Sevgili okuyucularım, günün birinde iktidarın yüksek bir görevlisi, kendisine bir yazımda hakaret ettiğim iddiasıyla beni savcılığa şikayet etti. Tebligat geldi, gidip savcıya ifademi verdim. Yazımda hiçbir hakaret yoktu.
Bir süre sonra bir tebligat daha aldım. Savcı dava açmıştı. İddianame üç satırdan oluşuyordu:
“Şikayetçi kendisine hakaret edildiğini iddia etmektedir. Takdiri mahkemenize ait olmak üzere şüphelinin yargılamasının yapılarak…”
Mahkemeye çıktım ve daha ilk celsede beraat ettim. Olacakları şikayetçi de bildiği için duruşmaya ne kendisi gelmişti, ne de avukatı. Aradan bir süre geçmişti, o savcıya adliyede rastladım:
– “Savcı Bey kusura bakmayın ama o yazıma nasıl dava açtınız? Hangi hakaret vardı?”
Yanıt ilginçti:
“Emin Bey haklısınız. Adam yükseklerden başvuruda bulundu, başsavcımız dava açmamı istedi. Açmasaydım ben sıkıntıya girerdim. İddianameyi okuyunca zaten anlamışsınızdır. Beraat edesiniz diye yazdım o birkaç satırı. Kararı mahkeme versin, bana laf gelmesin diye. Buna mecburdum.”
Savcı kendi açısından herhalde haklıydı. Bir şey diyemedim.
* * * *
Türkiye tarihinin en büyük rüşvet-yolsuzluk-hırsızlık operasyonları geçtiğimiz 17 Aralık günü yapıldı. İşin içinde çok önemli kelleler vardı. Evlerinde ve işyerlerinde neler bulunmuştu neler!.. Çelik kasalar, ayakkabı kutularına istiflenmiş milyonlarca dolar rüşvet parası, para sayma makineleri, Bakan Bey’lere çikolata paketleri içinde gönderilen rüşvetlerin belgesi olan konuşma kayıtları…
“Oğlum evdeki paraları boşalttın mı!..”
“Babacım evde fazla bir şey yok, bir trilyon var!..”
“Kutuyu hizmetçisi Marina’ya vereceksin. Euro koyma haaa, 500 bin dolar koyacaksın!..”
* * * *
Baskınlar düzenlendi, şüpheliler yakalandı, gelişmeler siyasette deprem yarattı. Bakan çocukları ve İranlı Reza tutuklandı.
Dört Bakan Bey görevden alındı. Alınma kararnameleri Resmi Gazete’de yayınlandı.
Meclis’te Soruşturma Komisyonu kuruldu, AKP’nin engellemesi nedeniyle bir tek adım bile atamadı.
Bu arada bir Savcı Bey dosyaları incelemiş ve bütün şüpheliler hakkında soruşturmaya yer olmadığına karar vermişti!
* * * *
Önceki gün İstanbul adliyesinde ilginç bir olay yaşandı. Meclis Komisyonu’nun çoğunluğu AKP milletvekili olan üyeleri, bazı aklanmış şüphelilerin, bu kez tanık olarak ifadesini alma girişiminde bulundu.
Onlar Ankara’ya çağrılmıyor, Meclis Komisyonu şüphelilerin ayağına gidiyordu.
Nitekim İçişleri eski Bakan’ının oğlu Barış Güler “Ben tanıklık yapmayacağım, söyleyecek bir şeyim yok” derken, İranlı Reza “Ameliyat oldum, konuşmayacağım” dedi ve iş böylece bitti. Kimse ifade vermedi, bundan sonra da vermeyecek.
Şu küstahlığa bakar mısınız! Olacağı buydu…
Benim basit olayımda Ankara’daki savcı “Kararı mahkeme versin” demişti.
İstanbul’daki ise işi mahkemeye bile bırakmadı. Tümünü bir çırpıda akladı, bir kişi hakkında bile dava açmadı.
İçi herhalde rahattır!
O halde, dört Bakan Bey görevden niçin alınmıştı! Gün gelir belki onun da yanıtını öğreniriz!
Baba
Sevgili okuyucularım, gazeteciliğe 1977 yılında başlamıştım. Daha öncesinde en nefret ettiğim kişiBaşbakan Süleyman Demirel’di.
Gazeteci oldum, durum hiç değişmedi.
Ne zaman ki 1990’lı yıllara geldik, Baba’nın yavaş yavaş değiştiğini ve artık gerçek bir devlet adamı olmaya başladığını gördüm.
