Son günlerde jandarma Adana’da ve Hatay’da hangi TIR’ı durdursa; içinden cephane çıkıyor!
Sadece cephane çıksa yine iyi; bir de MİT çıkıyor!
Eee; MİT çıkınca, doğal olarak kriz de çıkıyor!
***
Bu TIR’ların ortak özellikleri; hepsinin Suriye’ye giderken çevrilmiş olması…
Peki; ne götürüyorlardı?
Resmi makamlara yapılan bildirimlere göre, “insani yardım malzemesi…”
Ama sadece önceki gün çevrilen 7 TIR’ın üçünden cephane, hadi daha açık yazalım; top mermisi çıktı.
Bu top mermilerinin fotoğrafları da dünkü Aydınlık’ta manşetten yayınlandı.
Sonrasında ise TIR’ları Suriye’ye gönderenlerin ya da götürenlerin değil… Onları çeviren savcının ve jandarmanın başı belaya girdi.
***
Çünkü MİT, yavuz hırsızlık yaparak TIR’daki malzemeleri sahiplendi.
Başbakan da top mermisi taşıyan MİT’e sahip çıktı; çevirme kararını veren savcı ile bu emri uygulayan jandarma yetkililerini yerden yere vurdu.
Onların “vatana ihanet ettiklerini” söyledi!
İyi de MİT’in işi, komşu devletteki iç savaşa top mermisi taşımak mı?
Nasıl olur da böyle bir rezalet ortaya çıkmışken bir Başbakan utanıp sıkılacağına, “Savcı benim iznim olmadan müdahalede bulunamaz, MİT’in ne getirip ne götürdüğüne bakamaz”diyebilir?
***
Başbakan Erdoğan:
Eğer bu devlet, anayasasında yazdığı gibi bir “hukuk devleti”yse, hâkimler nasıl Genelkurmay’ın Kozmik Odası’na girdiyse, savcılar da insani yardım malzemesi taşıdığı söylenen TIR’lara girer!
Eğer o TIR’larda değil MİT, bizzat sen bile askeri malzeme kaçakçılığı ya da ticareti yapıyor olsan; senin bile ensene yapışır…
Utanmadan sıkılmadan bir de “Dünyada milli istihbarat teşkilatları, ne gibi görevler yapar, bunlar bellidir” diyorsun…
Yani MİT’in yasadışı faaliyetlerde bulunmasını, komşu ülkedeki savaşa silah veya mühimmat servis etmesini normalmiş gibi göstermeye kalkışıyorsun.
Bu suçtur Başbakan!
MİT’i bu kadar sahiplendiğine göre belli ki bu talimatı veren, yani suçu işleyen de sensin…
Biliyor musun; bu konudaki tavrın yüzünden sadece Türkiye’de Yüce Divan’a değil, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne de davetiye çıkarıyorsun ve “Beni yargılayın, ben suç işliyorum”diyorsun!
***
Bir çift söz de muhalefete:
Ülkemizin sınır bölgelerinde neredeyse her gün bir veya birkaç TIR’da cephane bulunurken; siz, sadece laf salatası yapıyorsunuz beyler!
Hükümet, bu konuda hiçbir açıklama yapmaya yanaşmıyor…
O TIR’larda taşınan cephanelikle ilgili bilginin, “devlet sırrı” olduğunu öne sürüyor.
Madem parlamenter sistemle yönetiliyoruz ve madem bu sistemde parlamentodan gizli hiçbir devlet sırrı olamaz; o zaman bu konuyu hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirin.
Gerekirse Meclis’te yapacağınız bir gizli oturumda, bu devlet sırrını öğrenin…
Eğer kabul edilebilir buluyorsanız; hükümetin bu icraatına ortak olun ve sorumluluk alın.
Yok; kabul edilemez buluyorsanız, o zaman hükümetin bu yasadışı tavrına, Meclis yetkisiyle son verin!
NİHAYET!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, nihayet insafa gelmiş ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu da dahil olmak üzere yaşlı ve hasta tutukluların dosyalarının bir an önce önüne getirilmesini istemiş…
Oyalanmayın Sayın Cumhurbaşkanı:
Çünkü geçen her dakika, bu insanların hayatlarını çalmakla eşanlamlı!
Artık kaybedecek bir saniyeleri bile kalmadı.
Yetkinizi kullanın ve bu insanlık ayıbını sonlandırın!
GÜNÜN SORUSU
Başbakan önceki akşam Brüksel’e gitmiş… Kalacağı otelin yakınında toplanan yüzlerce insan saatlerce kendisini protesto etmiş ve “Hırsıııız vaaaar” diye bağırmış… Sorum kendisine: Bu sesleri duyunca ne hissediyorsunuz?
Yargıç, savcı olacaksa savcıya ne gerek var?
Yargılamalarda savcılar “iddia makamı”nı temsil eder. Bir sanığın tutuklanması talebi, onlardan gelir.
Mahkeme bu karara uyarsa, normaldir.
Uymazsa; o da normaldir!
Ancak bunun tersi dramatiktir.
Yani savcı bir tutuklunun tahliyesini isterse…
Ve mahkeme reddederse…
Bu, mahkemenin savcılık makamına, “Bu sanığı sen suçlamıyorsun ama ben suçluyorum”demesi anlamına gelir.
Yargıç, bu durumda savcılığa soyunmuş olur!
***
Tıpkı dün önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ‘un tahliye talebinde olduğu gibi:
Savcı, tahliye talebi yönünde mütalaa verdi; ancak mahkeme “Tutukluluğa devam” dedi.
Böylece mahkeme, sadece sanığı suçlamakla kalmadı, bir anlamda savcının da “işini doğru yapmadığına” karar vermiş oldu.
***
Eğer; hâkimler haklıysa… Bu nasıl savcı?
Savcı haklıysa… Bu nasıl mahkeme?
Günün İsyanı!
İktidar yandaşı bir gazetenin haberine göre, sözüm ona Kürt sorununun çözümü için Anadolu’yu dolaşan Akil İnsanlar Heyeti, şimdi de AKP’nin cemaate karşı verdiği savaşta ne kadar haklı olduğunu anlatmak için sahaya inecekmiş… Üstelik bu konuda çalışma teklifi “iktidar”dan değil “akil”lerden gelmiş… İsyanım onlara:
Ne oldu, ayakkabı kutuları iştahınızı mı açtı?
AYDINLIK