Mustafa Balbay: Siyaset K-adını Arıyor!

Mustafa BalbayYAZARLAR-5 Aralık, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının anayasaya girişinin 79. yıldönümüydü.
Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinin ardından 8 Şubat 1935’te yapılan genel seçimlerde Millet Meclisi’nin 399 üyesinden 18’i kadınlardan oluştu.
Önce bu anayasa değişikliğine giden sürece ilişkin kısa bir anımsatma yapalım. 5 Aralık 1934 genellikle şu şekilde sunuluyor:
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği gün.
Yani kadınlara bu hak “verildi.”
Oysa gerçek öyle değil.
Kadınlar bu hakkı “aldı.” Kadınlar daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren demokrasinin, çağdaş bir toplum kurma adımlarının içinde olmak için çaba harcadılar.
1923’te Nezihe Muhiddin öncülüğünde Kadınlar Halk Fırkası’nın kurulması için girişim başlatıldı. Atatürk de kadınların en etkili şekilde siyasi yaşamın içinde olmasını istiyordu. Ancak günün koşulları Kadınlar Halk Fırkası’nın kuruluşuna el vermedi. Meclis’in “erkek egemen” yapısı o gün böyle bir yasal düzenlemeyi kabul edecek durumda değildi. Atatürk o günlerde bir grup kadın temsilciyi kabul ederek kadınların temel haklara sahip olacağını vurguladı.
Nezihe Muhiddin yılmadı, 1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni kurdu. Birliğin başlıca amacı şuydu:
Siyasal hak mücadelesi.
1930’da kadınlar belediye seçimlerinde oy kullanmaya başladı. 1934’te de Meclis’in yolunu açtılar.
***
20. yüzyılın başında kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği tarih bakımından genel görünüm şuydu:
1906 Finlandiya, 1913 Norveç, 1917 Kanada ve Hollanda, 1918 Almanya, Avusturya, Rusya ve İngiltere, 1919 ABD, 1934 Türkiye, 1944 Fransa, 1945 İtalya, 1948 Belçika, 1952 Yunanistan, 1971 İsviçre.
Yukarıdaki ülkelerin 21. yüzyıldaki temel haklar ve insani gelişmişlik görünümüne baktığımızda tümünün Türkiye’den ileride olduğunu görüyoruz. Oysa yola benzer zamanlarda hatta bazılarından çok önce çıkmıştık.
Demek ki, sadece bir hakkı kullandırmak yetmiyor. Onun kullanım zeminini de güçlendirmek gerekiyor.
Türkiye’deki güncel tabloya baktığımızda kadının yaşam hakkı tehdit altında, çalışma hakkı engellerle dolu, mülkiyet hakkı olağanüstü bir eşitsizlikle karşı karşıya.
Kadına yönelik şiddet haberinin olmadığı bir gün yok.
İş yaşamında yer alabilmesi için ücretten yükselme hakkına kadar tüm eşitsizlikleri kabul etmesi gerekiyor.
Türkiye’deki toplam mülkiyetin yüzde 10-15’i kadınlara ait.
Bu tablo gösteriyor ki, “fedakârlık” kadınla-erkek arasında eşit paylaşılmış. “Feda” kısmı kadınlara, “kârlık” kısmı erkeklere!
***
Yukarıdaki tablodan siyaset de payını alıyor.
Türkiye’de kadınlar üzerinden siyaset çok güçlü ama kadınların siyasete katılımı aynı oranda güçlü değil. Bu, sadece seçim dönemlerinde kampanya yapıp daha çok kadın adayın gösterilmesiyle de çözülebilecek bir sorun değil.
Kadınların oy verirken güçlerini ayrıca hissettirebilecekleri bir bilinç çözüm yolunda ilk adım olabilir. Gezi dirilişi toplumun her kesiminden karşılık bulduğu gibi aynı zamanda bir kadın hareketiydi.
Gezi’nin en çarpıcı anlarından biri; polis yetkililerinin, “Anneler çocuklarınızın Taksim’den çekilmesini sağlayın” çağrısına annelerin Taksim’in etrafında zincir oluşturarak karşılık vermesiydi.
Kadınlar çağdaş Türkiye mücadelesini yükselttikçe siyasetteki zincirleri de kıracaklar. Böylece siyaset gerçek anlamda k-adını bulacak.

Cumhuriyet

Leave a Reply

Your email address will not be published.