Başbakan Tayyip Erdoğan, “yargıda paralel bir yapı” olduğunu son dönemde sıkça söylüyor.“Haksızlık-hukuksuzluk var” feryatlarını 11 yıl duymayacak, soruşturmalar Başbakan ve bakan çocuklarına, bacanaklara dayanınca birden kafasında bir şimşek çakacak ve “yargıda paralel yapı” diyecek.
“Balyoz”da, “Ergenekon”da cumhuriyet savcıları, hakimler hakkındaki şikayetler hemen hiç dikkate alınmıyordu. Ya da dikkate alınmış gibi yapılıyor, sonuçta hiçbir şey çıkmıyordu. Bugün de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında tutuklama ve mahkumiyet kararı veren hakimleri koruma ve terfi ettirme tavrı devam ediyor.
Geçen yılın Ocak ayında “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında görev alıp tutuklama veren hangi hakimlerin Yargıtay üyeliğine ve İstanbul’da Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na terfi ettirildiklerini yazmıştım. En son “Balyoz” davasının kararını veren Mahkeme Başkanı Ömer Diken Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atandı.
Madalyonun diğer yüzü
Bugün Başbakan ve bakanları, yargı içerisinde hukuksal yapı dışına çıkmış örgütsel bir yapının olduğunu ve bu yapıyla mücadele ettiklerini gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da dile getirip anlatmaya çalışıyor. “Asılsız ihbar mektupları ve ayarlanmış yargı mensuplarıyla yargılamalar yapıldığı, milli orduya kumpas kurulduğu” söylenmekte, tutuklu yargılamaların yarattığı haksızlıklardan şikayet edilmektedir. Bugün bunları söyleyenlere bazı hatırlatmalarda bulunalım:
Bundan tam dört yıl önce, bir hakim “Ergenekon iddianamesi”nin cumhuriyet savcılığına iade edilmesini istemişti. Hakim Oktay Kuban, Ergenekon iddianamelerinin iadesi yönünde kararlar yazmış ve şu tespitlerde bulunmuştu:
– Ceza Muhakemesi Kanunumuza göre Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için şüphelilerin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelilerin hakkını korumakla yükümlüdür. Şüpheliler hakkındaki suçlamaya delil olarak gösterilen ihbar mektubu ve elektronik posta ihbarlarının nereden, kim tarafından gönderildiği ve kimliğinin ne olduğu araştırılmamıştır.
– Delil olarak gösterilen ve internet haber, video paylaşım sitelerinden alındığı açıklanan ses kaydının şüphelilere ait olup olmadığı konusunda kriminal inceleme yapılmamıştır.
– Deniz ve yol kenarlarına bırakılan mühimmatların, şüphelilerle ilişkisini gösterir delillerinin neler olduğu araştırılmamıştır.
– Delil olarak gösterilen isimsiz, imzasız ihbar mektuplarındaki kayıp el bombaları, tabanca, gerçeğe aykırı belge düzenleme iddiaları hakkında bir araştırma yapılmamıştır.”
“Çete hakimi”ydi…
Mahkeme belgelerini incelediğimizde Hakim Oktay Kuban‘ın, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında verdiği tahliye kararlarında, tutuksuz yargılamanın, yargılamaların amacına ulaşmasına engel olmayacağını belirttiğini, gizli tanıkların kimliğinin açıklanmasının suç olmadığına karar vermişti.
Buna karşın Hakim Kuban, HSYK tarafından terfi ettirilen meslektaşları tarafından “keyfi davranmak”la suçlanmış, yandaş medya tarafından “Kuban sanık avukatı gibi soru soruyor” başlıklarıyla hedef alınmıştı.
Bakın, bugün dert yananlardan dönemin AKP’li bakanlarından Nihat Ergün, Hakim Oktay Kuban için“çetenin hakimi” suçlamasında bulunuyordu. Daha sonra da tahliye kararları veren hakimler Tuncay Aslan, Yılmaz Alp, Erkan Canak, Köksal Şengün ve Zafer Başkurt başka adliyelere tayin edilmişlerdi. Adaletli olmak, geç de olsa herkesin hakkını teslim etmeyi gerektirir.
Bu hafta raflarda yerini alacak olan “Balyoz’da Kumpas” kitabımda yargıda neler olup bittiğini, belgelerle ortaya koyuyor, yargı mensuplarının şoke eden açıklamalarına da yer veriyorum.
Geçmişi hatırlayalım
Almanya’da başlayan Deniz Feneri e.V. soruşturması için “Asrın bağış yolsuzluğu” deniliyordu. Bu yolsuzluğun Türkiye ayağını Cumhuriyet Savcısı Nadi Türkaslan soruşturmaya başladı. Olayın kapsamının giderek büyüdüğü ortaya çıkınca Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz de soruşturmaya dahil edildi.
Soruşturmanın en kritik aşamasına gelinmişti. Dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcılarından Deniz Feneri soruşturmasını aldı. Bu yalnız Ankara’da değil, belki de Türkiye’de ilk uygulamalardan biriydi. Şimdi ise bu yol tam anlamıyla açıldı, “savcıyı beğenmedim, soruşturmayı al” dönemine geçildi.
İbrahim Ethem Kuriş, geçen yılın haziran ayında çıkarılan kararnameyle Antalya Başsavcılığı’na atandı. Son kararnamede ise yargıda “kızak” sayılan Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığı’na verildi. Şimdi kendisine sormak gerekir, “Deniz Feneri soruşturması”nı bu savcılardan almanız için size de Adalet Bakanlığı’ndan ya da HSYK’dan telefon eden olmuş muydu?
SÖZCÜ