YAZARLAR-“Bir hukuk devletinde herkes yaptığının sonucuna katlanmalıdır.
Üç-beş kişi için koca bir parti zan altında kalırsa haksızlıktır, yazıktır.
Yaşananlar, vahim ve acıdır.
Olaylara, kararlı tavır almak gerekiyor.
Öncelikli tavır, emniyet ve adalet mensuplarını değiştirmek değildir.
Önce adı iddialara karışanlar, soruşturmanın sağlığı için istifa etmeliydi. Bunu yapmadan yolsuzluğu ortaya çıkaranları suçlamak yanlıştır.
Hakkında takip yapılan kişinin, operasyon sürerken emniyette tayin yapması soruşturmaya müdahaledir, affedilmez hukuk ihlali ve suçtur.
Adli takibin yürütmeye bilgi vermemesi, yasa ve usul gereğidir. Bundan şikâyetçi olanlar, hukukçu değil, mahalle bekçisi bile olamaz!
Bize düşen, adaletin tecellisini sabırla beklemektir. Ancak, emniyete-yargıya müdahale, adalete güveni gölgelerse sonucu daha vahim olur.”
***
Normal koşullarda bu sözlerin altına imzamı atarım!
Söyleyene de “Helal olsun sana arkadaş, delikanlı adammışsın” derim.
Söylenen sözün altına yine imzamı atıyorum da…
Ne yazık ki bu sözleri söyleyen kişiye, “Helal olsun, delikanlı adammışsın” diyemiyorum!
Çünkü bu sözler, eski Kültür ve Turizm Bakanı ve AKP Milletvekili Ertuğrul Günay’a ait…
***
Peki; neden Ertuğrul Günay’a “Helal olsun” demiyorum.
Neden olacak; kendisi benim “delikanlı adam” tanımlamamın içine girmiyor da ondan…
Sen; sol gelenekten gelip bir dinci partide altı yıl bakanlık yapacaksın… Bütün gerici ve bölücü politikaların ortağı olacaksın.
Başbakan, bir anıt heykele “Ucube” dediğinde, sözüm ona Kültür Bakanı olarak o lafın altında ezileceksin…
Devlet Tiyatroları ile opera ve balenin kapatılması fikri senin bakanlığın döneminde yeşerecek…
Ve altındaki koltuğu kaptırmamak için bu çağdışı kararların hepsinin altına imza atacaksın…
Sonra da yeniden görevlendirilmediğin zaman “Twitter Bülbülü” olup, “parti içi muhalefetçilik” oynayacaksın…
***
Evet; yukarıdaki sözleri doğru…
Ama; kendi partisi içinde bile ciddiye alınmayan bir siyasetçi, Ertuğrul Günay…
O kadar ciddiye alınmıyor ki; bu sözleri söyleyecek başka bir milletvekilini bir dakika bile bünyesinde barındırmayacak olan AKP, ona gülüp geçiyor.
***
Bir siyasetçinin bu hale düşmesi ne kadar acı; değil mi?
SİLİVRİ!
Aydınlık’a geldiğim günden beri neredeyse evin yolunu unuttum.
Hafta içi İzmir’deydim, dün akşam Ulusal Kanal’da “Kral Çıplak” dedik, bugün Silivri Belediyesi’nin düzenlediği “Bir Garip Demokrasi” söyleşisi için Silivri’de olacağım. Söyleşi, Sergi ve Konferans Salonu’nda saat 15.00′te başlayacak.
Yarın yani 22 Aralık Pazar günü ise Şule Perinçek ile birlikte Şarköylü Aydınlık okurlarıyla ve Ulusal Kanal Gönüllüleri’yle buluşacağız.
Bu buluşma saat 10.30′da Adres Kafe’de gerçekleşecek.
Silivrili, Şarköylü, Çorlulu ve Tekirdağlı tüm dostları bekliyoruz.
Günün SORUSU!
Sorum size: Üç bakanın oğullarının ve bir banka genel müdürünün evinde ayakkabı kutularının içinde ele geçirilen para 10 milyon dolara yakın olduğuna göre…
Tüm AKP’lilerin evindeki ayakkabı kutuları, kaç dolar değerindedir?
Hem suçlu hem güçlü…
Bu AKP’lilerin suratı iyice köseleye dönmüş…
Ortaya çıkılan pisliklerden sonra insan içine çıkamamaları gerekirken, bir de yavuz hırsızlık yapıyorlar!
İşin tuhafı açık açık, “Bu suçları işlemedik” bile demiyorlar…
Peki, ne yapıyorlar?
Operasyonu yürüten savcıları ve polisleri değiştiriyorlar!
Yuh artık…
Neymiş; görevden alınanlar “cemaatin adamı”ymış!
Diyelim ki öyle:
İyi de onlarla düne kadar kol kola giren…
Bu ülkenin aydınlarına karşı birlikte “komplolar” düzenleyen…
Devletin en stratejik koltuklarına oturtan…
O savcı beye “Ergenekon teşekkürü” anlamında Başbakan’ın zırhlı makam aracını gönderen…
Bugün cemaatçi oldukları gerekçesiyle görevden alınan polis şeflerini Haziran Direnişi sırasında “kahraman” ilan edip ödüllendiren…
Ben miydim?
***
Kısacası “kösele suratlı beyler”; eğer gerçekten masumsanız ve her şey komploysa… Demek ki kendi kazdığınız kuyuya düştünüz!
Bunun için de sızlanmayı bırakın, enayiliğinize yanın…
Bizi vurmak için doldurduğunuz silah bugün sizi yaralıyorsa; söyleyecek tek sözüm var:
Beter olun!
GÜNÜN İSYANI!
Bugüne kadar gözaltına alınan kuvvet komutanlarının, rektörlerin, siyasi parti liderlerinin, hukukçuların, gazetecilerin, yazarların “kollarına giren” ve sürüklercesine götüren polis, İçişleri Bakanı’nın gözaltındaki oğlu Barış Güler’e ayrıcalıklı davranmış ve tek başına yürümesine izin vermiş… İsyanım Muammer Güler’e:
Eğer oğlunuza ayrımcılık yapan bu polisten hesap sormazsanız, yazıklar olsun!
Aydınlık