Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesinde ihmaller zincirini kuşkusuz olayı soruşturacak cumhuriyet savcısı inceleyecektir. Özel harekat timlerinin eğitimi için masraftan kaçınılmaz. Eğitim konuları yalnız hedefi vurmak değil operasyon öncesi her türlü önlemin alınmasını da içerir.
Bakıyorsunuz, teröristler başta bulundukları odanın perdesini bile kapatmamıştı. İkisinin de birlikte görüldüğü anlar oldu. Özel harekatçı polisin, bin metreden hedefi tek atışta vurması esastır. Hadi bin metre olmasın da, 600 metreden ateş etse bile hedefi vurmasına garanti gözüyle bakılır. Perdeler açıkken böyle bir yola gidilmemesinin nedeni pazarlıklar mı, yoksa savcımızın zarar görmemesi için miydi?
Avukat adliyeye nasıl giriyor?
Rehine operasyonu her zaman risklidir. Böyle operasyonda görev alabilmek her babayiğidin harcı da değildir. Konuştuğumuz uzmanlar, operasyonda inanılmaz kopukluklar, boşluklar olduğunu belirtiyor. Biz, önce avukatların durumunu anlatalım.
Günde ortalama 60 bin kişinin geldiği Çağlayan Adliyesi’ne teröristlerin ellerine avukat cübbesi alıp girişleri tartışılıyor. Bir yerde avukatlar hedef gösteriliyor, onlar için yeni yaptırımlar getirilmesi amaçlanıyor. Çünkü, yandaş yapılamayan bir tek barolar kaldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “avukatların üzerinin aranması” gerektiğini belirtiyor. Cumhurbaşkanının, Danıştay kararından ve avukatların adliye binasına nasıl girdiği konusunda yeterince bilgilendirilmediği anlaşılıyor.
Avukatlar, adliyelere çipli kimliklerini turnikelere okutarak, çantalarını da X-ray cihazından geçirerek girebiliyor. Teröristlerin adliye binasına girişinde, güvenlik elemanlarının görevlerini tam anlamıyla yerine getirmediği ortadadır. Avukat kılığındaki faile, bu yaptırımları uygulamış olsaydı, fail içeriye sahte avukat kimliğiyle giremeyecekti.
Danıştay’ın bir kararı var
Danıştay 8. Dairesi’nin 2010 yılında verdiği kararda, avukatların üzerinin aranmasının yasal olmadığı belirtiliyor. Avukat kimliğinin ibrazına rağmen arama yapılması halinde, arama emrini veren kurumun manevi tazminat ödemesi gerekiyor. Bu durumların yaşanması halinde avukat tutanak düzenleyip manevi tazminat davası da açabiliyor.
Polis, özel güvenlik görevlisi, jandarma sadece Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren suçlardan dolayı suçüstü yapılması halinde avukatların üzerini arayabilir. Bu durum avukatlar için bir ayrıcalıktır. Bursa Barosu tarafından düzenlenen “Adaletine sahip çık” mitingi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun katılımıyla bugün gerçekleştirilecek. Pazartesi günü yapılması planlanan İzmir’e kadar yürüyüş ise “güvenlik” nedeniyle ertelendi. Bugün, avukatlara yönelik haksızlıklar birer birer ortaya konulacak.
“Kalça metodu”yla iniş niçin yapılmadı?
Teröristler, adliyeye “ölmeye mi” yoksa, “eylem yapar, sonunda cezaevine gireriz” diye mi geldiler. Savcıyı öldürmek için girdilerse eylemi gerçekleştirir ve bunu medyaya duyurur. Hemen ardından çatışma başlar. Çatışmayı kimin başlattığı bilinmiyor. Terörist, polise ateş ettiyse, o an herkes önce kendini düşünür. Eğer, bu durumda çatışma 15 dakika sürüyorsa operasyonu yapan timin eğitim düzeyinin çok düşük olduğu değerlendirilir. Bu tip operasyonların 3-5 dakika içinde bitirilmesi esastır.
“Taktiksel” açıdan olayı konuştuğum uzmanın operasyonda büyük eksik olarak nitelediği konulardan birisinin de iplerle “kalça metodu iniş”in yapılmaması oldu. “İkar” adı verilen alet ipte sabit kalmayı ve iki elle rahat silah kullanmayı sağlıyor. Perdesi açık pencereden bu şekilde bir girişimin olmaması açıkçası uzmanları da şaşırttı. “Müzakereci” polisin mümkün oldukça zaman kazanması ve psikolojik olarak teröristleri etkilemesi gerekirdi. Bu konuda da başarılı olunamadığı ifade ediliyor.
“Ses getirmek için” adliye eylemi planlansaydı, odayı basan, cumhuriyet savcısını rehin alan teröristler çektikleri fotoğrafları medyaya ulaştırmakla zaten amaçlarına ulaşmış olurdu. Ama sonuçta cumhuriyet savcısını şehit ettiler. Bu da onların öldürmek için geldiklerini ortaya koyuyor.
O konuşmalar niçin önlenmedi?
Teröristlere “öldürün” talimatının telefonla Yunanistan’dan verildiği açıklandı. İşte, bu olay bile tek başına operasyonu skandala dönüştürüyor. Konuştuğum uzmanlar, “Bu konuşmalar yaptırılmamalıydı” diyor ve şunları ekliyor:
“Cumhurbaşkanının, başbakanın konvoylarında gördüğümüz telefon konuşmalarını engelleyen jammer cihazın, belki de en çok gerekli olduğu bir sırada kullandırılmadığı anlaşıldı. Teröristlerin haberleşmesini kesmek için mutlaka kullanılmalıydı. Cumhuriyet savcısının cep telefonunu, gerekse adliyedeki savcıya bağlı direkt telefonları özel harekatçıların dinlemesine açılarak teröristlerin dikkatlerinin bölündüğü ve müdahale için uygun anın gelip gelmediği daha rahat saptanırdı.”
Açıkçası soru işaretleri çok. Hatta savcımızın kaç kurşunla şehit edildiği bile tartışmalı.
SÖZCÜ