İç politikadaki karmaşa, dışarıdaki ağır hüsranları ister istemez ikinci plana itiyor. Bir bütün olarak bakıldığında dış politikamız, hükümet ortakları içindeki paralel devlet-eşkenar devlet tartışmalarından daha vahim bir belirsizliğe sürüklenmiş durumda.
Düşişleri Bakanı, Türkiye’nin dünyada en fazla dış temsilciliği olan ilk 5 ülkeden biri haline gelmekte olduğunu söylüyor. Ortalama yılda 10-15 ülkede yeni temsilcilikler açılıyor. Yakında okyanus adaları üzerindeki 3-5 bin nüfuslu ülkelerde de bayrağımızı dalgalandıracağız. Özünde güzel bir hedef. Komşularınızla ilişkilerinizi tam olarak rayına oturtmuş olursunuz, bölge ve dünya siyasetine yön veren ülkelerle ilişkileriniz mükemmel gitmektedir, bunun üstüne dış politikada daha iyi ne yapsam diye plan kurarsınız. Temsilciliğiniz olmadığı uzak ülkelere de büyükelçilik açarsınız.
Gelin görün ki, Türkiye’nin etrafındaki 4 ülkede büyükelçisi yok. AKP hükümeti Suriye, Mısır ve İsrail’deki büyükelçilerimizi çekti. Önceki hükümetlerden kalan Ermenistan ilişkisizliğimiz de buna eklenince, evinin önünü süpüremeyen, ama uzak komşularıyla çevre düzeni konuşan bir ülke durumuna düştük.
***
Dış politikadaki felaketin birazcık görünen yüzü, Suriye. Cenevre toplantılarında Türkiye’nin durumu 39 ülkeden biri olmaktan öte değil. Ana aktör ABD ve Rusya. Türkiye ise Finlandiya, Yeni Zelanda statüsünde. Eğer insani yardım ya da mülteciler konusu gündeme gelirse, Türkiye’nin masada yeri oluyor.
Oysa yaşananların acı yüzüyle karşılaşan başlıca ülke, Türkiye.
ABD’nin Suriye politikasını biçimlendirmede muhatap aldığı birkaç ülkeden biri ise İran. Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren yaptığı hatalarla öyle bir konuma düştü ki, ABD Suriye’de kimi istenmeyen grupların devre dışı bırakılması için Tahran yönetimini daha inandırıcı buluyor.
Cenevre’de ABD ve Rusya neredeyse Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Suriye üzerinden uluslararası tüm sorunların pazarlığını yapıyor. Suriye’deki her iki tarafın da zorla oturtulduğu masadan kalıcı bir çözüm çıkmayacağını bütün taraflar biliyor. ABD ve Rusya, başlarına yeni bir“bela” sarmayacak bir süreç arıyor, o kadar. Türkiye ise kendisine hâlâ yer arıyor!
***
Suriye’nin yanı sıra özellikle Mısır ve Irak konusunda da diplomatik geleneklere uymayan bir yol izleniyor.
Türkiye’nin Mısır politikasını fiilen Müslüman Kardeşler örgütü biçimlendiriyor. Gidiş, bir ülkenin içişlerine karışmak ya da uluslararası hukuka uymayan yöntemler benimsemekten öte bir kayıtsızlık içeriyor.
Irak politikamızın sahibi ise Barzani yönetimi. AKP hükümeti ile Barzani arasında varılan gizli anlaşma Irak merkezi yönetimi tarafından kabul görmeyince, Türkiye illegal işler yapan ülke konumuna düştü. Başta etrafımızdaki 4 ülkede büyükelçimiz yok dedik ama, Bağdat Büyükelçiliğimizin AKP ve Irak hükümeti tarafından ne kadar dikkate alındığı tartışılır. Zira, ana muhatap Barzani.
Uluslararası alanda dikkati çeken bir gelişmeyi daha paylaşalım; ABD, El Kaide gibi terörist unsurların Ortadoğu’dan soyutlanması için Türkiye’den çok İran’la işbirliğinden yana. Başta AKP’nin sumen altına sığdırmaya çalıştığı TIR’lar olmak üzere uluslararası hukuka uymayan pek çok icraat söz konusu.
Dışişlerinde saplandığımız stratejik sığlık Türkiye’yi Şam-ar oğlanına çeviriyor!
Cumhuriyet