Mustafa Mutlu: Hoş geldin kardeşim!

Mustafa Mutlu-1YAZARLAR-Tarih, 9 Aralık 2013, saat 17:00… Anayasa Mahkemesi‘nin, Mustafa Balbay‘ın uzun tutukluluk başvurusunu haklı bulmasının üzerinden üç gün geçmiş… Ancak, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kararını bir türlü vermiyor.
Eğer tahliye edilmezse yarın (10 Aralık) Mustafa’yla açık görüş iznim var. Bu izni her zamanki gibi Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel kardeşim aldı. Onun hakkını nasıl ödeyebiliriz ki?
Ama ben Mustafa’yı cezaevinde değil, evinde ziyaret etmek istiyorum. İyisi mi hemen biletimi alayım ve bu geceden gideyim Ankara’ya…
17:15: Biletimi aldım; bu gece 22:25′te yolculuk var. Ama beklediğimiz karar galiba bugün de çıkmayacak. Silivri’de kamp kuran Mustafa’nın avukatları, onun Twitter hesabından mahkeme kaleminin kapandığını bildiriyor.
17:30: Gazeteden çıkıp eve gidiyorum. Hazırlanmalıyım. Çünkü karar ne olursa olsun Mustafa’nın yanında olacağım. İçeride ya da dışarıda…
18:20: Yok, yok, yok… Beklenen karar bir türlü çıkmıyor! Hakimler hâlâ toplantı halinde… Sahi neden bu kadar uzatıyorlar ki?
19.03: Telefonum çalıyor. Arayan, İzmir’deki Mustafa Balbay’ın Martıları’ndan Gülseren ablam. Ağlıyor ama ne dediği bir türlü anlaşılmıyor. Neee? Tahliye kararı mı çıktı? Sen nereden duydun be ablam? Ben burada bilgisayarın başında nefes bile almazken, sana o haber nasıl geldi? İyi de ben neden ağlıyorum şimdi? Sulu kadın; beni de kendine benzettin! Hadi ben kapatıyorum telefonu, Ankara’ya yetişmem gerek!
19:04: Ohhhhhhhhhh, çok şükür!
19:05: Hemen telefona sarılıyorum ve yaşı bana yakın “manevi kızım”, Odatv eski tutuklusu, gazeteci Müyesser Yıldız‘ı arıyorum. “Müyesser, geliyorum. Naci’yle beni havaalanından alır mısınız?”
19:06-22:00: Telefonum susmak bilmiyor. Bütün dostlar arayıp benimle aynı çığlığı atıyor: “Ohhhhhhhhhhh!” Meğer herkes nasıl susamış müjdeli bir habere… Gecemiz bayram oluyor; bayramların gece olduğu günler bitiyor galiba!
22:40: Bu uçak neden bu kadar yavaş uçuyor ki?
23:30: Sonunda Müyesser’le Naci’ye kavuşuyorum. Arabaya biniyoruz, Naci temkinli; yavaş gidiyor. Çünkü yerler fena halde buz! “Ankara’nın havası nasıl?” derseniz… Bilmem! Galiba kar serpiştiriyor ama ben yanıyorum!
Tarih 10 Aralık, saat 00:05: Nihayet Mustafalar’ın oturduğu siteye geliyoruz. Sitenin yönetim binasına iki dev bayrak asılmış: Türk Bayrağı ve onunla aynı büyüklükte kalpaklı Atatürk posteri. Mustafalar’ın dairesinin penceresini gösteriyor Müyesser… Orada da bir bayrak dalgalanıyor!
00:08: Daire kapısının önündeyiz. İçeriden hiç ses gelmiyor. Sahi; herkes gitmiş olabilir mi? Ya gittilerse? Bu kadar geç saatte gelinir mi? Kucaklaşıp, hasret giderecekler şimdi.. Bizim yaptığımız da iş mi yani? “Dönelim mi?” dercesine Müyesser’e bakıyorum; o sırada Naci zili çalıyor.
00:09: Kapıyı Gülşah’ın ya da çocuklardan birinin açmasını bekliyoruz ama o da ne? Mustafa ay gibi gülerek çekiyor kapıyı içeriye doğru… “Adaşıııımmm” diye bağırıyor, sonra Müyesser’le sarmaş dolaş oluyor. Çünkü bizim küçük bedenli büyük yürekli “terörist”, kapı açılır açılmaz uçuyor Mustafa’nın üzerine… Ardından ben intikamımı alıyorum. Hani Silivri’deki açık görüşte beni kucaklayıp ayaklarımı yerden kesmiş ve iki tur döndürmüştü ya… Döndürmüyorum ama bu kez ben uçuruyorum onu havaya!
