Sevgili okuyucularım,
Türkiye’de olanları aklımız mantığımız almıyor. Bir tahminde bulunmak asla mümkün değil.
17 Aralık operasyonları henüz yapılmamıştı. Ülkenin bir yerinde tanıştığım genç bir hakimle biraz muhabbet etme olanağı bulmuştum. Ağır Ceza Mahkemesi olan büyük bir ilçede görevliydi. Sohbetimiz ilerleyince kendisine sordum:
“Sizin adliye siyasi olarak hangi tarafta?”
Durumu anlattı:
“Ağır Ceza Başkanımız Fethullahçı ama renk vermiyor. Karısının başı örtülü. Başsavcımız iktidarın adamı. Onun karısı da örtülü ama iki hukukçu aynı yolun yolcusu oldukları halde birbirlerinden hiç hoşlanmıyor. Öteki hakim ve savcıların bazıları Tayyipçi, bazıları Fethullahçı. İki kesim arasında sessiz bir düşmanlık olduğunu hissediyoruz ama bunu kanıtlamak mümkün değil. Bizim gibi iki tarafın da adamı olmayanların sayısı epeyce az. Biz gençler tarafsız kalmaya çalışıyoruz ama bizim adliyede dinciler çoğunlukta.”
Genç hakimin sözlerini hiç unutmadım, bir yere not aldım.
* * *
Bir yargı düşünün, sanki pasta keser gibi birileri tarafından bölünmüş, Tayyipçiler-Fethullahçılarkavgası yaşamaktadır.
Son olaylara kadar durumlar gayet iyi idi… İki taraf birbirini belki çok sevmez, rekabet ederdi ama aralarında kavga dövüş yoktu…
Çünkü iki kesim de aynı yolun yolcusuydu.
Ne zaman ki dershane kavgası patladı, rezalet arşa yükseldi!
AKP yargıyı zaten ele geçirmiş, üyeleri anayasa uyarınca Bay Abdullah Gül tarafından seçilen HSYK, tümüyle iktidarın eline teslim edilmişti.
HSYK, yargının kafasının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duruyordu.
Son olaylar patlayınca iktidar bugünkü arka bahçesi olan HSYK’yı bile defterden sildi. Şimdi her şey yeni baştan düzenlenecek, HSYK üyelerini Adalet Bakanı seçecek, hakimler ve savcılarla ilgili soruşturma yapılıp yapılmaması konusunda kararı yine kendisi verecek.
Bu, yargıya yeni bir darbedir. Yargıda tek adam devridir.
Yüz karası, utanç verici bir olaydır. Muhalefet partilerinin bu konuda sıkı durup Türk toplumunu uyandırması gerekir.
İktidar bugüne kadar yargıya cinsel tacizde bulunmakla yetiniyordu. Bu yasa geçtiği takdirde taciz tecavüze dönüşecek, bundan herkes zarar görecektir.
Zekeriya Öz olayı
Sevgili okuyucularım, savcı Zekeriya Öz olayı bize bu Tayyip tayfasının nasıl kinci ve acımasız olduğunu bir kez daha gösterdi.
Zekeriya Öz bunların bir numaralı savcısıydı. Onu kahraman ilan etmişlerdi.
O kadar ki, Tayyip kendi zırhlı makam aracını onun altına vermişti.
Aynı savcının yönettiği son 17 Aralık operasyonları iktidarın canını acıttı. Bakanları ve milletvekilleri istifa etti, bebeleri tutuklandı. Şimdi hedef tahtasının ilk sırasına Zekeriya Öz oturtuldu.
Yandaş Sabah gazetesine haber sızdırıldı. Savcı Bey ailesiyle Dubai tatiline gönderilmiş, 40 bin dolara yaklaşan gezi faturasını Ali Ağaoğlu isimli müteahhit ödemişti.
Savcı olayı inkar etti, dört bin dolarlık tatil harcamasını kendi cebinden karşıladığını söyledi.
Bu durumda ya Sabah gazetesi yalan haber yapıp toplumu aldattı, ya da Zekeriya Öz yalan söylüyor.
