belki bilmeden yol veriyordu.
Onun sadrazamı olan Ahmet aynı gün ABD’nin CNN televizyon kanalına benzer şeyleri söylüyor, “Esad devrilecekse kara harekatına varız” diyordu.
Demek ki bunların istihbaratı sıfırmış!.. O akşam bütün Türkiye’de olaylar çıkacağından, kan döküleceğinden bile haberleri yokmuş.

* * * *

Büyük kentlerimizde, ama özellikle Güneydoğu’da bayraklarımız yakılırken, Apo posterleri ve PKK bezleri asılırken, bu ülkeyi yöneten aymazların kılı bile kıpırdamıyordu.
Asker kışlasına, polis kendi birimlerine çekilmişti. Yapılanlara karışmıyor, herkes üç maymunu oynuyordu:
“Görmedik, duymadık, bilmiyoruz!”
Asker illerde AKP valilerinin emrine sokulmuştu. Uslu çocuk Necdet Bey’den değil valilerden emir alıyordu.
İşte, basit bir Kobani olayı öncesinde ve sonrasında tanık olduklarımız bunlar. Bu kadarla kalmasını dilerim.

* * * *

Aylarca ayakta uyutulup görev yapmasına izin verilmeyen asker ve polis şimdi mecburen sahada.
Altı ilde ve çok sayıda ilçede sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.
Büyük kentlerimiz ve Güneydoğu yangın yeri.
Güneydoğu’da adı konulmamış sıkıyönetim uygulaması var.
Abdullah-Tayyip-Ahmet üçlüsü, onların aymazlığı sonucu gelinen bu rezil durum nedeniyle Türk Milleti’nden özür dilemelidir.

* * * *

İşin ilginç yanı, bunlar bugüne kadar yaptıklarının farkında değiller…
Ya da farkındalar ama erkekliğe şey sürmemek için her zaman olduğu gibi çareyi dayılanmakta ve kamuoyunu uyutmakta buluyorlar.
Dün Ankara’da güvenlik zirvesi toplanmış!
İş işten geçtikten sonra istersen otuz tane güvenlik zirvesi topla, kaç yazar. Bunların işi böyle göstermelik tiyatro sahneleri kurmak ve işi komisyona havale etmektir.
Bunlar olurken Dahiliye Nazırı Efkan boş durur mu!.. Konuşanlar kervanına o da katıldı:
“Şiddete başvuran vatan hainidir. Misliyle karşılık veririz!..”
Görevinin birilerini vatan haini ilan etmek olmadığını, misliyle karşılık vermek yerine olayların çıkmasını engellemek olduğunu bugüne kadar öğrenmemiş!

* * * *

Bunların Esad takıntısının başımıza neler açtığını hep birlikte ve bir kez daha gördük.
Dış politikayı “Takıntılarla” idare edip ülkemizi dünyaya rezil edenler işte bunlardır.
İçeride iki paralık bir terör örgütünün kucağına oturup karayollarının kesilmesine, terörist heykellerinin dikilmesine, okulların, bayrağımızın ve Atatürk heykellerinin yakılmasına, heriflerin her gün Türkiye Cumhuriyeti’ne posta koymasına göz yumanlar, Esad’ı devirecek hülyasıyla IŞİD’e arka çıkan da yine bunlardır.
Bu işler öyle Tayyip-Ahmet vesaire kafasıyla yönetilirse işte böyle olur, başımıza daha nice belalar açılır.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.