00:10: Deniz, üçlü kanepeye yüzüstü uzanmış çizgi film seyrediyor. Yağmur heyecandan oturamıyor bile… Gülşah her zamanki gibi duygularını gizliyor. Ne güçlü bir kadın bu? Yıllara nasıl göğüs gerdi, nasıl durdu kocasının, çocuklarının, hayatının arkasında… İstediği kadar belli etmemeye çalışsın; sevinçten uçtuğu ortada… Ah Gülşah, ah… Artık koyuver kendini, rahatla… Çünkü bu ananın ak sütü kadar hakkın!
00:20: Mustafa’yı soru yağmuruna tutuyoruz. Bıkmadan anlatıyor. Yorgun ama her zamanki gibi coşkulu.
00:40: Müyesser, Mustafa’nın eline bir tablo tutuşturuyor… Deniz’in tablosu bu… Balyoz’dan 16 yıl cezaya çarptırılan Deniz Yarbay Kürşad Güven Ertaş yapmış… Zulme direndiğini, adalet için savaştığını düşündüğü herkesin resmini yapıyor Kürşad Bey… Övünmek gibi olmasın; benimkini de yapıp yollamıştı. Mustafa’nın gözü doluyor. Küçük Deniz de artık tescilli bir “adalet savaşçısı…”
00:50: Kalkmamız, özlem dolu bu aileyi baş başa bırakmamız gerek ama bir türlü kalkamıyoruz. Mustafa yazdığı yeni kitabı anlatıyor. Daha dün bitirip okuması için Gülşah’a göndermiş. “Ne yazdın?” diyorum, “Özünde meslek hayatım var ama farklı bir kitap oldu bu… Bu ülkede kangrene dönen dertlerin bitmesi için bana göre yapmamız gerekenleri yazdım” diyor. O sırada sessiz, sakin bizi dinleyen Gülşah’a dönüyorum ve “Ben senin yazacağın kitabı bekliyorum artık… Senin bu dönemde yaşadıklarını, hissettiklerini, isyanını okumak istiyorum” diyorum. Yakalanmış gibi kızarıyor; gülümseyerek, “Yazdım aslında… Her gün kendimce notlar tuttum. Ama kimi şeyler çok özel. Paylaşmalı mıyım, onu bilmiyorum” diyor…
01:00: Mustafa, içeride kendisine çok iyi baktığını, hep bugün ve bundan sonrası için hazırlandığını belirtiyor. “Yapacak çok şey var adaşım, bundan sonra da bugüne kadar olduğu gibi hep kol kolayız değil mi?” diye soruyor… Sarılıyorum, “Elbette kardeşim” diyebiliyorum sadece…
01:15: Yağmur kibarca kalkıyor yanımızdan ve “Yarın Türkçe sınavım var. Hiç çalışamadım, ben odama geçebilir miyim?” diye izin istiyor. O an biz de fırlıyoruz ayağa ve gitmemiz gerektiğini anlıyoruz. Defalarca kucaklaşıyoruz kardeşimle…
***
Müyesser’le Naci veda ederken, karşımdaki insanlara bakıyorum:
Hepsi “siyasi nefret ve şiddet” mağduru…
Ve ben, tutuklanıncaya kadar Mustafa’yı bir iki kez görmüştüm sadece… Diğerlerinin ise varlığından bile haberim yoktu. Ama Müyesser’in dün yazdığı gibi bizden bir örgüt değil de… Kocaman bir aile çıkardıklarının resmiydi gördüklerim!
Müyesser gibi bitireyim ben de:
“Her geçen gün daha da büyüyen kocaman bir aile… Anlayana!”
GÜNÜN SORUSU
Mustafa’nın başvurusu yerinde bulundu ve “uzun tutukluluk mağduru” olduğu için salıverildi. Yüce Mahkeme, kendisine 5 bin lira tazminat ödemesine karar verdi. Sorum, Anayasa Mahkemesi’nin üyelerine:
4 yıl 9 aylık mağduriyete bu bedeli nasıl biçtiniz? Neden bin ya da 1 milyon lira değil de 5 bin lira? Ve bu para kimin cebinden çıkacak? Haksızlığa neden olan yargıçların mı; yoksa halkın mı?
Günün İsyanı!
Balbay’la aynı durumda yüzlerce tutuklu var… İsyanım Anayasa Mahkemesi’ne:
Onların da özgür kalabilmeleri ve insan olmaktan kaynaklanan haklarına kavuşabilmeleri için ille de milletvekili seçilmeleri mi gerekiyor. Sıradan vatandaşlar, ömür boyu tutuklu kalabilir mi?

AYDINLIK

Leave a Reply

Your email address will not be published.