Birinden biri yalancı da, acaba hangisi!
Burada hemen belirteyim de kafanızda soru işareti kalmasın.
Hükümet bu savcıyı Fethullahçı olarak görüyor ve o yüzden üzerine gidiyor. Ergenekon davasında kahraman ilan edilen bu savcının ne olduğunu veya olmadığını ben bilemem!
* * *
Zekeriya Öz basın toplantısında konuştu ve ilginç şeyler söyledi:
“Ben o otel faturalarını bilgisayarda üç dakikada hazırlarım.”
Doğrudur… Balyoz ve Ergenekon sanıkları da bilgisayarda üç dakikada hazırlanan o düzmece belgelerle mahkum edildiler.
Öz’ün daha sonra söyledikleri inanılır gibi değildi, ülkemizde yargının ne duruma düşürüldüğünün göstergesiydi:
“Yüksek yargı kökenli iki kişi Başbakan tarafından bana gönderildi. Başbakan’ın bana çok kızgın olduğunu, ağır laflar ettiğini, özür dilememi istediğini söylediler. Hükümete yönelik soruşturmaları derhal durdurmam gerektiğini, aksi takdirde zarar göreceğimi bildirdiler.”
Tayyip bu sözleri Singapur’dan yalanladı, iftira olduğunu söyledi.
Ancak dün, bu ziyareti Tayyip adına yaptığı iddia edilen iki kişinin isimleri gündeme düştü.
Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu ve Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı İsmail Rüştü Cirit.
Gel de şaşırma, devletin durumuna üzülme!
Tiyatroyu izliyoruz!
Tayyip ve ekibi son rüşvet ve yolsuzluk olayları sonrasında kürsülere çıkıp bar bar bağırdılar:
“Biz istiklal mücadelesi veriyoruz…” (Palavra! Türkiye istiklal mücadelesini bir kez verdi ve kazandı.)
“Bu operasyonların ardında hükümetimizi zayıf düşürmek isteyen faiz lobisi var. Döviz ve faiz yükselsin istediler. İsimlerini açıklayacağız…” (Palavra! Böyle bir lobinin olmadığı belgelendi. Faiz lobisi fos çıktı, Tayyip isimleri zaten açıklayamadı.)
“Paralel devleti kabul etmeyiz. Devleti biz yönetiriz…”
Aslında en büyük yalan bu…
Çünkü devleti yıllarca Fethullah ekibi ile yönettiler. Cemaati devlete sokan, yetki veren, karşılığında her türlü desteği alan onlardı.
O zaman iyiydi, şimdi tu kaka olunca saldırıya geçtiler.
Adalet Bakanı’nın dünkü sözlerine bakınız:
“Devlet şerik (ortak) kabul etmez!”
Daha düne kadar devleti ortağınız olan cemaatle birlikte yöneten siz değil miydiniz?
* * *
Merak ettiğim bir konu var. Son iki hafta içerisinde bin’den fazla polis şefini “Fethullahçı oldukları gerekçesiyle” görevden aldılar. Onların elinde sanırım çok büyük yolsuzluk bilgileri, rüşvet dosyaları vardır.
O bilgiler ve dosyalar günün birinde elbette birilerine sızdırılacak.
İşte o zaman Tayyip zor durumda kalacak.
Burada bir konuya daha değinmek isterim:
Tayyipgillerle Fethullahgiller arasında sürüp giden bu kavgada tamamen tarafsızım! İki tarafın da ne olduğunu iyi bilirim.
Sadece tiyatroyu, rezaleti, ülkemizin içine düşürüldüğü durumu izlemekle yetiniyorum.
Onlar adına utanıyorum.
* * *
Emin Çölaşan’ın notu: Sevgili okuyucularım, Ankara Ticaret Odası binasında düzenlenen Ankara Kitap Fuarı’nda yarın saat 13-15 arasında Bekir Coşkun’la birlikte kitaplarımızı imzalayacağız. Eğer gelirseniz Atatürkçü Düşünce Derneği standında buluşuruz, görüşürüz… Bekleriz.
SÖZCÜ