AKP iktidarının ilk aylarındaki tartışma konularından biri Dışişleri Bakanlığı’nın “Gülen Hareketi”ve “Milli Görüş” ile ilgili genelgeleriydi. 3846 ve 3847 numaralı bu genelgeler Türkiye’nin dış temsilciliklerinin yeni bir protokol listesi yapmasını gerektiriyordu.
Genelgelere göre, büyükelçilikler yaptıkları etkinlikler için cemaat ve Milli Görüş temsilcilerine de davetiye göndereceklerdi. Bunun da ötesinde Türkiye’den bir heyet geldiğinde resmi ziyaret listesine cemaatin okulları ve kurumları da eklenecekti.
Genelgelerde, bu değişikliğin gerekçesi de açıklanıyordu. Okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nca destekleniyordu, ülkenin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteriyordu.
Böylece cemaat destek gördüğü önceki hükümetlerden çok daha öte bir temsil ve ilerleme gücüne kavuştu.
Artık “uluslararası” konuma ulaşmıştı. Bunun devamında hareketin, sadece Türkiye için değil tüm İslam coğrafyasına ve dünyanın barışına hizmet ettiğine ilişkin yayınlar gündeme geldi. Bazı üniversitelerde sadece bu hareketi içeren kürsüler kuruldu. Katılımcıları arasında hükümet üyelerinin de bulunduğu uluslararası konferanslar düzenlendi.
***
Bugün ise Başbakan’ın yeri geldikçe vurguladığı gibi “neredeeen nereye” diyeceğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız.
AKP iktidarının ilk yıllarında devletin önemli kurumlarından biri olarak kabul gören cemaat için yapılan “Başbakan benzetmeleri” şunlar:
Çete, darbeci, Haşhaşi…
Başbakan bu yakıştırmaları yaptıktan sonra da nasıl mücadele edeceklerini şöyle özetledi:
“İnlerine kadar gideceğiz… Acırsak acınacak hale geliriz…”
Başbakan daha da ileri gitti, mücadeleyi uluslararası alana taşıdı. Dünyanın dört bir yanındaki büyükelçilerimizi Ankara’ya çağırdı, onlara dedi ki:
“Türkiye’de iktidarı devirmek isteyen bir çete var. Bu çete devlete de musallat olmuş ve kendi paralel devletini yaratmış. Bunu bütün dünyaya anlatın…”
11 yıl önce genelge ile devlet protokolüne alınan cemaat şimdi neredeyse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurulup “terör örgütleri listesine” alınması istenecek kadar “düşman”bir örgütlenme!
Zaten bu gidişle cemaatle parti arasına Birleşmiş Milletler Barış Gücü istemek gerekecek.
***
Büyükelçiler şimdi dünyaya ne diyecek?
Protokol listesine aldığımız bir yapılanmayı şimdi terör listesine alıyoruz, siz de ona göre davranın mı diyecek?
Türkiye’nin uluslararası saygınlığı zaten Dışişleri Bakanı’nın hedeflediği gibi sıfır noktasına ulaşmış durumda. Şimdi hükümet koalisyonunun içindeki bir tartışma devletin dışişlerini de etkileyen bir yöne çekiliyor.
Başbakan’ın genel tutumu gerilimin devam edeceğini gösteriyor. Bu seviyeye ulaştıktan sonra daha ne olabilir, dememek gerekiyor. Başbakan’ın gerilim üretme konusundaki hayalleri geniş. Ancak küçük bir sorun var!
Toplum, gerilim üzerinden oy arttırma yöntemini artık kusuyor.
Yıllardır iktidarı paylaşan bir yapının şimdi birbirini paylaması toplumun günlük yaşamında görünmüyor.
11 yıldır en büyük üretimi gerilim olan iktidara karşı genel bir yorgunluk ve bıkkınlık yayılıyor.
Gün, bütün bu çatışmaların tarafı olma değil, gerçek anlamda halkın devletini isteme günüdür.
Cumhuriyet