Sevgili okuyucularım, İstanbul Güngören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından öğrenciler eliyle velilere gönderilen şu anket formuna bir bakınız.
İçerisinde müsbet ilimler, yabancı dil, ya da öğrencilerin günlük sorunlarıyla ilgili bir tek soru yok.
Bu hükümet kafayı imam hatiple bozmuş.
Varsa imam yoksa hatip!
Sıkıysa anketteki sorulara olumsuz yanıt verin. Bu diktatörlük ortamında hangi veli buna cesaret edebilir?
Bu tür güya anketler Türkiye’nin dört bir yanında uygulanıp veliler baskı altına alınmaya çalışılıyor.
Ailelere açıkça “Çocuğunu niçin imam hatip’e göndermedin” diye soruluyor… Ve gerekçe isteniyor.
Veliler, din tüccarları tarafından “Bizdendir-Bizden değil dinsizdir” ayrımına tabi tutulmak isteniyor.
Yüz binlerce aile bu yolla, bu ilkel kafalar tarafından güya çaktırmadan fişleniyor.
İşte rezaletin belgesi!
Bizimkiler ve onunkiler!
Sevgili okuyucularım, bu Tayyip, Ahmet vesairelerin nasıl korktuğunu ve bu
yüzden nasıl korunduğunu biliyoruz. Korunmak elbette gerekir ama bir ülkeyi yöneten insanların böylesine korkak olması aklın alacağı bir şey değil.
Dün bizim gazetenin birinci sayfasındaki fotoğrafı görmüşsünüzdür. Bunlar bir yere mi gidecek, peşlerinde yüzlerce, binlerce koruma.
Ağır silahlarla donatılmış keskin nişancılar, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık korumaları, özel harekat timleri ve bunlar da yetmediği için olsa gerek, diğer illerden uçak ve otobüslerle takviye gönderilen binlerce polis.
Zırhlı araç konvoyları, hızlı geçişler…
Korkudan, felakete uğramış olan vatandaşın yanına gidemezler. Kısa bir süre gitmek zorunda kalsalar bile çevrelerinde etten duvar örülür.
Aynen Soma’da, Ermenek’te madenlerde can veren “Sevgili işçi kardeşlerinin” yanına gittiklerinde olduğu gibi.
Sadece öldürülmekten değil, protesto edilip yuhalanmaktan da korkarlar.
Nutuk atarken dayılanıp herkese posta koyanların bu hali, gerçekten de görülecek manzaradır!
* * * *
Geçtiğimiz yaz bir tatil beldesindeyim. Otelin plajında ve denizde çekik gözlü bir adam ve onun yanında bir veya iki çekik gözlü adam daha görüyorum.
Plajda ve iskelede her gün karşılaştığımız için birbirimize selam vermeye başladık.
Bir gün Uğur Dündar’la plajda oturmuş laflıyoruz. Çekik gözlü adam denizden çıkmış, önümüzden geçmek üzereydi.
Tam o sırada otelin bir görevlisi yanımıza geldi.
– Abiler siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz?
– Yooo, bilmiyoruz. Kimdir?..
– Kırgızistan Cumhurbaşkanı.
– Deme yaaa… Peki bunun korumaları falan yok mu?
– İki Kırgız koruması var, hepsi o kadar.
* * * *
İkimiz de şaşırmıştık. Bu nasıl iştir, koskoca cumhurbaşkanı orada halkın arasında tatil yapıyor, denize girip çıkıyor, havlusunu bile kendisi taşıyıp kurulanıyor.
Otele Türk ve Kırgız korumalar doldurulmamış. Denizde polis tekneleri yok. Çevrede
dolanan eli silahlı korumalar da yok…
Mütevazı bir adam. İzmir Emniyeti özel koruma vermek istemiş ama kabul etmemiş.
Üstelik eşi kamuda çalışan doktormuş. İzin süresi bitince daha önce ülkesine dönmüş.
“Benim kocam cumhurbaşkanı, beni idare edin” falan demeden, tıpış tıpış gitmiş.
* * * *
Sonra senaryolar üretip şöyle sahneleri gözümüzün önüne getirdik:
Masal bu ya, Tayyip plaja gelmiş, halkın arasında denize giriyor. Plaja geceden yerleşmiş yüzlerce koruma. Deniz, polis tekneleri ve dalgıçlar tarafından kuşatma altına alınmış. Plaja gelen, denize gelen herkesin üzeri elektronik aygıtlarla aranıyor. Özel köpekler kumsalda bomba araması yapıyor.
Çevredeki her yere keskin nişancılar yerleştirilmiş. Çevre illerden TOMA’lar eşliğinde 1.200 polis getirilip otel ve çevresi kuşatılmış. Yanına yaklaşmak isteyenlere polis gaz sıkıyor.
Israr eden olursa danışmanları o vatandaşı tekmeleyip dövmeye başlıyor. Aynen Soma’da olduğu gibi!..
Ya da bir vatandaş “Anamız ağladı” derse “Ananı al da git lan” diye bağırıyor!
Uğur’la bir yanda Kırgızistan Cumhurbaşkanı’na yeniden baktık, öbür yanda bizim korkakları düşündük, utandık!
SÖZCÜ