Mustafa Mutlu: Başbakan’dan fırça yiyen adama dair…

Mustafa Mutlu-1“Kahvelerimizi içerken gözlerimin içine bakıp, ‘Gelelim seni davet etmemin nedenine’ dedi; patronum Erdoğan Demirören…
İşte; bakla şimdi ağızdan çıkacaktı:
‘Beyefendi (Başbakan) beni sık sık Dolmabahçe’de kabul ediyor. Her defasında önüme bir dosya atıyor ve ‘Erdoğan Bey, Erdoğan Bey… Sen bu gazeteleri aldın ama henüz patronları olamadın’ diyor. Neden biliyor musun?’
Sustum, anlatmasını bekledim.
‘Çünkü o dosyaların içinde kendisini rahatsız eden haberler ve makaleler var. En az yarısı sizin makaleleriniz beye-
fendi!’
***
Yelkenleri suya indirdiğimi sanıp, daha sert bir ton verdi sesine; ‘siz’den vazgeçip, ‘sen’e döndü: ‘Biraz da güzel şeyleri yaz kardeşim. Sağlıkta yapılanları yaz, duble yolları yaz…’
Sustu, soğumaya başlayan kahvesini dibine kadar içti, biraz da sinirlenerek noktayı koydu: ‘Dön kardeşim! Herkes nasıl dönüyorsa sen de dön…’
***
O sinirlenmişti ama ben kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.
Yoksa… Saray gibi bir evde yaşayan, milyar dolarlara hükmeden, dışarıdan bakıldığında çok yürekli olduğu sanılan bu adam benden, benim ona zarar vermemden korkuyor muydu?
‘Dön kardeşim’ sözü kulaklarımda çınlıyordu. Boğazımı temizleyip, çok yumuşak bir ses tonuyla, sözcüklere tek tek basarak konuşmaya başladım:
***
‘Tüm anlattıklarınızda ve kaygılarınızda haklısınız Erdoğan Bey… Ancak küçük bir sorun var…’
Sustum. Baktı ki konuşmuyorum, ‘Nedir?’ diye sordu…
‘Ben dönemem!’
‘Neden?’
‘Çünkü…’
Yine sustum. Artık çok sinirliydi: ‘Söylesene kardeşim, neden dönemezmişsin?’
‘Çünkü benim dönme organım hasta… Çalışmıyor!’
Dalga geçtiğimi anlamadı, gerçekten hasta olduğumu sandı. ‘Efendim, hangi organın hasta?’
‘Dönme organım…’
Durumun farkına varınca bağırmaya başlamasın diye bu kez makineli tüfek gibi saydırmaya başladım:
‘Ben dönmem beyefendi… Herkes dönebilir, herkes değerlerini, inançlarını satabilir, herkes bir öyle bir böyle yazabilir. Ancak ben dönmem; dönemem… Çünkü dönersem hoca efendi beni mahveder!’
***
Eminim çok sert yanıt verecekti bu sözlerime… Ancak ‘hoca efendi’yi duyunca gözleri faltaşı gibi açıldı: ‘Sen hoca efendiyi nereden tanıyorsun?’
Tam bir komedi başlıyordu artık: ‘Hangi hoca efendiyi?’
‘Korktuğunu söylediğin hoca efendiyi?’
‘Babam olur kendisi…’
‘Ben de Fethullah Gülen Hoca Efendi sanmıştım… Hoca efendi midir sizin babanız?’
‘Evet, hoca efendidir. Tam kırk dört yıl Anadolu’yu karış karış gezmiş, okulsuz köylere okul yapmış, binlerce Cumhuriyet genci yetiştirmiş bir hoca efendidir. Atatürk’ün ilk öğretmenlerinden biridir benim babam. Eğer sizin dediğinizi yaparsam yirmi altı yıl önce girdiği o mezardan çıkar ve bana dünyayı zindan eder! Bu yüzden ben dönmem Erdoğan Bey… Dönersem aynaya bakamam. İnsan içine çıkamam. Ölürüm!”
***
Yukarıdaki yazıyı, Dön Kardeşim isimli son kitabımdan aldım. Neden mi?
Çünkü bana “Dön kardeşim” diye efelenen Demirören’in, Başbakan’la yaptığı bir konuşmanın kaydı yayınlandı önceki akşam! Benim de kendisi gibi dönmemi isteyen adamın; bağırıp çağıran, açıkça küfür ve hakaret eden Erdoğan’ın karşısında nasıl ezilip büzüldüğünü gördü tüm Türkiye…
O kayıtlara göre, benim ona karşı aldığım tavrın milyonda birini bile alamıyordu Demirören…
Hatta ağlıyordu, af diliyordu!
***
O kaydı dinleyince bir kez daha anladım ki… İyi ki dönmemişim kardeşim!
ANMA!
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…
8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentinde gerçekleştirilen büyük bir katliam nedeniyle düzenleniyor bugün…
Yani aslında bir “kutlama” değil, “anma” günü…
Greve çıkan dokuma işçilerinin üzerine kapıyı kilitleyen polis yüzünden, tam 129 kadın işçinin cayır cayır yanarak can verdiği gün, bugün!
Tüketim çılgınlığına kapılıp sevgilisine “kırmızı don” falan almaya kalkışan salaklara duyurulur!
GÜNÜN SORUSU
Başbakan’ın, Erdoğan Demirören’e bir manşetle ilgili attığı fırçanın ses kaydı internete düşünce CHP’li Umut Oran bir önerge vererek, “Başbakan her manşet için medya patronlarını mı arıyor” diye sormuş… Sorum, sevgili Oran’a:
Evet, arıyor ve bunu inkâr da etmiyor… Peki, siz bu basit gerçeği neden bir türlü anlamak istemiyorsunuz?
‘LİBOŞ’TAN GAZETECİLİK DERSİ!
“Liboş” deyimini ilk kullanan, rahmetli Uğur Mumcu’dur…
Peki; Uğur Mumcu’nun bu kavramı uydurmasına esin kaynaklığı yapan kişinin kim olduğunu biliyor musunuz?
Bugün hâlâ Sabah’ta kalem oynatan Mehmet Barlas!
Bu arkadaş önceki gece “havuz”un televizyonları A Haber ile ATV’nin ortak yayınına çıkan Başbakan Erdoğan’ın karşısına oturmuş ve “Ne yiyip ne içiyorsunuz?” gibi çok önemli bir soru sormuş…
Başbakan’ın verdiği yanıt önemli değil; önemli olan, bu sorunun sosyal medyada nasıl yankı bulduğu… Bir de ona bakalım:
“Mehmet Barlas çok ilkeli bir gazetecidir! Her zaman iktidarın ve güçlünün yanında yer alır.”
“Barlas’ın ‘Ne yiyorsunuz?’ sorusunun cevabı belli: Haram!
“Fidan gibi altı gencin başını yedi; daha ne yiyecek?”
***
Bir vatandaşın Facebook’ta yazdığı gibi, Mehmet Barlas gibiler iyi ki varlar… Çünkü onları gören her çocuk, kendi babasıyla gurur duyuyordur!
GÜNÜN İSYANI!
İsyanım, önceki gün katıldığı programda “Gerekirse seçimlerden sonra You Tube’u ve Facebook’u da kapatırız” diyen
Başbakan’a:
Dene istersen!

AYDINLIK

Leave a Reply

Your email address will not be published.