Dün uyandığımda farklı bir gün yaşayacağımı biliyordum çünkü Silivri mahkemelerinin bu ülkenin aydınlarına çektirdiği çilenin sonuna gelmiştik…
Yani bugün tahliye günüydü!
***
Gazeteye gittiğimde herkesin benimle aynı duyguda olduğunu gördüm. Silivri’ye gidecek araçlar hazırdı.
Önceden planlamamış olmama rağmen kendimi o araçlardan birinde buldum. Şöförümüz kontak anahtarını çevirdiğinde düştüğümüz yolun geri dönüşü olmayan bir özgürlük yolu olduğuna emindik.
Genel Yayın Yönetmenimiz İlker Yücel’le yüz yüze geldik, “Bu son yoculuk mu ağabey?” diye sordu.
Biliyordum; burası Türkiye’ydi, her an her türlü saçmalık yaşanabilirdi ama nedense bu kez emindim:
Evet bugün tutsaklarımızı almaya gidiyorduk.
7 yıldır yatan Ergün Poyraz’ı, 6 yıldır ömür tüketen Doğu Perinçek’i, Hikmet Çiçek’i, Tuncay Özkan’ı, Hasan Atilla Uğur’u, Oktay Yıldırım’ı…
Ama yine de yıllardır yaşadığımız hayal kırıklıklarını hatırlamadan edemiyorduk…
***
Silivri cezaevi yerleşkesine gittiğimizde, henüz saat 11’i gösteriyordu ama yurtseverler nöbet çadırının bulunduğu alanı tıklım tıklım doldurmuşlardı.
Yüzlerde kararlılık, dillerde özgürlük türküleri vardı. Herkes en az bizim kadar umutluydu.
Aylardır yağmayan yağmur bütün bereketini bugüne saklamış gibiydi. Ancak ne yağmura aldıran vardı, ne de soğuğa…
Bugün son 7 yıldır yaşanan en güzel gündü.
***
Önce sevgili Tuncay Özkan’ın tahliye edildiği haberi ulaştı çadır alanına; sonra Levent Göktaş, Kemal Kerinçsiz, Dursun Çiçek ve diğerleri…
Ancak İşçi Partili tutsaklardan beklenen haber geciktikçe alandaki bekleyiş gerginliğe dönüşüyordu. Bu yazının yazıldığı an itibariyle henüz tüm Ergenekon sanıkları için özgürlük kararı çıkmamıştı. Ancak görünen köy kılavuz istemiyor biliyoruz ki onlar da serbest kalacak ve Türkiye artık özgür ve umut dolu günlere yelken açacak.
Bundan sonra zalimlerin zulmü yerine yurtseverlerin sevgisi egemen olacak bu coğrafyaya.
Biz 10 Mart 2014 Pazartesi günü Silivri’deki nöbet çadırında bekleşen on binlerce insan bliyoruz ki şu an çok yakınında olduğumuz bu cezaevi yerleşkesinin başka konukları olacak birkaç yıla kadar…
Düşünenler, yazanlar, konuşanlar değil; çalanlar, soyanlar, satanlar dolduracak bu cezaevindeki koğuşları.
Ve size söz: Ben davaların duruşmalarını da sektirmeden sonuna kadar izleyeceğim!
AYDINLIK