Türkiye; gerilimden beslenen, ne kadar karşıtlık üretebilirse seçimlerden o kadar başarılı çıkacağına inanan bir Başbakan tarafından yönetiliyor.
Gezi Direnişi’nden bu yana evlatlarını kaybeden aileler bu ülkenin iç barışı için Başbakan’dan daha sorumlu davranıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesi böyle bir mantıkla yönetilmez. En son Berkin Elvan’ın 269 günlük yaşam direnişinin ardından hayata veda etmesiyle başlayan toplumsal uyanışa Başbakan’ın verdiği karşılık seçimlere de aynı iklimde gireceğimizi gösteriyor.
Seçimler derken kastımız sadece 30 Mart’taki yerel seçimler değil, önümüzdeki ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 Haziran’ındaki genel seçimleri de kastediyoruz. Yerel seçimi böyle bir gerilimle göğüslemeyi göze alan bir iktidarın Cumhurbaşkanlığı’nda neler yapacağını kestirmek zor değil. Ülkenin ortak paydası olan bütün değerleri ayrıştırıp yüzde 50’nin biraz üzerinde bir taraftar kesimi yaratmak! Genel seçimlerde de bunu derinleştirmek…
Bu oyunu bozmanın ilk adımı yerel seçimlerde kamplaşma yaratarak siyaset yapmanın sandıkta başarı getirmeyeceğini göstermek olur.
***
Berkin Elvan’ın cenaze töreninde, yasını tutma buluşmalarında yaşanan olaylarda can kaybının olması adeta Başbakan’ın ekmeğine yağ sürdü. Ancak Berkin Elvan’ın babası Sami Bey’in Okmeydanı’ndaki silahlı kavgada yaşamını yitiren Burak Can Karamanoğlu’nun babasını araması, iki babanın acılarını paylaşıp bir daha böylesi olayların olmaması dileğinde birleşmesi her şeye rağmen Anadolu insanının dokusundaki sağlamlığı gösteriyor. Zaten iç barışı koruyacak ve kurtaracak olan da bu doku.
Önceki gün Hatay’daydım. Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz, babası Şahap Korkmaz, ağabeyi Gürkan Korkmaz ve tüm aileyle kucaklaştık. Hatay yöresine özgü asma dallarının altındaki plastik sandalyelerde acılarını paylaşmaya çalıştık. Emel Korkmaz, Türkiye’nin dört bir yanından başsağlığına gelenleri anlatıyor, Fenerbahçe’nin desteğini unutamamış, “Artık milyonlarca kişilik aileyiz. Bu bizi teselli ediyor” diyor.
Aile 12 Mayıs’a ertelenen davadan umutlu değil ama en azından yüreklerini soğutacak bir yargılama süreci bekliyor.
Ahmet Atakan’ın babası Ali Bey de büyük dedelerinin Çanakkale’de savaştığını, şehit düştüğünü, soyadlarının da oradan geldiğini söylüyor. Bu ülkede barış içinde yaşanması için var gücüyle mücadele edeceğini, memleketi bugünkü yönetim anlayışına terk etmemek gerektiğini söylüyor.
Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert de evlat acısını az önce başlamış gibi yaşamaya devam edenlerden. İki elini göğsünün hizasına kaldırıp kaldırıp dizine vuruyor. “Elimi nereye uzatsam Abdullah’ımın toprağını avuçlamış gibi hissediyorum. Bize bu acıları yaşatanlar evlat nedir bilmez mi?” diye soruyor.
***
Hatice Cömert’i dinlerken dışardan liseli gençlerin sesi geliyordu. Gençler aylardır toplu halde Hatice Anne’yi ziyarete geliyorlarmış. Eve yaklaşırken de sloganlar atarak kapıyı çalıyorlarmış.
Eve yaklaştıklarında seslerini duydum:
“Ağlama anne, evlatların burada!”
Dakikalarca devam eden bu sloganı dinleyen bir kişinin gözyaşlarını tutması olanaksız.
Anne zaten sürekli dolu gözlerle konuşuyor.
Dışarıya anneyle birlikte çıktık. Anne öz evlatlarını karşılar gibi iki kollarını açıp indirerek selamladı onları.
Çocuklar seslerini daha da yükselttiler. Birine yaklaşıp yaşını sordum, “14” dedi, “liseye gideceğim.”
14-17 yaş grubundaki gençlerin tümünün gözlerinde alevlenmeye hazır bir kor vardı.
Onlarla 10 dakika kadar sohbet ederken sözümü şöyle bağladım:
“Türkiye’nin gözü sizlerin üzerinde. Duyarlılığınız, kardeş sevginiz çok güzel. Her adımınızı atarken bu kardeşliği bozacak değil, güçlendirecek duyarlılıkta olun…”
CUMHURİYET