Özal’ın ölümü sonrasında cumhurbaşkanlığına seçilmişti. Ona saygı duydum çünkü laik, demokratik, Atatürk ilkelerine ve devrimlerine saygılı, bölücülüğe karşı, o kavramları içtenlikle savunan bir cumhurbaşkanı idi.
Gerek iktidar ve gerek muhalefet yıllarında sergilediği siyaset yanlışlarını topluma unutturmuştu.
O makamda oturduğu yıllar boyunca -bana sorarsanız- gerçek devlet adamlığından bir kez olsun ödün vermedi, geri adım atmadı.
Geçmişte nefret ettiğimiz insan değişmişti ve kendisini artık savunuyorduk.
Günümüzde muhalefet partilerinin yetersizliğini gördükçe, hep aynı şeyleri düşünmeden edemiyorum:
“Ah!.. Baba 20 yaş daha genç olacaktı ki, muhalefetin nasıl yapılması gerektiğini bugünkülere göstersin.”
Gerçekten de gösterir, günümüzün aymazlarını, yalancılarını ve sahtekarlarını analarından doğduğuna pişman ederdi. Keşke 90 yaşında olmasaydı…
* * * *
İlginç bir insandı. Belleğinde on binlerce insanın ismini tutar, on binlerce rakam bilir ve kendisini eleştirenlerin karşısına o rakamlarla çıkardı…
Aynı zamanda vefalı adamdı.
Güniz Sokak’taki evi bizim gazetenin Ankara bürosuna çok yakın. Evin karşısında bazen uğradığım bir kebapçı var. Öğle yemeği çıkışlarında birkaç ay arayla iki kez koruma kulübesine uğradım, görevlilere“Baba’ya lütfen saygılarımı iletin” dedim. Hepsi bu kadar!
İkisinde de bir veya iki saat sonra dönüş yaptı, hal hatır sorup iltifatlarda bulundu, teşekkür etti.
Kendisini bir daha rahatsız etmemek için artık oraya uğramıyorum, saygılarımı iletmiyorum.
* * * *
Baba’nın memleketi Isparta’da bugün çok önemli bir açılış yapılacak. Düzmece toplu açılış değil, gerçek açılış:
Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi ile Külliyesi.
Burada binlerce, belki on binlerce devlet belgesi, yazışma, fotoğraf ve armağanlar sergilenecek.
Davetiyede ülkemizi bugün yönetmekte olan aymazlara, her şeyi kendilerinin yaptığı havasına bürünen yalancılara açık ve net yanıt veriliyor:
“Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi, bir iddianın ürünüdür. Müzede bir devri, Cumhuriyet tarihimizin en önemli 50 senesinin resmini görüyoruz. Bu resimde milli hakimiyet var, Cumhuriyet var, eşitlik var, yoksulluğa ve cahilliğe karşı meydan okuma var. Peki Türkiye Cumhuriyeti’nin bu 50 senesinde neler yapılmış? Transformasyon var, 50 senelik geçiş var.
Bu müze demokrasi ve kalkınmayı anlatıyor. Müze aynı zamanda Cumhuriyet’in şahididir. Cumhuriyet’in temel kuralı da eşitliktir. Biz, müzede Cumhuriyet’in savcılığını yapıyoruz. Müzeye konulan fotoğraflar ve dokümanlar bunun delilidir.”
* * * *
Bu ülkede her şeyi kendisinin yaptığını, her eseri kendisinin yarattığını iddia edip gülünç olan günümüz iktidarı, yalanlarını yüzlerine vuran bu mesajı sanırım almıştır.
Evet, yine düşünüyorum ve yine aynı şeyleri arkadaşlarla aramızda konuşuyoruz:
“Ah Baba, şimdi 20 yaş daha genç ve sağlıklı olacaktı ki, bu iktidarı duman edecekti!..”
Onu düşündükçe, nedense aklıma hep bir sahne geliyor. Miting meydanında konuşmuş, kürsüden indiğinde adamın biri, elindeki fötr şapkayı alıp kaçmaya başlıyor ve şapkayı kaptıran Baba koşarak herifi kovalıyor! Her seferinde kahkahalarla güldüğüm bir sahnedir.
Ülkeni sevdin… Hataların elbette çok oldu ama sevaplarınla büyük işler başardın, en önemli yatırımlara damga vurdun. Senin işin satmak değil, yapmak ve var etmekti.
Sana daha nice güzel, mutlu, huzurlu yıllar diliyorum Baba, Türk Milleti’ne hakkını helal et.
SÖZCÜ